Dile düşmüş bir cinayet hakkındaki haberler günlerdir medyada. Münevver Karabulut cinayeti ve cinayetin yakalanan bir numaralı zanlısı C.G'nin haberlerinden geçilmiyor. Medya olmasaydı, bir numaralı "şüpheli" yakalanabilir miydi? Ya da teslim olur muydu? Sanmıyorum...Medya yaptığı haberlerle bir numaralı şüphelinin yakalanmasına/teslim olmasına etkili oldu. Zaten; yargının işleyişi ve adaletin dağıtılmasındaki tüm aksaklıkları yazmak, haberleştirmek ve eleştirmek medyanın en önemli görevidir.
Ancak medyanın dile düşmüş bu cinayet soruşturması hakkındaki haberleri çok düşündürücü...Düşündürücü yönü üzerinde durmakta yarar var.
Gazetelerde, televizyon ekranlarında ve radyolarda ve her yerde bu cinayet hakkında "mahkemeler" kuruldu...İddianame yazıldı, dava görüldü ve cezalar kesildi. Hükümler kesinleşmiş ve infaza geçilmiş gibi...
Ekranların, gazetelerin, radyoların cinayeti ve cinayet üzerine herkesin düşüncelerini tekrar tekrar vermesi ile bizim hayatımızda cinayetin izlenmesine dair parçalara bölündü sanki...Avukatlar, aileler, bilim insanları, ceza hukukçuları, uzmanlar, uzman olmayanlar, psikologlar, sosyologlar ve neticeten herkes canlı canlı kameraların karşısında ve "canlı" yayınlara konuk oldular.
Bizler kanal değiştirmeye fırsat bulamadan, onların kanal değiştirerek karşımıza yeniden "canlı" yayında çıkmasıyla, ayrı ayrı programların tümüne katılma başarısı gösteren "konuklar" olarak katıldıkları yayınlarda; cinayet soruşturmasını ve davasını izledik, gördük, iddianameler yazdık ve hep beraber yargıladık, davaya müdahil/katılan sıfatıyla katıldık, savunma yaptık, karar aldık, mahkum ettik ve infaza bile geçtik...İddianameler yazdılar, davayı gördüler, cezayı kestiler ve kaç yıl yatacağı konusundaki hesaplamayı da bitirerek hayatımıza renk kattılar...Cinayeti gördük...
Cinayete dair haberlerin diğer yönüne gelelim...Ceza Muhakemesinde, savunma hakkına zarar vermemek koşuluyla "soruşturma" evresindeki usul işlemleri gizlidir. Şüpheli hakkındaki iddianame ile kamu davası açılır ve "kovuşturma" başlar. Kanunda sayılan haller dışında ve mahkeme tarafından "gizlilik" kararı verilmedikçe, duruşmalar herkese açıktır.
"Karabulut Cinayeti"nde; yasalarda yazılı bu basit kurallar, herkesin kendi açısından verdiği "öneme" göre sürekli delindi, bazen yok ve bazen de var sayıldı...
Bu cinayet soruşturmasının haberleştirilmesi işte bu yasal durum nedeniyle önümüzdeki günlerde sürekli sorun yaratacak. Çünkü bu adli cinayet haberlerinin içinden, bu defa yayınlanmış olan "haberlere" soruşturmalar ve ceza davaları açılacak.
Kuşkusuz medyanın adli haberleri vermesinden asla vazgeçmemeliyiz ama bu duruma nasıl çözüm bulmalıyız?
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin 10 Temmuz 2003 tarihli (2003)13 numaralı "ceza kovuşturması ile ilgili haberlerin medya aracılığı ile verilmesi hakkındaki tavsiye kararı" medyanın adli haberleri verme hakkı ve adli haberlerin öznesi olanların hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla ilgilidir.
Tavsiye kararında; ifade ve bilgi özgürlüğünün demokratik toplumun başlıca esaslarından birini oluşturduğu ve diğer hakların ondan kaynaklandığı ve her bireyin gelişimi için asıl koşullardan biri olduğu hatırlatılmaktadır.
Kamuoyu mahkeme organlarının ve emniyet güçleri faaliyetleri hakkında bilgiyi medya aracılığıyla alma hakkına sahip olmalıdır. Gazeteciler; devam eden ceza soruşturması/kovuşturması hakkında yargı organları ya da emniyet güçlerinden bilgileri elde edebilmelidir. Soruşturmanın gizliliğini etkilemeyen bilgiler açıklanmalıdır. Yargı organları ve emniyet bu tür bilgileri ayrım gözetmeksizin tüm gazetecilerin erişimine açık tutmalıdır.
Bakanlar Komitesi; gazetecileri, mahkemelerin işlemleri hakkındaki haberlerde ilgili meslek etik kurallarına ve standartlarına uymaya ve geliştirmeye ve eğer yoksa; etik kuralları hazırlamaya davet etmektedir. Gazeteciler; şüpheli ve tutuklanan kişilerin haklarının gözetilmesi ve adil yargılanma haklarının korunmasını ve bu kişiler hakkında mahkemeler tarafından haklarındaki suçlama hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağını dikkate almalıdır. Masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkının ayrılmaz bir parçasıdır. Bu yüzden, haber konusu olan ceza soruşturması/kovuşturması ile görüş ve haberlerin verilmesi ya da yayılması, şüpheli ya da tutuklu kişinin masumiyetine zarar vermemelidir.
Gazetecilerin bu tür cinayet soruşturması ile ilgili haberlerinden - kendi öz eleştirilerini de yapmaları koşuluyla - bazı sonuçlar çıkarmaları gerekir...Temel hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesi için buluşacağımız ortak nokta hukuka uygun değer yargılarının korunmasıdır. Aksi takdirde, gazetecilik meslek ilkelerinin hiçe sayıldığı bir ülke yaratmanın sorumluluğu gazetecilerin olacaktır.
Çünkü; Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesine göre; gazeteci başta barış, demokrasi ve insan hakları olmak üzere, insanlığın evrensel değerlerini, çok sesliliği, farklılıklara saygıyı savunur.
Çünkü; Bildirgede yer alan gazetecinin "yargı" ile ilgili doğru davranış kuralına göre; gazeteci hazırlık soruşturması sırasında, soruşturmayı zaafa uğratıcı, yönlendirici biçimde haber ve yorumdan kaçınmalıdır.
Çünkü; yargılama sürecinde de haberler her türlü ön yargıdan uzak ve kesinlikle doğruluğundan emin olunarak sunulmalıdır.
Gazeteci, yargı sürecinde taraf olmamalıdır.
Çünkü; yargı kararı kesinleşmedikçe, bir sanık suçlu ilan edilmemelidir.
Haberlerde ve yorumlarda suçluymuş gibi değerlendirmeler yapılmamalıdır.
Sonuç olarak, ifade özgürlüğünün temel hak ve özgürlüklerin omurgası olarak yaşama geçirilebilmesi aslında; gazetecilerin topluma karşı üstlendikleri görev ve sorumlulukları yerine getirebilmesinin tüm nesnel koşullarının yaratılmasına bağlıdır.(Fİ/EÜ)