Cumhuriyet Bilim Teknik'te sevdiğim bir iki köşe var, her hafta okumaya çalıştığım: Tahir M. Ceylan'ın Aylak Bilgi köşesi ile Ahmet İnam'ın Gönülden Bilime köşesi.
Her iki yazarın ortak noktası bence bilgiye, bilime ironi ile yaklaşması. Her zaman görüşlerini paylaşmasam da kendimden bir şeyler bulduğum yazılarını ilgiyle okurum.
13 Ekim 2001 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik'te, Tahir Ceylan bilgi üretmeyen bir toplumda bilginin gün gelip intikam alacağından dem vuruyor ve şöyle diyordu bir noktada:
"Bilgiyi üretmeyenlerin bilgiyi tanımasını beklemiyorum, hele hele ona eş gelip iş bitirmelerini tövbe hiç ummuyorum; amma velakin bu ülkenin bilgiye yabancılığı artık canıma tak etti; onun için yine de, aşağıdakileri yazıp denize atmak niyetindeyim!."
Biriken öfkeleri denize atmak
Benim de canıma tak demiş olmalı ki, içimdeki öfkeleri yazıp denize atmaya koyuldum. Napoli'deki bir Kongre'den geleli yaklaşık bir hafta oldu, ancak notlarımı toparlayıp bir kenara kaldırabildim, diaları yerine koydum, e-mailler yazdım ve Kasım için söz verdiğim bir başka makaleyi yazmaya giriştim. Bu arada evde hemen hiçbir şey kalmadığı için alışveriş ve yemek yapmak da gerekti tabii.
Annemle ve oğlumla ilgilenmek, arkadaşımın babasının cenazesine katılmak, acısını paylaşmak, yeni evlenen genç bir kazı arkadaşımızın evine yemeğe gitmek, gönüllü bir organizasyon işiyle ilgilenmek, bir bütün gün kataloglama çalışması yapmak, kongrede çektiğim resimleri banyoya vermek ve iki gün sonra gidip almak gibi işler arasında bu yazıya kafamı vermeye çalıştım daha doğrusu.
Oraya buraya yazdığım notlara ("pazardan anneme Glucosamine sulfat alınacak" gibi) yetişmeye, alınacakları- verilecekleri unutmamaya çalışmak, listeler oluşturmak, uzaktaki arkadaşlara mesaj yollamak, İstanbul'dakileri telefonla aramak zaten güncel işlerden. Gazeteler birikmiş, dağlar gibi olmuş, sahi ben dergi okumayalı, bianet'e bir göz atmayalı ne kadar oldu?
Ankara'daki Kongre'ye gitmek...
Oğlum da yaşamının ilk kongresine gitti Ankara'ya bu arada. Dönüşünde onun izlenimlerini dinledim. İlk kez katıldığı meslek kongresinde kendi hocalarını görememek onu şaşırtmış, sadece bir-iki genç asistan katılmış onların bölümünden bir de aynı zamanda Odada görev alan sevdiği bir hocası.
İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri yolluk alamadıkları için gitmemişler İstanbul'dan Ankara'ya, ayrıca Meslek Odaları da üç günlük bu kongre için yer de ayarlamamış onlara. Eh doğrusu hakları var! Yerleri hazır edilmeden, yollukları ödenmeden nasıl gitsinler taa İstanbul'dan Ankara'ya.
Tanrım dedim, iyi ki Üniversite dışında bilim yapmaya çalışıyorum. Yoksa, bu korkunç kirlilik bana da bulaşabilirdi. Ben de belki bir gün araştırmayı da boş verir bu bezginliğe, bu yozluğa kapılabilirdim. Kimse bana öğretim üyesi maaşlarının azlığından söz etmesin, biliyorum ben de çok az olduğunu.
Ama İstanbul'dan trenle Ankara'ya gidemeyecek, orada kongreye katılıp iki gece kalamayacak kadar da değil artık. Neye öncelik verdiğin önemli bence. Lütfen bu insanlar eğitimden araştırma yapmaya vakit kalmadığından söz etmesinler bana. Öğretim üyesi sıfatını taşıyan birçok insanın öğrenci yetiştirmekle de, araştırma ile de, bilgi üretmekle de hiç mi hiç ilgilenmediğini çok iyi biliyorum ne yazık ki.
Direnen bilim insanları
Koltukları, ünvanları, maaşları, yollukları ve bu mevkiin sağladığı ayrıcalıklar önemli onlar için. Üniversiteler bugün hala birkaç olumlu insan yetiştirebiliyorsa orada direnen onurlu, işine saygılı, bilime ve öğrencilerine sevgi duyan üç-beş gerçek öğretim üyesi sayesindedir bu.
Kongrelere bir bildiri sunup, onu yayınlatıp yayın listesine ek yapmak için değil, gerçekten kendi fikirlerini, ürettiği bilgiyi, verilerini tartışmak için giden üç-beş bilim insanının yüzü suyu hürmetinedir hala batmamışlığımız.
Öğrencilerinin bildirilerine, araştırmalarına adlarını yazarak yayın listelerini kabartanların hiçbir uluslararası çalışmada adı geçmiyor, ama her nedense, öğrencilerini yüreklendirerek, bilgilerini paylaşarak, onları yetiştirip öne sürenler, onlarla gurur duyanlar, bu emeklerinin karşılığını alıyorlar. Maddi bir karşılık değil elbet sözünü ettiğim.
Bilginin ancak paylaşarak çoğalabileceğini, araştırmadan, öğretmeden, paylaşmadan, yazmadan, en önemlisi merak etmeden, heyecan duymadan öğretim üyesi ya da bilim insanı olunamayacağını bir gün gelip anlayacaklar mı şu kongreye yolluk verilmediği için katılamayanlar?
Lütfen sevgili dostlar, üniversitede direnen onurlu dostlar, biliyorum sayınız çok az ama lütfen siz direnin ki çocuklarımıza bu ülkede az da olsa bilim üretiliyor diyebilelim; yarına güvenle değilse bile umutla bakabilelim!(NU)