Aylardır beklediğimiz bebeğimiz sonunda geldi. Kocam ve ben, hastanede birlikteyiz. Heyecan, endişe ve korku ile beklediğimiz doğum gerçekleşti. Bebeğimizi kucağımıza aldık. Ben emzirmeye çalışıyorum, o şaşkınlıkla bize bakıyor.
Akraba ve arkadaş ziyaretleri sona erip de hastane odamızda baş başa kaldığımızda mutluyuz. Kocam da hevesli, heyecanlı, paylaşımcı... Ben korkuyorum, o sakinleştiriyor. Ben uyuyorum, o uyanık...
Eve döndük. Anneler, teyzeler, kuzenler, arkadaşlar yani kadınlar bir nehir gibi akıyor odadan salona, salondan mutfağa, banyoya... Her kafadan çıkan farklı sesler bazen bunaltıcı olsa da hayat oldukça kolay.
Arkadaş ziyaretleri, çiçekler, hediyeler, tebrik telefon ve mesajları. Ben bebeği emziriyorum, kocam gazını çıkartıyor. Ben bezini değiştiriyorum, o misafirlerimizle sohbet ediyor. Ben uyuyorum, o uyanık.
Bugün babamız işe döndü. Tebrik ziyaretleri ve telefonları azaldı. Doğum için gelen çiçekler solmaya başladı. Bebek ağlıyor, ben şaşkınım. Anneler, teyzeler yine işbaşında. Yemekler pişiyor, direktifler yağıyor. Ayaklar üşümeyecek, gaz yapacak yiyecekler yenilmeyecek, bolca su içilecek. Bebek üşümesin ama terlemesin de. Kucağa alırken dikkat...
Kocam işte... Tebrikleri kabul etmeyi sürdürüyor. İşten geldiğinde bebeğimiz karnı tok, sırtı pek, sevilmeye hazır. Yardım etsin istiyor ama annelerden, teyzelerden ona fırsat kalmıyor. O da pek şikâyetçi değil gibi. Roller değişiyor mu? Gece o uyuyor, ben uyanığım.
Kocam artık hep işte. Teyzeler ve anneler evlerine döndü. Bebeğimle yalnızım. İş hayatım uzak bir rüyaya, annelik öncesi halim bir yabancıya dönüştü. Yıllardır yaptığım işin, çalışma hayatının kazandırdığı deneyimin hiçbir faydası, ev dışında kim olduğumun önemi yok. Bebeği emzirir, gazını çıkartır, bezini değiştirir, yıkar, temizler, eğlendirir, uyuturken saatleri kovalıyorum. Kimi kez banyo yapmak ya da huzur içinde derin bir uykuya dalmak için yakınımdaki kadınlardan yardım istiyorum.
Ben panik içinde hayatımın bundan sonra neye benzeyeceğine dair bir öngörü geliştirmeye çalışırken "babamız" da yeni "statüsünün" paniğinde. Arkadaşlarımızın yanında "çağdaş" bir baba. -ki ben bu haline "reklam babası" da diyorum bazen. İşyerinde "erkek" arkadaşlarının "gece beşik mi salladın?" esprilerine konu olmaktan çekinen "ağır abi". Babası gibi olmak istemediği kesin ama ne olmak istediğinden de gerçekte ne olabileceğinden de pek emin değil. İlk günlerdeki hevesi, heyecanı da kalmadı sanki. Eve artık daha geç mi geliyor?
El ayak çekilince hayatımız yeni bir ritme kavuştu. Aslında "yeni" olan sadece benim hayatımın aldığı durum galiba. Kocamın hayatında değişen tek şey ise "ben"im. Yoksa eskisi gibi toplantılara katılıyor, iş yemeklerine çıkıyor, hatta kimi kez arkadaş toplantılarına tek başına katılmakta bir beis görmüyor.
Tam da hep mesafeli bir tutumla ayak diremeye çalıştığım, "toplumsal cinsiyet rolleri"nin öngördüğü iş bölümü gerçekleşiverdi: Ben bebeğimizden ve evimizin düzeninden sorumlu sayılıyorum, o bize bakıyor!!! Ben evimizde bebeğimizle kalmayı "tercih ediyorum", o eğlenceli saatlerde "ikimizi de temsil ediyor".
"Kadınlık" ve "erkeklik" rollerinden sıyrılma mücadelesinin bizi özgürleştireceğini hep biliyorduk. Kendimize inandığımız gibi bir hayat kurduğumuzu da sanmıştık üstelik. Ama "annelik" ve "babalık" deneyimimizin ortaya koyduğu tablo çok açık: Yıllarca aksi için mücadele etmiş olsak da ne ben "kadınlık" hallerinden azadeyim ne de o "erkeklik" hallerinden.
Diren beni arayıp bir şeyler yazmamı istediğinde ne diyeceğimi bilememiştim ilk başta. "Erkeklik nedir?" diye düşünüp durdum da sonunda buldum:
Erkeklik, sevgiliniz ya da kocanızla birlikte bir bebek dünyaya getirdiğinizde sizin hayatınız altüst olsa da bebeğinizin babasının hayatını eskisi gibi sürdürebilmesine yarayan şeydir. (NS/DD/BB)