Farklı hayatların, farklı varoluşların ve farklı sınıfların, farklı kimliklerle yaşam sahnesine çıktığı bu hayatta, hekimlik pratiğinin farklılıklarla temas eden gücünü de anlatıyor Berkun Oya yazıp yönettiği "Bir Başkadır"da.
Hiçbir karakterini idealize etmeden ve gerçekçilikten kopmadan sürdürdüğü izleğinde seyirciyi hep bir başka karakterin yanında ona hak verirken konumlandırmayı başarıyor.
Hekimler de insandır
Öte yandan dizi iki kadın hekim karakteriyle de hekimlik mesleğine dair oldukça çok söz ediyor. Bu çerçevede sakın yargılamayın Peri’yi. Çünkü o da bir insan.
Her insan gibi duygulardan müteşekkil.
Her ne kadar hekimlik mesleğini profesyonel olarak yapmaya çalışsa da, bu profesyonel “vazifesi”nin gereği olarak bir tepsi böreği reddetip hastasının dünyasını iki kez yer ile yeksan etse de onun da zihninin içerisinde fırtınalar kopuyor. Üst düzey eğitim almış ve dünyayı görmüş özgür bir kadın olarak kabullenemiyor hocayı, abiyi. Kabullenemiyor başların bağlanmasını. Kabullenemiyor kadının ataerkil bir hapsoluşa maruz bırakılmasını.,
Ne de olsa annesi ve babası (pek muhtemel) Kemalist Cumhuriyetin öz evlatlarıydı. O evlatlar ki, çocuklarını, Cumhuriyetin idealist kadrolarının pek çoğu gibi Batılı bir dünya tahayyülü ile yetiştirdiler, büyüttüler, doktor-avukat ama en çok öğretmen yaptılar. Sonra ülkenin dört bir yanında yanan eğitim ateşlerine nefer ettiler onları. Ülkenin karanlığı yenilsin, aydınlık yarınlara kavuşulsun diye.
Hal böyleyken nasıl kabullenebilir Peri evdeki abiyi, mahalledeki hocayı?
Elbette kabullenemez ama hekimlik mesleğinin gereği olarak orta yere de dökemez. Mecburen bastıracaktır, Meryem’le yaptığı her görüşmenin kendisinde kışkırttığı duyguları.
Ve biliyoruz ki, her bastırılan, ergeç bir gün geri döner daha büyük bir gürültüyle...
Öteki
Kim demiş bastırılan geri dönerse sonuç mutlak kötü olur diye. Aksine belki de yüzleşmeyi sağlar dönüp gelen. Hele ki bir süperego yönlendiriciliğinde...
Adaleti, hakkaniyeti, eşitliği, insan haklarını temsil eden bir süperegodur Gülbin. Onun terazisinde tartar kendisini Peri –her insan gibi. Çoğu zaman da süperegonun sorularından kaçar –her insan gibi. Onun sorularına yanıt vermeye takati olana kadar kaçar durur insan. Anlaşılır bir kaçıştır bu. Yeter ki Gülbin susmasın. Yeter ki Gülbin terk etmesin. Sorular sormaya devam etsin insana. Çünkü süperego utancı var eder ve insan uygarlığı utanç üzerine kuruludur. Utançtan azade kılınmış hayat bir toplumsallığa değil, aksine bir sürü varoluşa karşılık gelir.
İnsanın insanlaşmasının, haddini ve hududunu bilmesinin yolu ötekinden geçer. Gülbin bir ötekidir. Ablasının başı bağlı oluşuyla, Kürt oluşuyla, sevmesiyle, sevilmesiyle, sonunda hüzün olsa da bir başkasına kendini bırakışıyla, bir başkasıyla sevişip anlık dahi olsa yek vücut oluşuyla her açıdan bir ötekidir Peri için.
İnsan, psikiyatrist de olsa hep ötekinden öğrenir. İnsan, zincilerini, tuzaklarını, boşluklarını, sendelemelerini hep ötekinden görür ve öğrenir. O nedenle kaldıramaz ötekinin kendisini bir başına bırakıp gitmesini –Peri gibi.
Sevmek ve sevilmek
Sevmek ve sevilmek isteriz bu dünyada. Biricik, ama illa ki birisinin biriciği olmak isteriz bu dünyada. Onun vazgeçilmezi olmak isteriz bu dünyada.
Ama heyhat yaşam, pek çok hayat kırıklığı bırakır benliğimizde. Bir diş fırçasını unutmanın bedeli çok ağır olur hiç hak etmediğimiz biçimde. Çünkü sevmek, gün gelip sevilmemeyi göze almak demektir. Hayat diyalektik bir süreçtir, kesinliği yoktur ve her durum karşıtını bünyesinde barındırır.
Psikiyatrist ya da süpervizör görüşmeleri bu gerçekliği sadece göstermeye yardım eder. Mucizeler yaratmaz. Sadece insanın kendisinde olanı bulup çıkarmasında yol arkadaşlığı eder ona.
İnsan bu yaşamda bildiği ve aşina olduğu dünyadan koparır ve maceraya atar kendisini. Yolda karşılaştıkları ve yolculuğuna eşlik edenlerle yeni hayatlar ve dünyalar tanır. An gelir süperegosunun veremediği yanıtları, kültürel sermayesi nedeniyle dudak büktüğü “totale iş yapan” sıradan bir hikâyenin kahramanından alır ve yeniden bildiği ve aşina olduğu dünyaya, evine döner ama değişmiş başka bir insan olarak.
Yolculuk
Hayat bir yolculuktur son kertede. Hacısı ve hocasıyla, abisi ve yengesiyle, yaşadığı sokaklardan çıkıp uzun yollar katedip başka bir dünyanın sokaklarında dolaşmasıyla, orada boyundan büyük işlere kalkıp sevdalanmasıyla, öteki mahalleyi gezerken kendi mahallesindeki Jung hayranı Hilmi'yi ve onun sayesinde kendisinin karanlık tarafını fark etmesiyle hayat bir yolculuktur. Bu yolculuğun her adımında yaşam insana, insan olmanın ve kalmanın sırlarını sunar.
Büyük ve radikal yolculuklara çıkabilmeyi göze alanlar en şanslılarımızdır bu hayatta. Tıpkı hocanın kızı Hayrunnisa ve onun hırçın, deli dolu, yerinde duramayan, “abi”yi bıçaklayan sevgilisi gibi...
(NÖ)