Epey önce, Suudi Arabistan'da Şeyh Sadd El-Gamdi adlı din görevlisi, kadınların tek başlarına internete girmesini zorlaştıracak bir fetva çıkardı. Kadınlar "zayıf ve duygusal" olduklarından, internetin kara deliklerinde sörf eylerken Allahın emirlerine itaatsizliğe sürüklenebilirler diyeydi bu kutsal yorum! Çünkü sanal alem insanları doğru yoldan saptıran içeriklerle doluydu ve heyhat kadınlar bu sapkınlığa "dur ayol" diyecek iradeye sahip değildi. Vah başımıza gelenler! Gamdi durur mu, hemen çözüm buldu; kadınlar yanlarında erkekler olmadan hiçbir yere tıklayamasındı. İslami geleneğe uygun yaşamın makbul olduğu bu ülkede, kadınların erkeksiz ameliyata bile girmesi yasak.
Yaşadığımız ülkede böyle yasaklar henüz yok. Ama kadınların teknolojinin nimetlerinden erkekler kadar faydalanabildiğini söyleyemiyoruz. Radyo günlerinde "ajansı dinlemek" evde babaların işiydi; televizyon gelince bu sefer kumanda onların eline yapıştı; bilgisayar çağında ise avuçlarında cansız bir fareyle dünyayı dolaşıyorlar ve bunu yaparken kendilerinden geçiyorlar.
Bizim ailenin evinde durum tam tersi; internet annenin uğraşı. Baba ise çözümü mutfağa televizyon koymakta buldu; yaşasın özgürlük! Bizde ise bilgisayar evlat gibi. İşimiz yazı çizi olunca o da ailenin bir ferdi.
Bugün benim gibi binlerce kadın internetin sağladığı kolaylıklardan yararlanıyor.
Bundan beş-altı yıl önce her on kadından biri bile internete girmiyordu. Bugün artık, 16 yaşından itibaren kadınlar arasında interneti kullananların oranı yüzde 35'ten fazla. Erkeklerde ise yine aynı yaşlar için söylersek bu oran yüzde 55. Bütün teknolojik "şey"ler gibi bilgisayar ve internette de ihale hep kendilerine kalıyormuş gibi davranan erkekler kadınlara azıcık müsaade etse o şeytan ağı sayesinde ne harikalar yaratacağız. Engelleri aşıp da bilişim sektöründe fırtına gibi esen kadınlar yok mu, elbette var. Hem de öyle son on yılda filan değil, bildiğiniz 19. yüzyılda.
Bilgisayar dünyasındaki ilk kadın
İlk bilgisayar programcısı kadın, 19. yüzyılda İngiltere'de yaşayan Ada Lovelace idi. Uzun adıyla Lovelace kontesi Augusta Ada Byron King 1815'te Londra'da dünyaya geldi, 1852'de aynı kentte öldü. Soylu ailesi erkek bebek beklerken kız olunca ona üvey halası Augusta Leigh'in lakabını uygun gördüler: Ada.
Daha bir aylıkken anne-babası boşandı. Dokuz yaşındayken babasını kaybetti. Çocukluğu hastalıklarla geçti. Baş ağrıları, kızamık, felç... Ergenliğe doğru ancak koltuk değnekleriyle yürüyebiliyordu. Ama bu süre içinde eğitimini de aksatmadı. Erken yaşlardan itibaren matematiğe yönlendirildi, özel dersler aldı. 17 yaşındayken matematiğin harika çocuğuydu. Daha 30 yaşında bile değildi ki bir gün bir arkadaşına, sinir sistemiyle ilgili bir hesaplama yöntemi geliştirmek istediğini söyledi. Bu projesi için kapısını çaldığı elektrik mühendisi Andrew Crosse'den elektrik deneylerinin nasıl yapıldığını öğrendi. 1944'te Karl von Reichenbach'ın Manyetizma Araştırmaları adlı makalesi üzerine bir inceleme yazısı yazdı ama yayımlatamadı. Çok geçmeden kansere yakalanacaktı.
20 yaşındayken bir baronla evlenmişti Ada. Üç çocuk dünyaya getirdiler. Kocasının Lovelace kontu olmasıyla o da kontes unvanı almıştı. Ne ki, soylular öyle her zaman yan gelip yatan kişiler değillerdi, Ada aklını fikrini verdiği çalışmalarını sürdürdü. "Programlamanın İlkeleri" adı altında görüşlerini genelledi. 1843'te şöyle yazmıştı: "Bu dünyayı, dünyanın bütün dertlerini ve sayısız şarlatanını, her şeyi boşverin!" Çünkü yeni bir çağ başlıyor, o da bir kadın olarak geleceğe şekil verecek bu olağanüstü makineyi, yani bilgisayarı yeni yeni tanıyordu. Ömrü yetse belki çok daha fazlasını da yapacaktı.
1970 yılında Amerikan savunma bakanlığında geliştirilen bir bilgisayar programlama diline de onun adı verildi. "Ada'yı Tasavvur Etmek" adlı filmde yaşam öyküsü anlatıldı. Sinemanın parlayan yıldızlarından Tilda Swinton'un Ada Lovelace'i canlandırdığı filmin yönetmeni ise Lynn Hershman-Leeson'dı. 1998 yılından beri İngiltere Bilgisayar Birliği Ada Lovelace adına ödül düzenliyor ve 2008'den beri de, bilgisayar bilimleri alanında çalışan kadın öğrenciler arasında yarışma düzenliyor. Bütün bu faaliyetlerin amacı, bilim, teknoloji ve matematik alanından kadınları yüreklendirmek ve bu alanlarda her yıl daha fazla sayıda kadının etkin olmasını teşvik etmek. İngiltere'de her yıl bu dahi kadının anısına konferans düzenleniyor.
Erkek akıl
Genevieve Lloyd feminist düşünceye armağan ettiği başucu kitaplarından "Erkek Akıl"da akıl ideallerinin tarihsel olarak kadınlığı nasıl dışladığını anlatır. Akıl erkekleştirilmiş, hatta erkek tarafından icat edilmiştir. Çünkü bedeni aşmanın, kadından ayrılmanın başka bir yolu yoktur.
Erkeklik dün olduğu gibi bugün de içinde matematik, bilim vb. olan alanlarda halen bayrağını dalgalandırıyor, çünkü insan eliyle üretilen teknoloji yine kadınların dışarıda bırakıyor. Bilgisayar sektöründe istihdamın nasıl dağıldığına bakmak yeterli. "Yazılım"da mı (software) yoksa "donanım"da (hardware) mı daha çok kadınlar çalışıyor sizce? Hangisi kadınlar için daha ulaşılabilir? Hangisinde erkekler meydanı kimseye bırakmıyor?
IQ testleri gösteriyor ki son yüz yıl içinde hem kadınların hem de erkeklerin zeka düzeyleri yükseldi. Bu da normal kabul edildi, çünkü hiçbir şey yerinde durmuyor, değişiyor, ilerliyor. Ama yine testler gösteriyor ki kadınlarda IQ düzeyindeki artış erkeklerden daha fazla. Fakat akıl halen kendini erkek sanıyor.
Beş bin yıl önce bir uygarlığın yaptığı sayı boncuğunun bilgisayarın ilk formu olduğu söylenir. Latincede "computus" olan bilgisayar sözcüğü 17. yüzyılda hesap yapan kişi (erkek) anlamında kullanılıyordu. 20. yüzyılın ortalarına kadar da bu anlamını korudu. 1940'lardan beri de elektronik bilgisayarların çağını yaşıyoruz. Kadınlar da elbette erkekler gibi bu çağın sakinleri. Çözümleyici makineyi geliştirip ilk bilgisayar programcısı kadın olarak tarihe adını yazan Ada Lovelace'ten Steve Jobs'ın dişlediği elmaya (Apple) uzanan çizgide kadınlar pek çok yol açıcı çalışmaya imza attı.
Bilgisayar adı üstünde...
Basın-yayının son sınıfında internetle tanışmış biri olarak çocukluğumuzun Commodore'undan bahsetmeyi zul saymam, hatta nostaljiyi ölü sevicilik düzeyine çekenlerle dalga geçtiğim gibi ti'ye alırım kendimi. Fakültenin ilk yıllarında daktilo derslerimiz olduğunu öğrenen genç kuzenlerimin uzaylı görmüşçesine şaşkın bakışlarını çerçeveletip duvara asmıyorsam da kibarlığımdandır.
Ama lütfen bana şunu izah edin: Aradan geçti otuz küsur yıl. Artık uzaydan atlıyor, içimizdeki cenine poz verdiriyor, başka kıtalardaki devrimi naklen izliyoruz. Ama bunca değişime rağmen kişilerin bilgisayar başına oyun oynamak veya hiç de komik olmayan videoları izlemek için oturuyor olmasını neyle açıklayacağız?
Bu nimet böyle mi heba edilir, çarpılırsınız yahu! Bilgisayar adı üstünde bilgi içindir. Ve belki bilmiyorsunuz ama, internet kullanan kadınların yüzde doksanı bilgilenmek/kültürlenmek için bu aracı tercih ederken, erkek kullanıcıların aşağı yukarı o kadarı internete oyun/eğlence makinesi muamelesi yapıyor.
Akıl erkekse bu davranış hangi akla hizmet, diye sorar mısınız kendinize? (SD/ÇT)