"Eskiden [...] yüzde 65 [seçmen] ortanın sağı[ndaydı]. 90'ların ortasında [...] seçmen daha önce görülmedik ölçüde kendini aşırı sağa yerleştirdi. [...] yüzde 10'un altında olan aşırı sağ seçmen eğilimi, 95'te yüzde 20'ye çıktı. Bizim düşünce iklimimiz [...] daha milliyetçi, daha din etrafında kendini tanımlayan muhafazakârlığa döndü. [...] Daha fazla yabancı düşmanı, farklılıklara daha az hoşgörüyle bakan bir seçmen çıktı ortaya. Yahudi düşmanlığı önemli ölçüde arttı."
-Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu [1]
Konrad Adenauer Vakfı'nın 1998 yılında İstanbul ve 11 ilde 2,200 denekle gerçekleştirdiği ankete katılan gençlerin yüzde 70.6'sı "Yahudilerin iyisi olmaz, çoğu kötüdür." diyordu. [2] 1997-99 arasında Çukurova Üniversitesi'nden Müfit Gömleksiz ve Adnan Gümüş'ün 6 fakülte ve 22 lisede 1,631 öğrenci ile yaptığı araştırmada, öğrencilerin yüzde 70'den fazlası, Ermenilerin ve Yahudilerin "pek çok kötülük yaptığı" ve "ülkeyi terk etmelerinin iyi olacağı" kanaatini belirtti. [3] 2003 yılında 12 ilde 2,183 kişi ile gerçekleştirilen bir çalışmada, halkın yüzde 71'i Ermenistan, yüzde 63'ü İsrail ve yüzde 63'ü Yunanistan hakkında olumsuz düşünüyordu. Araştırmayı yürüten Doç. Dr. İhsan Dağı ve Doç. Dr. Metin Toprak, sonuçları şöyle yorumluyordu:
"Bu, halkın dış dünyaya ilişkin genel tutumunun negatif olduğunu gösterir ki, bu, bölge ülkelerinden kaynaklı tehdit algılamalarıyla da örtüşür. Toplumun yüzde 74'ü, komşuların Türkiye toprakları üzerinde gözü olduğu fikrinde. Bu sonuç, "düşman kültürü"nün yaygın toplumsal tabana dayandığını, toplumun, güvenlikçi bir kültürle, "dört yanının düşmanlarla çevrelendiği Türkiye" betimlemesini benimsediğini ortaya koyar. Güvenlik/tehdit-merkezli perspektif toplumsallaşmıştır. Eğitim arttıkça bu perspektif büyük değişikliklere uğramamakta, "güvenlikçi kültür" üniversite mezunları arasında da yüzde 70 kabul görmektedir." [4]
PEW Araştırma Merkezinin Eylül 2008'de açıkladığı "Küresel Tutumlar Araştırması"na göre, Türkiye ABD'den sonra gelir düzeyine göre en dindar ikinci ülkeydi. 11 Eylül saldırısının Arap militanlar tarafından yapıldığını düşünen Türkiyeli Müslümanların oranı yüzde 16 iken, yüzde 59'u bunun dışındaki teorilere inanıyordu. Bu oranlar diğer ülkelerin Müslümanları için şöyleydi: Mısır (yüzde 32, yüzde 59), Ürdün (yüzde 39, yüzde 53), Pakistan (yüzde 15, yüzde 41) ve Endonezya (yüzde 16, yüzde 65). [5]
2004'te Türkiye nüfusunun yüzde 49'u Yahudiler hakkında olumsuz düşünürken, bu oran 2005'de yüzde 60'a, 2006'da yüzde 65'e ve 2007'de yüzde 76'ya çıkmıştı. 2007 yılında Yahudiler hakkında nüfusun sadece yüzde 7'sinin (2004: yüzde 27, 2005: yüzde 18, 2006: yüzde 15) görüşü olumluydu. Tüm yaş ve eğitim gruplarında benzer oranlar söz konusuydu. [92, 93] Diğer Müslüman ülkelerde ise bu oranlar yıllardır aynıydı: Lübnan'da (yüzde 2 olumlu, yüzde 97 olumsuz), Ürdün'de (yüzde 3, yüzde 96), Mısır'da (yüzde 3, yüzde 93), Pakistan'da (yüzde 4, yüzde 76) ve Endonezya'da (yüzde 10, yüzde 66). [5]
Bin yıllardır antisemit oldukları tekrarlanan Hıristiyan ülkelerde bu oranlar şöyleydi: ABD (yüzde 77 olumlu, yüzde 7 olumsuz); Avustralya (yüzde 73, yüzde 11), Birleşik Krallık (yüzde 73, yüzde 9), Fransa (yüzde 79, yüzde 20), Almanya (yüzde 64, yüzde 25), Polonya (yüzde 50, yüzde 36), Rusya (yüzde 47, yüzde 34) ve İspanya (yüzde 37, yüzde 46). [5]
Türkiye'de artan Yahudi düşmanlığın sebebi olarak Gazze saldırıları gösterilse de, olumsuz duyguların Hıristiyanlara karşı da benzer biçimde artması, başka etkenlerin de varolduğunun kanıtıydı. Türkiye'de nüfusun yüzde 0,2'sini oluşturan Hıristiyanlara olumlu bakanların oranı yüzde 10'du (2004'te yüzde 31, 2005'te yüzde 21, 2006'da yüzde 16). 2004-2007 arası Hıristiyanlar hakkında olumsuz düşünenlerin en hızlı arttığı ve 2007'de en fazla olduğu ülke Türkiye'ydi: 2004'te bu oran yüzde 49 iken, 2005'te yüzde 60'a, 2006'da yüzde 63'e ve 2007'de yüzde 74'e ulaşmıştı. İkinci sıradaki Pakistan'da, bu oran yüzde 60; üçüncü Çin'de ise yüzde 55'ti. Müslüman ülkelerde Hıristiyanlara bakış şöyleydi:
Nüfusunun yüzde 3'ü Hıristiyan olan Pakistan'da: yüzde 24 olumlu, yüzde 60 olumsuz
Nüfusunun yüzde 6'sı Hıristiyan olan Ürdün'de: yüzde 73 olumlu, yüzde 25 olumsuz
Nüfusunun yüzde 9'u Hıristiyan olan Endonezya'da: yüzde 41 olumlu, yüzde 51 olumsuz
Nüfusunun yüzde 10'u Hıristiyan olan Mısır'da: yüzde 52 olumlu, yüzde 46 olumsuz
Nüfusunun yüzde 39'u Hıristiyan olan Lübnan'da: yüzde 85 olumlu, yüzde 15 olumsuz [5, 6]
Bahçeşehir Üniversitesi'nden Prof. Dr. Yılmaz Esmer ve ekibi tarafından, 12 Nisan-3 Mayıs 2009 arasında 34 ilde gerçekleştirilen "Radikalizm ve Aşırıcılık" araştırması, Türkiye'de hemen her çevrenin görmezden geldiği Yahudi aleyhtarlığını inkar edilemez netlikte ortaya koydu. 1,715 denekli araştırmaya göre, kendi kimlikleri konusundaki "Hepsi çok önemli ama sizin için hangisi birinci sırada gelir?" sorusuna, katılımcıların yüzde 62'si "din", yüzde 16'sı "laiklik", yüzde 13'ü "demokrasi" ve yüzde 5'i "etnik kimlik" cevabını verdi. İnancı nedeniyle başını örten kadınların oranının yüzde 62 olarak saptandığı araştırmada, deneklerin yüzde 56'sı dünyayı anlayabilmek için din kitaplarının, yüzde 44'ü ise bilimin önemli olduğunu ifade etti. [7]
Deneklerin yüzde 91'i PKK'yı, yüzde 90'u İsrail'i, yüzde 80'i şeriatı, yüzde 73'ü komünizmi "aşırı" tehdit olarak algılıyordu. [78] yüzde 86'sı ABD'nin hedefinin "Türkiye'yi bölmek," yüzde 85'i ise "İslam dinini bölmek veya zayıflatmak" olduğunu düşünüyordu. yüzde 80'i Türkiye'nin AB'ye giremeyeceği; yüzde 93'ü ise Birliğin Türkiye'ye diğer aday ülkelerle eşit davranmadığı görüşündeydi. AB'nin Türkiye'yi bölmeyi hedeflediğini düşünenlerin oranının yüzde 76 olmasına rağmen, tam üyelik konusunda, deneklerin yüzde 16'sı "çok isterim," yüzde 41'i "isterim," yüzde 15'i "fark etmez," yüzde 16'sı "istemem" ve yüzde 11'i "hiç istemem" yanıtı verdi. [7]
Deneklerin yüzde 87'si eşcinsel, yüzde 75'i Tanrı'ya inanmayan, yüzde 72'si içki içen, yüzde 67'si nikahsız yaşayan, yüzde 66'sı dinsiz, yüzde 64'ü Yahudi, yüzde 52'si Hıristiyan, yüzde 36'sı kızları şort giyen, yüzde 26'sı ise başka bir ırk veya renkten olan komşu istemediğini belirtti. 1990 yılında Yahudi komşu istemeyenlerin oranı yüzde 45 iken, 2009'da yüzde 64'e yükselmişti. Başka ırk veya renkten komşu istememe oranı ise 1990'da yüzde 39 iken 2009'da yüzde 26'ya düşmüştü. Araştırma, eğitim seviyesi düştükçe hoşgörünün azaldığını ortaya koydu. [7]
Bahçeşehir Üniversitesi'nden sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Narlı, araştırmanın genel bir "hoşgörüsüzlük" tablosu ortaya koyduğunu, halkın kendi dini değerleriyle çatışan veya bu değerlere aykırı yaşam sürenleri tolere edemediğini belirtti. Araştırmayı "Türklerin yüzde 64'ü Yahudi komşu istemiyor" başlığı ile duyuran Türklerin "Genel olarak farklı yaşam tarzlarına düşük toleransı olduğunu gösterdiğini" belirterek, araştırma ekibinin başı Prof. Dr. Yılmaz Esmer'in "Türkiye'de İsrail karşıtı hissiyatının yükselişte olduğu" analizine yer verdi. [7]
Beyoğlu Musevi Hahamhane Vakfı tarafından özellikle Yahudilere bakış açısını saptamak üzere 18 Mayıs-18 Haziran 2009 arasında yaptırılan araştırma, ülke genelinde 1,108 kişiyle yapıldı. Deneklerin yüzde 48'i Yahudi, yüzde 47'si Ermeni, yüzde 46'sı Rum, yüzde 39'u ateist, yüzde 35'i Hıristiyan, yüzde 20'si Kürt ve yüzde 14'ü Alevi komşu istemiyordu. Kendilerini Müslüman olarak tanımlayanlar, yüzde 61 ile en fazla Yahudi komşu istemeyen gruptu; "yüksek derece dindar" olanların da yüzde 56'sı aynı görüşteydi. "Ülkücü/milliyetçi" olanlarda ise bu oran yüzde 48'de kaldı. [8]
Deneklerin yüzde 65'i İsrail-Filistin çatışmasının tüm Yahudilere ve yüzde 51'i de Türkiyeli Yahudilere bakışlarını olumsuz etkilediğini belirtti. Ankete katılanların yüzde 68'i "İsrail politikalarından sadece İsrail devleti sorumludur" derken, yüzde 20'si "tüm Yahudileri," yüzde 14'ü ise"Türkiye'deki Yahudileri" sorumlu tutmaktaydı.
Azınlıkların 3 alanda 0 ile 10 arası puanlanması istendiğinde, Yahudilerin güvenilirlikleri için 3.6, çalışkanlıkları için 6.8, insana verdikleri değer için de 4.7 puanlık bir ortalama çıktı. Müslümanlar için ise bu oranlar sırasıyla 7.5, 6.7 ve 7.6 idi. "Sizce Yahudiler Türkiye Cumhuriyeti'ne kendilerini ne kadar bağlı hissediyorlar?" sorusuna da ankete katılanların sadece yüzde 15'i "bağlı" yanıtı verdi. Ankete katılanların çoğunluğu, azınlıkların Milli İstihbarat Teşkilatı (yüzde 57), ordu (yüzde 55), yargı (yüzde 55) ve Emniyet teşkilatında (yüzde 55) çalışması ve siyasi partilerde üst mevki sahibi olmasından (yüzde 51) rahatsız olacağını ifade etti. [8]
Bilimin yansıttığı bu tablo hakkında Hasan Bülent Kahraman, şu yorumu yapıyordu:
"Büyük "Osmanlı" ve meşhur "tolerans" geleneğinden geldiği söylenen bir toplumun neredeyse her iki kişisinden birisi Yahudilerle komşuluk istemiyor. En çok yüzde 61 Müslümanlar istemiyor bunu. Onu "yüksek dindarlık" izliyor. Demektir ki, Müslüman çoğunluğun ezici bir kesimi bu isteksizliğe sahip. MHP'li isteksizlerin oranı yüzde 47. [...] "İsrail-Filistin çatışması benim dünyada yaşayan Yahudilere bakışımı oldukça olumsuz etkiledi" diyenler yüzde 25, "olumsuz etkiledi" diyenler yüzde 40. İkisi alt alta müthiş bir sonuç üretiyor. Öte yandan, "Türkiye'de yaşayan Yahudilere bakışımı oldukça olumsuz etkiledi" diyenler yüzde 20, "olumsuz etkiledi" diyenler yüzde 32. Bu da gene öyle yabana atılmayacak bir sonuç." [9]
Yalçın Küçük tarafından"Sabetayist" ilan edilen Ertuğrul Özkök, İslamcıların "Yahudi kontrolünde" olmakla suçladığı Hürriyet'te, Kahraman'ın yazısının başlığında kullandığı "Yahudileri nasıl biliriz?" sorusuna da belki de yıllar öncesinden cevap veriyordu:
"Farkında mısınız, Yalçın Küçük çoğumuzu "savunma duygusuna" itiyor. Çoğumuzu "Ben Sabetayist değilim" demek zorunda bırakıyor. Tabii hepimiz biliyoruz ki, bu şifrenin gerçek anlamı şudur: "Hayır, ben Yahudi değilim." [...] Korktuğumuz şey nedir? Hadi gelin cesaretle bunun adını da koyalım. "Yahudi" olarak damgalanma korkusu." [10]
O zaman, belki de, baskı altında oldukları ülkelerde -ki Sinagoglar bombalanıyorsa, Hırant Dink Ermeni olduğu için öldürülüyorsa, topu topu 2,000 kişi kalmış Rum azınlık Haliç'ten haç çıkarma töreni sebebiyle kızgın kalabalıklar tarafından tehditkar gösterilere maruz bırakılıyorsa, baskının mevcudiyeti ortadadır- azınlıkların kendilerini "rehine" olarak hissetmeleri, baskı ve saldırılara maruz kalan cemaatlerinin yeni saldırılardan koruma içgüdüsüyle "etliye sütlüye fazla karışmamaları" insani bir olgudur. Belki de, çoğunluğa ait bireylerin kolaylıkla kavrayamayacağı "ürkek bir güvercin sürüsünün" ruh halidir bu. (YEK/TK)
* * Doç. Dr. Yunus Emre Kocabaşoğlu'nun antisemitizm üzerine dizi yazısı haftaya devam edecek. Beşinci bölüm için tıklayın. Dördüncü bölüm için tıklayın. Üçüncü bölüm tıklayın. İkinci bölüm için tıklayın. Birinci bölüm için tıklayın.
Kaynakça
[1] Barlas, Mehmet. Seçmen sağa kayarken, 'sol'da faşizme mi kaydı? Sabah. 1 Nisan 2004.
[2] Seufert, Günter. Türk Gençleri Arasında Din ve Milliyetçilik. Konrad Adenauer Vakfı. 2000.. [Araştırmanın sonuç raporu için tıklayın.]
[3] Gümüş, Adnan. Yahudi ve Ermeni düşmanlığı. Radikal İki. 30 Kasım 2003.
[4] Dağı, İhsan D.; Toprak, Metin. Dış politika ve Kamuoyu. Radikal, 1 Aralık 2003.
[5] 2008 Survey: Pew Global Attitudes Project. Pew Research Center. 17 Eylül 2008.
[6] Grim, Brian J.; Wike, Richard. ghttp://pewresearch.org/pubs/623/turkey. Pew Research Center. 25 Ekim 2007.
[7] Yüzde 64: Yahudi komşu istemiyoruz. Şalom. 3 Haziran 2009.
[8] Farklılıklar zenginliğimiz değil korkumuz olmuş. Radikal. 30 Eylül 2009.
[9] Kahraman, Hasan Bülent. Yahudileri nasıl biliriz? Sabah. 30 Eylül 2009.
[10] Özkök, Ertuğrul. Evet ben bir Sabetayistim. Hürriyet. 8 Haziran 2005.