*Fotoğraf: Olafur Eliasson ve Minik Rosing/ Ice Watch
Yazının İngilizcesi / Kürtçesi için tıklayın
"2021’e hoş geldik!
Dünya her zamankinden daha sıcak ve her zamankinden daha hızla ısınıyor.
Dünya her zamankinden daha kirli ve her zamankinden daha hızla kirleniyor.
Sınırlı kaynaklarla sınırsız büyümeye çalışıyor, sınırlı yutak ile sınırsız kirletiyoruz.
Sınırları aştık, yokoluşa gidiyoruz.
İnsanlığın sonu gelecek mi bilmiyoruz ama insan, hayvan ve doğa haklarının sonunun gelebileceğini tahmin edebiliyoruz."
-birbuçuk
İnsanın yerküreye etkisinin üst seviyeye çıktığı günümüzde, aciliyeti en yüksek mücadele konusu olan iklim meselesi artık neredeyse tüm alanların gündeminde.
Bilim ve mücadele alanının artan uyarılarına rağmen sistem kendini içinden çıkılmaz bir hale getirmeye devam ediyor. İnsanın, sistem içinde var olan sosyo-ekonomik yapıların devamlılığı için doğayı enerji ve hammadde kaynağı olarak görmesi ve kontrol altına alması, yerküreyi geri dönüşü olmayan değişimlere sebep olan ve olacak bu kritik döneme soktu.
Çok katmanlı ve karmaşık üretim ve tüketim ilişkilerinin bu dönüşüme sebep olduğunu kabul edersek, ekoloji mücadelesinde bilimsel bilgiyi, mücadelenin deneyimini ve sanatın yaratıcılığını bir araya getiren bir yaklaşıma ihtiyaç duyuyor olabilir miyiz?
1990’lar ve 2000’ler
1990 sonrası, yerel ve uluslararası ölçekte değişen ekonomik ve siyasi sistemlerin yarattığı durumlar ve dönüşümler sanatçıların üretimlerinin içeriklerini etkiledi.
Bu yıllarda sosyal bilimlerin de ana odaklarından olan kimlik, aidiyet, birey, göç ve sınıfsal farklılıklar sanatçıların üretimlerinin esas meselesiydi. Yerellik, kır-kent ilişkisi, coğrafyanın ürettiği imgeler, hikayeler ya da özgünlükler sanatı şekillendirdi.
2000 sonrasında ekoloji konuları da sanatçıların birçoğunun ana konusu haline geldi. Bu yıllarda sanatçıların iklim, antroposen, sürdürülebilirlik, ekoloji, doğa-insan ilişkisi, üçüncü doğa konularına dair özgün üretimleri dikkat çekiyor.
*Lucienne Rickard’ın yok olan türleri önce çizdiği sonra da sildiği 16 haftalık performans. Fotoğraf: Jesse Hunniford
Dönüşen kentler
Türkiye’nin özellikle son on beş yıllık ekonomik büyüme programları kapsamında uygulanan rant projeleri, kentsel mekanın tanım, işlev ve temsilini büyük ölçüde değiştirdi. Bu anlamda kent ve mekan hem iklim tartışmalarında hem de bu alanda üretilen sanat çalışmalarındaki en kritik bağlamlardan biri olarak düşünülebilir.
Kentlerin yapısı itibariyle barındırdığı farklı ölçeklerin iklim ile olan toplumsal, ekonomik ve politik ilişkisi oldukça önemli. Sosyo-ekolojik açıdan her geçen gün dönüşen kentlerde ve kentin ilişkilendiği kent dışı alanlarda ortaya çıkan eşitsizlik ve adaletsizlik aynı zamanda toplum ve doğa arasındaki yeni ve karmaşık ilişkilerin de üretilmesine sebep oluyor.
Günümüzde kentler, belirlenmiş fiziki sınırlarının içinde kırsaldan bağımsız yapılar olarak algılanıyor. Ancak mikro ve makro düzeylerde incelendiğinde kırsalla sınırlarının eridiği ve ilişkilerinin her geçen gün değişip dönüştüğü ileri sürülebilir.
Kentlerin sınırları muğlaklaşıyor
Kentler, bugün her ne kadar alan olarak dünyanın yüzde 2’sini kaplasalar da üretim-tüketim süreçleri göz önünde bulundurulduğunda kent sınırlarının başlangıç ve bitiş noktalarını tespit etmek giderek zorlaşıyor.
Kentte yaşayan bireyler olarak genellikle, doğayı betonarmenin dışında süreli deneyimlenen alanlar olarak tanımlıyoruz. Oysaki kentin ve doğanın iç içe geçmiş yapılar olduklarını unutmamak gerekir.
Kentin yapısı doğayı dönüştürür ancak bir bütün olarak onu ele geçiremez. Tam tersine doğa, bu kontrollü tasarlanan alanlara yer yer sızarak veya onu yıkarak varlığını her daim gösterir.
*Naziha Mestaoui- Virtual Forests
İhtiyaçlarını karşılayamıyor
Doğa, musluktan akan suyla ya da yıkıntılar arasından çıkan "istilacı" otlarla kentin içinde vardır. Ancak kentin doğa ile ilişkisinin sorunlu tarafı ihtiyaçlarını nasıl karşıladığı ile ilgili.
Bugün, toprağı ve su kaynakları doğanın dengesini bozacak seviyede azalan beton şehirler, ihtiyaçlarını kendi sınırları içinde edinemiyor ve kırsalda var olan kaynakları sömürüyor.
Sofraya gelen gıdadan içme suyuna, büyük alışveriş merkezlerinin enerjisinden inşaat sektörünün hammaddesine kadar kentin devamlılığını sağlayan tüm kaynaklar kentin sınırlarının ötesinde. Bu durum kentleri kırsala bağımlı yapılar haline getiriyor.
Bu bağımlı yapı itibariyle, kentte yaşayan bireyler olarak tükettiğimiz her kaynak ve ürettiğimiz her atık, kentin ve kent dışının tabiatıyla ilişkileniyor. Bu ilişkilenmeler de bir dizi toplumsal dönüşüme sebep oluyor.
Türkiye’de iklim mücadelesi
Türkiye’de artan iklim felaketleri, iktidarın politikaları ve iklim mücadelesi bu dönemdeki tartışmaları daha da tetikledi. Çeşitli örgütlenmeler ve bağımsız oluşumlar bu tartışmaların yayılması anlamında oldukça etkili oldu.
Her geçen gün erişimi kolaylaşan gıda kooperatifleri, ekolojik bilgi ve uygulama içeren çeşitli kamusal etkinlikler, eylem çağrıları, toplantılar, platformlar, festivaller veya akademik yayınlar, ekoloji mücadelesini güçlendiriyor.
Güncel sanata etki
İklim ilişkilendiği konular itibariyle bir yandan gündelik hayatın konusuyken bir yandan da farklı alanların üretim süreçlerine sirayet eder. Bu alanlardan biri de güncel sanat.
Türkiye’deki güncel sanat alanındaki üretimlerin bir bölümü iklim mücadelesinin konularını ele alıyor, işaret ediyor ya da doğrudan mücadeleye katkıda bulunuyor.
Her geçen gün sanatçıların, sanat emekçilerinin veya kurumların gündemlerine su, toprak, biyoçeşitlilik, gıda, kültür, metabolizma, sınırlar, iklim, maden, toplumsal cinsiyet, enerji, atık ve kent gibi konular ekleniyor.
*16. İstanbul Bienali. Fotoğraf: AA
Kültürel bir sorun
Bugün güncel sanat alanında, bu bahsi geçen konulara işaret eden, onları imgeleyen veya tartışmaya açan birçok üretimle karşılaşmak mümkün. Ekoeleştiriye göre çevresel sorunlar, bilimsel vakalar olmanın yanı sıra kültürel ve politik durumlardır ve bu bağlamda incelenmeleri gerekir.
Bu tür kültürel incelemeler tıpkı politik ekoloji çalışmaları gibi farklı disiplinlerin bilgilerinden yararlanılarak yapılıyor. Sanat-kültür kuramı, felsefe, sosyoloji, psikoloji, çevre tarihi ve ekoloji alanlarının bilgisinin gerektiği bu inceleme çalışmaları, iklim meselelerine farklı boyutlarda bakılmasına vesile oluyor.
Gezegenin içinde bulunduğu kritik dönemin aciliyetine çeşitli formlar aracılığıyla dikkat çeken sanatçılar, doğal kaynaklarının kontrolsüz bir şekilde tüketilmesine ve bu tüketimin insanları ve insan olmayan varlıkları, ekosistemleri, toplulukları, kültürleri ve toplumsal ilişkileri adaletsiz bir şekilde tahrip etmesine dikkat çekiyor.
Tepkisel sanat yapıtları
Özellikle 1960’larda görsel sanatlar, mücadeleyle özgün ilişkilenmeler ürettiği için kültürel bağlamda oldukça önemli. Sanatçılar, bir yandan sanatın piyasalaşmasını, galeri ve müzelerin yapılarını eleştirirken bir yandan da sistemi ekolojik bağlamda ele alan ve doğayı politik bir tartışma alanı olarak tanımlayan tepkisel sanat yapıtları ortaya koydu.
Robert Smithson, Walter De Maria, Dennis Oppenheim, Michael Heizer, Nancy Holt, James Turrell, Carl Andre, Eva Hesse, Lynda Benglis, Robert Morris, Richard Serra, Alan Sonfist, Agnes Denes, Mark Dion, Mel Chin veya Mierle Laderman Ukeles gibi sanatçıların yapıtlarının Türkiye’deki ekoloji bağlamında üretilen sanat yapıtlarına biçimsel ya da kavramsal anlamda referans oldukları söylenebilir.
Topluluklarla işbirliği
Yenilikçi ve müdahaleci yaklaşımlar öneren sanatçılar, insan ve insan olmayan varlıkların yaşam ve sağlıkları hakkındaki tehlikelere, dünyanın ekosistemin çökmesine sebep olacak nedenlere veya toplumsal dönüşümlere dikkat çeker. Bunu yaparken de ekolojistler, botanikçiler, mimarlar, mühendisler, zoologlar, toplum bilimciler gibi farklı alanlarda uzmanlaşmış kişilerle, bölgede yaşayan yerel halk veya mücadelede aktif rol üstlenen kişi ve topluluklarla işbirliği yaparlar.
Üretimleri için bilim alanından farklı kişilerle çalışıyor olmaları, sanatçıların bu konularla ilgili sorulara kesin yanıtlar aradıkları anlamına gelmez. Bu sanatsal üretimler, farklı disiplinlerin bilgilerinden ilham alan ya da bizzat bu bilgileri içeren ve sanatçının dünya ile olan ilişkisinden ortaya çıkan yeni formlardır.
Elbette bu formlar, yeni düşünme, tartışma ve eylem araçlarının ortaya çıkmasına vesile olabilir; farklı ilişki biçimleri ve etki alanları yaratabilir. Bu formlar, çoğu zaman doğrudan siyasi bir söylem üretmese de politikaları etkileyebilecek insanları bir araya getirebilir ve dolaylı da olsa mücadele sürecine katkıda bulunabilirler.
Kentin sınırlarını aşıyor
Son yıllarda İstanbul, Ankara ve İzmir gibi özellikle büyük kentlerde yükselişe geçen iklim mücadelesi ile güncel sanatın benzerlik gösterdiği nokta olarak, her ikisinin de çoğunlukla kentte deneyimlenen pratikler olmalarına karşın kentin sınırlarını aşan konuları odak haline getiriyor olması ileri sürülebilir.
Bahsi geçen sanat ve mücadele alanları, ilişki kurduğu güncel politik süreçlere karşı sorumluluk geliştirmekte ve tek bir ifade dilinden öte disiplinler arası, bütünlükçü bir yaklaşım sergiliyor.
İzleyiciye yeni bakış açıları ve toplumsal ilişkiler öneren güncel sanat, siyasi düzlemde bir araç olmasa da toplumsal mücadelenin söylemine yaratıcı bir dille işaret edebilir, konuya dair yeni tartışma alanları açabilir, mücadelenin temsili haline gelebilir veya politikaları etkileyebilecek insanları bir araya getirerek gerekli dönüşümün sağlanması anlamında mücadele sürecine dolaylı katkı sağlayabilir.
Günümüzde güncel sanat, galeri ve müze gibi steril sergi mekânlarında gösteriminin yanı sıra kamusal alanlarda, gündelik yaşama sızan, katılıma, ilişkilenmeye ve etkileşime olanak tanıyan politik deneyim alanları olarak karşımıza çıkıyor.
Sanat izleyicilerinin odağı
Sonuç olarak, Türkiye’de özellikle 2000 sonrasında çevre sorunlarının artması ve buna paralel mücadelenin güçlenmesiyle, güncel sanat üretimlerinde antroposen, iklim, ekoloji konularının kolektiflerin, kurumların ve sanat izleyicilerinin odağı haline geldiği söylenebilir.
Bahsi geçen başlıklar, bağımsız sergilerden bienallere, müze galeri gibi sanat kurumlarının düzenlediği etkinliklerden yerel yönetimlerin düzenlediği festivallere kadar her alanın öncelikli konusu haline geldi.
Bu alanda yapılan güncel akademik çalışmalardan kapsamlı bir örnek ise İstanbul Araştırmaları Enstitüsü ve Pera Müzesi ortaklığında 8-11 Nisan 2021 tarihlerinde düzenlenen Istanbul Unbound: Environmental Approaches to the City (Bendine Sığmayan İstanbul: Kente Çevresel Yaklaşımlar) konferansı oldu.
Akademi, mücadele ve sanat
Bu konferans, İstanbul’un kentsel peyzajına yeni yaklaşımlar getiriyor; çevre tarihi, politik ekoloji ve güncel sanat alanından katkılarla, İstanbul’un insanları, insan olmayanları ve yapısal çevresi arasındaki ilişkileri masaya yatırıyordu.
Konferans kapsamında birbuçuk’un düzenlediği 29,9 km video programı ise akademi, mücadele ve sanat alanını bir araya getiren bir üretim alanı örneği olarak düşünülebilir.
Video programına dahil olan 10 farklı içerik, pandemi koşullarında çevrimiçi ortamda sanatçılar, iklim mücadelesinde aktif rol üstlenen kişiler ve akademisyenler tarafından üretildi.
İstanbul’nun tarihine, kültürüne, yaban hayatına, metaforlarına, simgelerine ve ekolojik dönüşümlerine odaklanan videolar, kenti politik ekoloji çerçevesinde keşfe çıkarken içindeki çarpıcı tezatlara da işaret ediyor, bir dizi kavramı tartışmaya açıyor.
Yaratıcı yolları aramanın tam zamanı
Bugün birçok sınırları aştık, iklim mücadelesi yerelden küresele hepimizin önceliği. Her alanda açılan tartışma, üretilen söylem ve bilgi geleceğin yeniden kurulması için çok kıymetli.
Farklılıkların müşterekliğe dönüşmesi için bir arada ve yan yana olmanın yaratıcı yollarını aramanın tam zamanı. Başta da bahsettiğim gibi, sanat üretimleri siyasi bir söylem üretmese de politikaları etkileyebilecek insanları bir araya getirmek, dolaylı da olsa mücadele sürecine katkıda bulunmak, ufku genişletmek ve mikro anlatı alanları üretmek için yaratıcı bir araç niteliğinde.
(YÜ/SO)
İklim ve Dünya Değişirken Yazı Dizisi*
Başlarken: Hayatımız, biz yaşarken tarih oluyor! - Ömer Madra
1 / Küresel iklim politikasının dışında bir ülke: Türkiye - Ebru Voyvoda
2 / İklim değişimi, güvenlikçi politikalar ve hayaletler - Özdeş Özbay
3 / Türkiye'nin enerji politikası: Yurtta yerli, cihanda Mavi Vatan - Emre İşeri
4 / İklim krizi ve fosil yakıtların çocuk sağlığı üzerine etkisi - Çiğdem Çağlayan & Funda Gacal
5 / Güzel günler göreceğiz, termiksiz ve güneşli günler - Elif Ünal
6 / Ya kapitalizm ya gelecek - Tuna Emren
7 / İklim haberciliğinin üç ayağı: Bilim, politika ve toplumsal adalet - Ece Baykal Fide
8 / Bilimi, mücadeleyi ve sanatı bir araya getirmek - Yasemin Ülgen
9 / Temiz enerji mi yoksa ihanet mi? - Serkan Ocak
10 / Ekonomik büyümeye dur demenin zamanı - Fikret Adaman & Gökçe Yeniev
11 / İklim mültecileri kapımızı çaldığında - Mehmet Mücteba Göktaş
13 / İklim krizi kadınları, kadınlar iklim mücadelesini etkiliyor - Merve Özçelik
14 / Edebiyatta iklim-kurgu – Buket Uzuner
15 / Yangınlar çağında Dr. Faustus ve çocuklar- Ömer Madra
* Bu yazı dizisi Oslo Metropolitan Üniversitesi Gazetecililk ve Uluslararası Medya Merkezi OsloMet (Oslo Metropolitan University Journalism & Media International Center) mali desteği ile yayınlanmaktadır.