Öncelikle şunu soralım: Bilime inanmak, ya da ona değer vermek zorunda mıyız? Cevabım yazıdan soğumanıza sebep olmaz umarım ama; hayır, değiliz, kesinlikle değiliz. Zira David Hume'un da dediği gibi yarın güneşin doğacağının hiçbir garantisi yok aslında ama biz (ünlü fizikçi R.P. Feynman'ın da dediği gibi) aynı nedenlerin aynı sonuçları doğuracağına -inanıyoruz- ki bilim yapabilelim. Dahası bilime inanıp da modern bilimsel metoda inanmama özgürlüğüne de sahibiz, belki de epistemolojik anarşistlerin dediği gibi bilimi evrensel sabit ilkelere bağlamak büyük bir hatadır, olamaz mı? Yani lise felsefe kitaplarında yazanları bir yana bırakırsak, bilim gayet kırılgan ve sorgulamaya açık bir şey aslında.
Ama "Si monumentum requiris, circumspice!", demiş üstat; (k)anıt isterse etrafına bakmalı insan. Gündelik hayatta artık bize sıradan gelen sayısız şeye bilim sayesinde sahip değil miyiz? İnternetten açık kalp ameliyatlarına kadar birçok kanıt var aslında bize daha bir paragraf önce yerden yere vurduğumuz şeyin o kadar da işe yaramaz olmadığını gösteren.
Burda eleştirinin sınırlarını ve dozunu iyi belirlemek gerekiyor. Temelinde zayıf noktaları hatta çelişkileri olabilir, mümkün olan tek yöntem de olmayabilir; ama modern bilim gayet işe yarar sonuçlar veren bir disiplinler bütünü sağlıyor bize ve de insanlığın birkaç binyıllık tarihine baktığımızda yarattığımız en önemli ve sağlam düşünce sistemi olduğu -şahsi kanımca- su götürmez.
Elbette herkes böyle düşünmek zorunda değil; nitekim felsefe tarihinin 20. yüzyılı içeren kısmı da böyle düşünmeyen birçok felsefeci ile dolu. O zaman "Evrime inanıp inanmamak da kişisel bir tercih meselesi, ben de inanmıyorum!" diyenlere acaba biraz haksızlık mı yapıyoruz acaba?..
Hayır. İstisnalar haricinde evrim konusunda en muhalif şeylere inananların bile aslında bilimin geneliyle bir alıp veremedikleri yok. Sokakta birilerine sorsak ne Kuantum Teorisi'ne ne de yeni kuşak antibiyotiklere inanmayan birisini kolay kolay bulamayız herhalde. İnsanların; ya bilimin dediğine inanmamak için bir sebepleri yoktur, ya da (Kuantum örneğindeki gibi) işin içinde sağ duyuya ters gelen birşeyler olsa bile dirsek çürütmeye pek meraklı uzmanları otorite olarak kabul edip onların dediklerine itiraz etmezler. Ama iş evrime gelince biraz değişiyor, çünkü bu sefer biyoloji'nin söyledikleri insanların kendi inançları/beklentileri ile çok net bir şekilde çelişiyor, ya da en azından bu çelişki sağda solda o kadar çok vurgulanıyor ki; insanlar ne bilgisizliklerini kabul ediyorlar, ne de uzmanlaşmış insanları otorite olarak kabul ediyorlar.
Nasıl ki "kendine Müslüman" diye bir deyişimiz varsa, bunu yapanlara da (çoğu zaman) "kendine bilimci" diyebiliriz; çünkü bir düşünce sistemini, bilimi ya da teknolojiyi olduğu gibi, toptan reddetmek yerine sadece kendi istekleri ile uyuşmayan kısımlarını reddediyorlar. Ahmet Mete Işıkara'nın depremle ilgili olarak her dediğini dinlerken Jeofizik'e inanıp, Jeoloji'nin dünyanın yaşı ile ilgili öngörülerini reddetmek, ya da doktora gidince hayatını tıbba/biyolojiye gözü kapalı emanet edip de sonra o ilaçları geliştiren insanlarla aynı disiplindeki diğer insanların tamamına evrime inandıkları için bilgisiz demek en yumuşak tabiri ile ikiyüzlülüktür.
Sonuç olarak, aslında tartışmamız gereken evrime inanıp inanmamak gerektiği değil. Asıl tartışmamız gereken, her daldaki otoritesini kabul ettiğimiz bir metod ve bilgi bütününün (bilim) hoşumuza gitmeyen iddialarını gözümüz kapalı reddedip reddedemeyeceğimiz. Ayrıca, sağ duyuya ilk bakışta ters gelen onlarca teori varken neden özellikle birinde bu kadar yoğunlaştığımız da belki daha sonra tartışmaya değer.
_________________________________
* Turan Birol, Cornell Üniversitesi Fizik Bölümü