Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nin (Esas No: 2007/5222, Karar No: 2007/558, 12.07.2007 Tarih) halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme ve devletin yargı organlarını alenen aşağılama suçlamalarından dolayı Prof. Dr. Baskın Oran ve Prof. Dr. İbrahim Özden Kaboğlu hakkında Ankara 28.Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verilmiş olan beraat kararının “bozulmasına” ve suçun oluştuğuna dair çoğunluk kararına “Kısmen Karşı Düşünce” yazan yargıç Hamdi Yaver Aktan’a göre, düşünce özgürlüğü sınırları aşılmamıştır.
Yargıç Aktan’a göre: halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek veya yeni TCK.nın 216/1. madde-fıkralarında düzenlenen “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçu “somut” tehlike suçudur. Suçun oluşması için “halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini diğer bir kesimi aleyhinde kin ve düşmanlığa alenen tahrik” edilmesi yeterli olmayıp, bunun "kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlike"yi ortaya çıkarması şeklinde yapılması gerekmektedir.
Aktan: Bilimde özgürlük asıldır
Üye yargıç Hamdi Yaver Aktan; kısmen karşı görüşünde yer alan bu tespitinden sonra, bilim adamlarının eleştiri ve düşünce özgürlüğü ekseninde Azınlık Raporu’nu şöyle değerlendirmektedir:
“Düşünce özgürlüğünün demokratik toplumlardaki mutlak sınırı “şiddet'” tir. Kurulu düzene ve düzenin kabul ettiği, "doğrulara" aykırı ifadeler demokratik toplumda korumadan yararlanırlar. Demokratik toplumlarda düşünceyi korumak, kullanılmasına olanak vermek esastır. Düşünce özgürlüğünün ve bu bağlamda, eleştiri özgürlüğünün bulunmadığı yerde yaşam, çekilmez hale gelir; “ifade özgürlüğü yoksa, hayat fakirdir" (Herman Schwartz, Radikal 23 Mart 2007, s.10). Öte yandan, bilim adamları, bilim yapar ve üretirler. Bilimde özgürlük asıldır ve eleştiri esastır. Tersine bir düşünce bilimle bir araya gelemez; bilimle birlikte düşünülemez. Bilim adamları, bilimsel-akademik birikimlerini, ulaştıkları, sonuçları her zaman ve her yerde açıklayabilirler; bu da bilim adamlığı dürüstlüğünün ve zorunluluğunun gereğidir. Bilim dünyasına karşı, tarihe karşı sorumlu olmak gibi etik değerleri taşımaları nedeniyle, bilim üretenlerin düşünce özgürlüğünden en geniş ölçüde yararlanmaları gerekmektedir.
Davaya konu olan "Rapor" kuşkusuz ki "resmi görüşe/-lere” eleştiriler getirmektedir. Entelektüel derinliği olduğu da yadsınamaz; katılınmasa da düşündürücüdür. Farklı düşünenlerin-akademik ortam da dahil olmak üzere-daha farklı düşüncelerle, karşı tezlerle karşı çıkmaları doğaldır ve her zaman için bu olanaklıdır.
"Raporu"un 5237 sayılı TCK.mm 216/1. maddesinde yazılı suç ile bir arada düşünülmesi olanaksızdır. Bireylerin anayasaya uyma yükümlülükleri, zorunlulukları mevcut ise de anayasaya aykırı düşünmelerine ve düşündüklerini açıklamalarına engel bulunmamaktadır. Özellikle belirtilmelidir ki Raporun hiçbir yerinde şiddete tahrik yoktur. Şiddete tahrik, şiddete çağrının bulunmaması da suçlamayı temelsiz bırakmakta ve hiçbir şekilde ortada suç bulunmadığını göstermektedir. "Rapor" da TCK.nın 216/1.maddesindeki suçu aramak ve kanıtlamak olanaksız ve bu nedenle de suç olmadığını belirtmek hukuksal olarak daha kolaydır. Yasallık ilkesiyle birlikte düşünüldüğünde kamu güvenliğinin bozulmadığı, açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkmadığı açıktır.
Hoşa gidenle gitmeyen arasındaki sınır...
Tanımından hareketle bakıldığında kamu güvenliğinin bozulmadığının anlaşılmasına, aynı söylemli düşünce açıklamalarının yapıla gelmesine ve haklı olarak suç sayılmamasına, yargının görevinin yasaları hukuka uygun yorumlaması ve "özgürlük lehine karine" ilkesinin unutulmamasının gerekmesine, kaldı ki "Rapor" içeriğinin ayrıca bu yorumu da gerekli kılmamasına, anayasaya aykırı düşünmenin ''toplumsal tehlike” olarak algılanmasının olanaksız ve "Rapor"u halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçundan yaptırıma bağlamanın normun sınırının özgürlükler aleyhine genişletmek anlamına geleceğine ve bu halde de suç olanla olmayan arasındaki sınırın hoşa gidenle gitmeyen arasındaki sınıra dayanabileceğine (Türkan Yalçın Sancar: Düşünce Özgürlüğü Bir İleri İki Geri, Güncel Hukuk, Sayı.23, 2005, s.33} bunun da “ceza normuna işkence" yapmakla eşdeğer olmasına nazaran mahkemenin yaptığı değerlendirme sonunda beraat kararı vermesinde isabet bulunması karşısında kararın onanması düşüncesiyle çoğunluğun düşüncesine katılmamaktayım. Muhalif Üye Hamdi Yaver Aktan”
Yargısal kültür düşünce özgürlüğünden yana olmalı
Çoğunluk kararlarına yazılan muhalefet şerhlerinin azalmasını nasıl sağlayabiliriz? Çoğunluğu düşünce özgürlüğünden yana olan yargısal kültürümüzün oluşmasını istemeliyiz. Önce böyle bir isteği kabullenmek gerekiyor.
Acaba bilim adamları, bilimsel-akademik birikimlerini, ulaştıkları sonuçları her zaman ve her yerde açıklayabilirler mi? Bilime ve tarihe karşı sorumlu olan bilim adamlarının düşünce özgürlüğünden en geniş ölçüde yararlanmaları mı gerekir?
Bu iki soruya “evet” mi dediniz? Yoksa siz de üye yargıç Hamdi Yaver Aktan gibi “muhalif” misiniz? Yoksa “hayır” mı diyorsunuz? Yani, “şimdiki” çoğunluktan yana mısınız? Bilim ve düşünce özgürlüğünde, yargının “çoğunluk” kararı ve karara karşı muhalefet şerhi belli... Ama asıl önemli olan acaba siz hangi taraftasınız? (Fİ/NZ)