5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkı'ndaki düzenlemenin tutuklu ve hükümlülerin bilgisayar edinme ve kullanımına ilişkin maddeye dayanarak16 Kasım 2009'da Adalet Bakanlığı'na başvurmuştum.
Aylar sonra verdiği yanıtta Adalet Bakanlığı; ilgili yasaya göre parasını karşılamak suretiyle, kurumca satın alınacak ve kurumun denetiminde bir odada mesai saatleri içerisinde bu hakkımı kullanabileceğimi belirtmiş.
Ve yasadaki "güvenlik"le ilgili maddeye atıfta bulunarak, kesin kararı verme yetkisini hapishane yönetimine bırakmıştı.
O dönem Gebze M Tipi Hapishane yönetimi başvuruma olumlu yanıt vermişti.
Ancak bilgisayarı aldıramadan buraya gönderildik.
İlgili yönetmeliği okuyanlar bilir.
Herhangi bir hakka dair madde(ler) alt alta dizilmiş. Ve hemen her maddeyle ilgili olarak; "güvenlik" diye bir paragraf eklenmiş.
Hangi hakla ilgili olursa olsun, illa ki, hakkın kullanılmasıyla ilgili "hapishane güvenliğini tehlikeye düşüren" diye başlayan ve esasında tutuklu ve hükümlülerin haklarını hapishane yönetimlerinin keyfiyetine ve insafına bırakan bir anlayışla hazırlanmış yönetmelik.
Bu yolla hem uygulayıcının yani hapishane yönetimlerinin eli alabildiğine rahatlatılmış, hem de tutsakların olası itirazları, hak arama girişimleri karşısında hapishane yöneticilerinin her çeşit uygulamasına yasal bir zırh/ kılıf hazırlamışlar.
Bir başka biçimde ifade edecek olursak:
1. Hapishane yönetimleri her zaman haklıdır.
2. Haksız oldukları durumda birinci madde geçerlidir.
Durum böyle olunca, yasanın tanıdığı bir hakkı kullanma girişiminiz, genellikle kullanamadığınız bir hak olarak kalıyor.
Tıpkı benim bilgisayar kullanma hakkını kullanamadığım gibi; hapishane yönetiminin "güvenlik" gerekçesine takılıveriyor.
Yasa yapıcı minare-kılıf misali devletten yana her şeyi ince ince düşünmüş.
Biçimsel olarak da, bütün hak gasplarına, yanlış ya da haksız uygulamalara karşı İnfaz Hâkimliği'ne itiraz hakkını da tanımış!
Fakat İnfaz Hakimliği'de İdare Gözlem Kurullarının verdiği kararları onama merci gibi çalışırsak; adalet oyununun pratikteki tamamlayıcısı oluyor.
İdari Gözlem Kurulu'nun kararıyla yetinmezseniz, pratik olarak bir üst onama merci gibi çalışan Ağır Ceza Mahkemesi'ne itiraz hakkını kullanabilirsiniz...
Gebze M Tipi Hapishane yönetiminin verdiği iznin burada geçerli olmadığı gerekçesiyle, bilgisayar kullanma hakkından yararlanmak için başvurmam gerekti.
Başvuruma "güvenlik" gerekçesiyle "hayır" yanıtı verildi.
İnfaz Hâkimliği'ne yaptığım itiraz ve Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi'ne (ACM) başvurularım reddedildi. Dosya AİHM yolunu tutsa da, hapishane yönetiminin yaptığı savunmayla İnfaz Hâkimliği ve ACM'yi yanılttığı gerekçesiyle suç duyurusunda bulundum.
Çünkü hapishane yönetimi yargılandığım dava dosyasının en sonunda yer alan ve dosyadaki durumum itibarı ile benimle hiçbir ilgisi bulunmayan iddiaları sıralamış.
Benim bilgisayar kullanmamın bu devletin hapishanesinin güvenliğini tehlikeye sokmak anlamına geldiğini "kanıtlama"ya çalışmıştı.
İnfaz Hâkimliği ve ACM'de bu iddiayı dikkate alıp; bilgisayar kullanma talebimi reddetmişti.
Oysa gerçek çok basitti.
Hapishane yönetiminin talebimi reddetmesindeki gerçek nedende...
Bana böyle izin verdiklerinde, başka müracaatlara da izin vermeleri gerekirdi. Ve bini aşkın tutuklu hükümlünün kaldığı bu hapishanede, böyle bir uygulama bayağı bir angarya demekti onlar için!
Bütün bu gerekçeleri şikâyet dilekçemde ifade etmekle kalmayıp, Kocaeli İnfaz Hâkimi ve Ağır Ceza Mahkemesi başkan ve üyelerini Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na şikâyet etmiştim.
Ne mi oldu?
Ağır Ceza Mahkemesi takipsizlik kararı verdi.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 29 Mart 2011 tarihli başvuruma tam bir yıl sonra yanıt verdi.
Şikayet gerekçem yargılama faaliyetine ilişkin olduğu, hâkimin yargı yetkisi ve taktir hakkı kapsamında kaldığı, bu hak ve yetkinin şikayet olunan görevli tarafından her hangi bir şekilde kötüye kullanıldığına dair somut delil gösterilmediği gibi, kanun yollarına başvuru sırasında öne sürülen ve sürülebilecek hususların şikayete konu edildiği anlaşıldığından şikayetimi işleme koymadıklarını belirtmişler.
Yani yargılandığım dava dosyasındaki iddianameyi "somut delil" saymamışlar!
Bu karardaki "somut delil" talebine takıldım...
Altı yıldır tutuklu bulunduğum dava dosyasını ve 2006'dan beri Özel Yetkili ACM'lerde binlerce devrimci, demokrat, yurtsever ve sosyalistin yargılanmalarını düşündüm.
Gaye, Devrimci Karargâh, KCK davaları...
Tutuklu Gazeteciler, öğrenciler, avukatlar, Kürt siyasetçiler, belediye başkanları, aydınlar! ...
18 Nisan'da Çağlayan'da
İşte o davalardan biri:
18 Nisan'da Çağlayan Adliyesinde 15. ACM'de koğuşdaşlarım tutuklu öğrencilerden Meral Dönmez ve Gülşah Işıklı'nın ilk duruşmaları var.
Malatya Kürecik'e yerleştirilen füze kalkanına hayır demek, halklarımızı uyarmak için Kocaeli'nde bir avukatın bürosunun penceresinden aşağı pankart açtıkları için gözaltına alınıp 5 Aralık 2011'de de tutuklanmışlardı.
Haklarında "Terör Örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, terör örgütü propagandası yapmak, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, işyeri dokunulmazlığını ihlal etme ve çalışma hürriyetini ihlal" etmekten açılan bu davada; bütün bu suçlamalar, iddialar için ne kadar "somut delil" olduğunu en iyisi genç arkadaşlarımın duruşmasına katılarak bizzat görün, şahit olun! (FE/BA)
* Füsun Erdoğan, 2 Nisan 2012, Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishane.