Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından kurulan 60'ıncı Hükümet, 5.9.2007 günü toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) (1) çekimser, (197) ret oyuna karşılık, (337) kabul oyu ile güvenoyu aldı.
Hükümet Programı 7.09.2007 Mükerrer 26636 sayılı Resmi Gazete'de yayınlandı. Başbakan bu programı; “istikrar zemininde ilerleyen ekonomik ve sosyal gelişme” sürecimizin bir “sıçrama dönemi” olarak açıkladı. Hedefleri “Türkiye'yi take-off’a, “kalkış”a geçirerek, daha güvenli bir hıza ve yüksekliğe taşımak(mış).
Hükümet Programı'na göre; “Türkiye Cumhuriyeti, “demokratik”, “laik” ve “sosyal” bir “hukuk devleti”dir. Anayasa'mızın değişmez hükümleri ile belirlenmiş olan bu nitelikler bir bütündür ve Cumhuriyetimizin temel değerleridir.”
Cumhuriyetimizin değiştirilemez nitelikteki bu temel değerlerinin yeni Anayasada tam olarak hayata geçirilmesi istenmektedir.(!?) AKP, Hükümet programında Cumhuriyet rejiminin niteliklerini bu açıklıkla yazmasına rağmen, bu ilkeleri yeni Anayasa'ya nasıl geçirecekleri bence kuşkuludur…
Yeni Anayasa bireyin haklarını nasıl güvence altına alacak, göreceğiz...
Meclisteki konuşmasında Hükümet Programı'nı açıklayan Başbakan; yeni Anayasa'nın; kısa, öz ve açık olmasını istiyor. Hatta yeni Anayasa ile “yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki ilişkileri” parlamenter sistem esas alınarak açık, net ve anlaşılabilir bir şekilde belirleyeceklerini de söyledi.
Yeni Anayasa'nın olabilecek en geniş toplumsal uzlaşma ile hazırlanması gerektiğini açıklayan Başbakan’a göre; yeni Anayasa bireylerin haklarını en etkili şekilde ve uluslar arası sözleşmelerde yazılı standartlara göre korumalı ve güvence altına almalıdır. Olabilecek en geniş toplumsal uzlaşma için; “olabilecekleri” hep beraber göreceğiz(!?).
Anayasa'nın niteliklerini "bireyler" hala bilmiyor...
Hükümet Programı'na göre; “ülkemiz sivil bir uzlaşma anayasasını hak etmektedir.” Hükümet, yeni Anayasa'nın devlet-toplum-birey arasındaki ilişkileri hak, özgürlük ve sorumluluk temelinde düzenleyen bir toplumsal sözleşme niteliğinde olmasından yana (!?). Ama sadece Hükümetin bildiği “yeni anayasa” halen gizliliğini koruyor. Nitelikleri “programda” yazılı olmasına rağmen, açıklanmadığından hükümetin bildiğini biz bilmiyoruz. Biz bireyler bilgisiz, ancak yöneten hükümet bilgili…
Hükümet Programında “bilgi edinme” hakkındaki bölüm ise aynen şöyle: “AK Parti iktidarında, "şeffaf" yönetime doğru çok önemli açılımlar yapılmış, "Bilgi Edinme Kanunu" çıkarılmıştır. Kanun sayesinde Devlete ait birçok bilgiye vatandaşlar kolayca ulaşabilmekte ve kamuoyu denetimi yapabilmektedir.”
9.10.2003 kabul tarihli 4982 Sayılı “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu” 24.10.2003 tarihli 25269 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Kanun, altı ay sonra, 25.04.2004’de yürürlüğü girmiştir.
Bilgi Edinme Hakkı Kanunu aracılığıyla vatandaş kolay bilgiye ulaşabilir hale gelmedi
Hükümet Programı'nda yazıldığı gibi bu kanunun adı “Bilgi Edinme Kanunu” değildir. Yürürlükte olan “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu” sayesinde devlete ait birçok bilgiye vatandaşlar ne kolayca ulaşabilmekte ne de “devletin kamuoyu denetimi” bu kanun ile yapılabilmektedir.
Kanunun kendisi bilgi edinme hakkını en geniş biçimde sınırlandırmaktadır. Böylece bilgi edinme hakkının kanunla korunması gerektiği halde; kabul edilen kanun bilgi edinme hakkını sınırlandıran kanun olmuştur. Sonuç olarak AKP “şeffaf yönetime” doğru çok önemli açılımlar yerine çok önemli sınırlandırmalar getirmiştir.
Zaten 58 ve 59'uncu hükümetler, “devlet sırrı” ve “ticari sır” tanımını yapan kanun da çıkarmamıştır. Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ile devletin elindeki bilgilere ulaşmak çok zordur. Bu nedenle devletin kamuoyu tarafından denetiminin bu kanunla yapılması da mümkün değildir.
Bireylerin bilgi edinme hakkı için “yeni” yapılacak Anayasaya madde önermenin zararı olmadığı görüşündeyim. Tartışmak için önermek lazım. Örneğin, Türkiye Barolar Birliği tarafından oluşturulan Komisyonun 2001 yılındaki madde önerisi şöyleydi:
“Bilgilenme ve Katılım Hakkı
Madde (…) - Yurttaşlar, kamusal yaşama ve ülkenin yönetimine doğrudan veya serbestçe seçilen temsilcileri aracılığı ile katılma hakkına sahiptirler.
Her yurttaş, devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin işlem ve eylemlerinden bilgi edinme hakkına sahiptir.
Bu hakların kullanılması yasayla düzenlenir.”
Bilgi edinme hakkı asıl kabul edilmelidir
Bilgilenme hakkının, bilinçli yurttaş olmanın ve ülke yönetimine katılımın temeli olduğuna inanıyorsanız; devlet kendisini bireyleri bilgilendirmekle görevli saymalı ve gereğini yapmalıdır. Bilgi edinme hakkı asıl, bu hakkın sınırlandırılması istisna kabul edilmelidir.
Hükümetin, politikacıların, yönetenlerin denetimi; bilgilenme hakkının “gerçekten” sağlanmasıyla olanaklıdır. Yönetimde “şeffaflık” ancak ve ancak bilgi edinme hakkının Anayasal bir hak olarak tanınmasıyla ve sonra da kanunun bu amaçla yapılmasına bağlıdır.
Bu hakkı yurttaşlara anayasal bir hak olarak tanımak, sadece “günışığında yönetim anlayışına” sahip hükümetlerin becerebilecekleri bir iştir. Becerebilir misiniz? (Fİ/NZ)