Üç ay önce Güneydoğu'ya giderken ne gibi bir deneyim geçireceğim üzerine bir fikrim yoktu. Bölge üzerine duyduğum şeyler çoğunlukla korkutucuydu ve genelde 'ne işin var orada' sorusuyla özetlenebilirdi. Mart ayında olaylar şimdiki yoğunlukta değildi ve ben kendimi oldukça rahat hissederek ve her türlü deneyime açık bir ruh haliyle bölgeye gittim.
Eşim ve ben ilk üç günümüzü Diyarbakır'da dostumuz Oral Çalışlar'ın arkadaşı gazeteci Aziz Fidancı ile birlikte geçirdik. Sevgili Aziz dostluğunu bizden esirgemedi ve ısrarla tüm günlerini bize ayırdı, şehri gezdirdi, değişik kesimlerden her yaşta insanlarla tanıştırdı, yemekler yedirdi. Bu sayede Diyarbakır hakkında değişik kişilerden farklı izlenimler edinme fırsatı bulduk. Van ziyaretimizde tanıştığımız kahvaltı kültürünün Diyarbakır'da geçerli olduğunu memnuniyetle gözlemledik. Biz gezilerimizi turistik yerleri incelemek görmekten öte yöredeki insanlarla ve kültürle tanışma fırsatı olarak görenlerdeniz.
Diyarbakır'da Nezir Bey'in çayevi
Ofis semtindeki Adalet ve Kalkınma Partili Nezir Bey'in kahvesi Washington'daki The Caucus Room adlı lokanta gibi tüm siyasilerin uğrak yeri. Nezir Bey tüm misafirperverliği ile çayevindeki milletvekili, müsteşar gibi şahsiyetlerden fırsat buldukça yanımıza gelip sohbet etti. Ben Türkiye'ye geldiğimden beri her zaman erkek egemen kültürünün bir kalesi olan kahveye gidip oturmak hatta müşterilerle tavla atmak istemişimdir. Bu arzum hiç beklenmeyen bir yerde Diyarbakır'da gerçekleşti. Tavla oynamadım ama bol bol "kaçak" çay içip sohbet ettim. Hatta burası ziyaretimiz süresince sık uğradığımız bir yer oldu. Bu erkek egemen mekanda kendimi gayet rahat hissettim ve hiç yadırganan bakışlarla karşılaşmadım. Tabii bunda yabancı olmamın da bir payı olduğunu düşünüyorum.
Eski İstanbullular gibi Diyarbakır'ın eski Diyarbakır olmadığından, göçün şehri büyük bir köye çevirdiğinden şikayet eden bir 'beyaz' Diyarbakırlı ile tanıştım. Ayrıca bu kadın batıya gitmeyi hiç sevmediğini çünkü insanların ona Diyarbakırlı olduğunu öğreninceye kadar gayet sıcak davrandığını fakat bölgeden olduğunu öğrenir öğrenmez davranışların hemen değiştiğini mesafeli ve soğuk bir yaklaşım sergilediklerinden şikayetçiydi. Bölge insanının bu izlenimlerini defalarca değişik kişilerden yolculuğumuz boyunca duydum.
Yine Aziz sayesinde her biri değişik eğitim evrelerinde olan (lise, üniversite ve lisans üstü) üç kızkardeş - Nazlı, Şerivan ve Songül- ile tanıştım. Üst sınıf bir Kürt ailesinden gelen bu üç sevimli ve güzel kardeşin kıyafetleri, davranışları ve düşünceleri batıda yaşayan bir çok kişinin ön yargısına inat, gayet modern ve çağdaştı. Onlarla konuştuğum zaman düşünce ve geleceğe dair beklentilerinde ve güncel yaşamları ile ilgili detaylarda aynı yaşlarda herhangi bir İstanbullu ile konuşmamdan daha farklı bir izlenim edinmedim. Şimdilerde kendilerini Facebook'tan takip ediyorum. 'Töre' onların günlük yaşamlarında, batılıların düşüncelerinin aksine, fazla bir yer tutmuyordu.
Kadın hareketi
Benim için şaşırtıcı olan bir olay insanların son 10 yılda bölgenin kadın sorunları açısından ne kadar olumlu yönde değiştiğini üzerinin vurgulayarak her fırsatta anlatılmasıydı. Tabii ki benim bölge hakkında daha öncesine dair bir bilgim yoktu ve bölgeye dair bu konudaki beklentilerim daha çok ülkenin batısındaki insanların anlattıklarıyla şekillenmişti.
Diyarbakır'da kadınların toplumdaki yerinin eskiye göre daha ileride olduğu konuştuğum tüm kadınlar tarafından belirtildi. Bu iyileşmenin Partinin (DTP, BDP ve öncekiler)) önderliğinde olduğuna inanan çok. Partinin yönetimde kadınlara önemli değerler verdiği, eşbaşkanlık sistemini hayata geçirdiği, ve parlamentoda en yüksek kadın milletvekili oranına sahip olduğu bilinen bir gerçek. Yerel yönetimlerinde kadın konusuna verdiği önem yadsınamaz. Örneğin, Partinin uyguladığı değişik yöntemlerle aile içi şiddetin ortadan kalkmadığı ama geçmişe göre önemli ölçüde azaldığı farklı kişiler tarafından belirtildi.
Bol miktarda "Ne mutlu Türk'üm diyene"
Diyarbakır'dan sonra üç gün boyunca Mardin, Midyat, Nusaybin çevresinde dolaştık. Bölge sakin günler geçiriyordu. Fakat yol boyunca tahkim edilmiş çevirme noktaları, silahlı korucular, ve bol miktarda 'Ne Mutlu Türküm Diyene' ve 'Önce Vatan' yazıları gördük. Akşamları yakınlardaki kışlalardan gelen 'eğitim' atışları ve bitmez tükenmez jet sesleriyle uyuduk.
Bu arada Hasankeyf'ten söz etmeden geçmek olanaksız. Hasankeyf doğal ve tarihsel büyüleyiciliği dışında sevimli, güzel, cana yakın çocukları ile de kalbimizi çaldı.
Mardin'deki Kamer Cafe Mutfak
Mardin'i şehirde herkesin tanıdığı rehberimiz Zeki ile gezdikten sonra gözüme takılan Kamer Café Mutfak adlı yöredeki bir kadın derneğinin işlettiği lokantaya gitmemek olmazdı. Sevimli ve zevkli döşenmiş (ne de olsa kadın eli değmiş) bu mekanda yöresel kadınların pişirdiği lezzetli yemekleri yerken Filiz Hanım'la da konuşmaya başladık. Tabii ki Van Kadın Derneğinden dostumuz Zozan'ı [Özgökçe] tanıyordu. Bize bu lokantayı seçtiğimiz için teşekkürler eden Filiz Hanım Mardin'deki kadınların Diyarbakır'daki hemcinsleri kadar şanslı olmadıklarını anlattı. Evdeki şiddetin devam ettiğini yaşamın zor olduğunu bu küçük lokantayı bile işletmekte karşılaştıkları erkek egemen toplumun baskılarını anlattı.
Bu gezi bana Güneydoğu Anadolu halkının özellikle de kadınların isteklerinin Türkiye'nin diğer bölgelerindeki insanların istekleri ile ne kadar örtüştüğünü öğretti. Kendi kimliklerinden gurur duyarak özgür olmak, barış içinde yaşamak, kişisel güvenlikleri hakkında sürekli bir gerilim yaşamamak, kendilerine ve çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlamak herkesin ortak istekleri.
Gidin, halkın arasına karışın
Yakından tanıdığınız bir insandan nefret etmek zordur. Sevgili Hrant'ın [Dink] Ermeni sorununda bıkmadan önerdiği gibi Türk Kürt sorununda da her iki toplumun birbirini tanıması işleri kolaylaştıracaktır. Bunun için batıdaki Türklerin bölgeye gitmesinin oradaki insanlarla görüşüp konuşmasının her iki tarafın birbirini anlamasını kolaylaştıracağına inanıyorum. Ama bu turizm şirketlerinin düzenlediği sterilize edilmiş GAP turları ile değil (bilmiyorum hala yapıyorlar mı) gerçekten oraya gidip halkın arasına girmekle, onlarla konuşmakla tartışmakla, onları anlamakla, kendinizi, korku ve düşüncelerinizi onlara anlatmakla olabilecek bir iş. Çekinmeyin gidin görün aydınlanın. Ayrıca güzel yemeklerinden yiyin, batıdaki kalıntılarla karşılaştırılamayacak kadar etkileyici tarihi görün sonra karar verin. Ben kararımı verdim. Tekrar gideceğim. (SA/TK)