Ulaş Başar Gezgin, “Bianeli Neden Boykot Etmeliyiz?” başlıklı yazısında “İKSV’nin sitesinde, 10-11 Mayıs 2013’teki etkinlikle ilgili olan tanıtımdaki eleştirel tona inanmışım bir kere” diyerek aşağıdaki İKSV tanıtım metnini aktarıyor:
“Kamusal Sermaye
Kamusal Sermaye programında amacımız özel sermaye ve güncel sanat üretimi ile yeni 'kamu'ların yaratım/oluşum süreçleri arasındaki ilişkiyi* İstanbul’un büyüyen sanat ortamı bağlamında incelemek. Sanat pazarı güncel sanatın kamuya sunulma biçimlerini nasıl şekillendiriyor? Paranın ‘özerk’ sanatsal üretim üzerindeki etkileri neler? Sanat pazarının yapıları ile bugünün daha genel finansallaşma soru(n)ları arasında nasıl ilişkiler var?
Sanat simsarları, galeriler ve sanat fuarları tarafından teşvik edilen çeşitli hamilik modelleri var, ama bu modeller sanatçıların işine yarayacak hayatta kalma stratejileri ya da özgür üretim koşulları önermeyi başarıyor mu? Yoksa bunlar günümüz kapitalizmini belirleyen spekülatif finansal işlemlere paralel şekilde yapılanmış birer işletmeden mi ibaret? Sanatçıların, bireysel veya kolektif çalışma düzeninde yapıtları etrafında dönen parayı kontrol edebilecekleri alternatif yöntemler nelerdir?
Büyük finans yapılarının temelinde gerçekleşecek simyevi bir dönüşümle ortaya çıkacak ‘kamusal para’ gibi bir mevhumu hayal etmemiz mümkün olabilir mi?
*Türkiye bağlamında kamu daha çok devlete ait olanı ya da halkın bütününü anımsatsa da, biz burada kamu kavramını farklı, yeni bir açıdan düşünmeyi öneriyoruz. 'Yeni kamular yaratmak' terimiyle, farklı etnisite, inanç ve kültürden gelen çeşitli toplulukların, komünitelerin, sosyal ağların ve izleyicilerin ortak bir soru, amaç, eylem ya da etkinlik etrafında bir araya gelerek geçici birliktelikler oluşturmasından söz ediyoruz.”
Bu kısa notta, Gezgin’in “eleştirel ton”una inandığı yukarıdaki İKSV tanıtım metninin eleştirelliğini eleştireceğim.
Bu metinde de Türkiye’de güncel sanat alanında yazılan diğer metinlerin çoğunda hissettiğim bir tercüme havası var. Metin kötü bir çeviri gibi. Adeta, yabancı dilde yazılmış değişik metinlerden kes-yapıştır yapılmış. Bu durum, fikirler arasındaki ilişkisizlikte, kullanılan havalı ve yanlış kelimelerde kendini ele veriyor. Sanki, anlamsız, anlaşılmayan cümlecikler zoraki bir şekilde arka arkaya sıralanarak mevcut formasyon sığlığı örtülmeye çalışılmış.
Başlığa bakalım önce: “Kamusal” kelimesi güzel ve iyi. Hatta, eleştirel bir ton ima ediyor. Ama, sol liberaller tarafından tam da öyle algılanmama ihtimali var. Ön savunma hazır, kimseyi yabancılaştırmamak amacıyla üç paragraflık kısa metne yıldızlı bir dipnot ekleme ihtiyacı hissedilmiş. Metnin yazarı “kamusal”ı ne “devlete ait olanı” ne de “ halkın bütününü” hatırlatan anlamı ile değil de, “farklı etnisite, inanç ve kültürden gelen çeşitli toplulukların, komünitelerin, sosyal ağların ve izleyicilerin….geçici birliktelikler oluşturması”nı çağrıştıran anlamı ile kullandığını açıklıyor. Ve bu şekilde “kamusal”ın yeni anlamını da öğrenmiş oluyoruz: kimlik sorunlarıyla bezeli geçici birliktelikler! Zamanın ruhuna uygun.
Başlıktaki diğer kelime “sermaye” ise çirkin ve kötü olan. Yeniden tanımlanmış iyi “kamusal” ile kötü “sermaye” yan yana gelince ton bayağı eleştirel oluyor! “Sermaye”den kastedilen, sermayenin olabilecek en banal görünümü: para. “Paranın ‘özerk’ sanatsal üretim üzerindeki etkileri neler?” sorusunda sermayenin bu görünümü ile yetinildiği açığa çıkıyor. “Kamusal”da ihtiyaç duyulan dipnot “sermaye”de gereksiz görülmüş. “Sermaye”nin anlaşılmayacak ne yanı olabilir ki? Sermaye bildiğimiz paradır!
Amaçlanan neymiş, onu görelim: “…amacımız özel sermaye ve güncel sanat üretimi ile yeni 'kamu'ların yaratım/oluşum süreçleri arasındaki ilişkiyi incelemek.” İncelenen ilişkinin tarafları belirsiz. Bir tarafta, aralarındaki ilişkinin muhtevası incelenmeye değer görülmüyormuş gibi yapılan, “özel sermaye ve güncel sanat üretimi” ikilisi duruyor. Öte yanda, “geçici birliktelikler” olarak nitelenen “’kamu’ların yaratım/oluşum süreçleri.” Amaçlananın bu iki taraf arasındaki ilişkiyi incelemek olduğu söylenirken, özel sermaye ve güncel sanat ilişkisini de sorgular gibi yapılmış. Amaç cümlesinin ardından sıralanan sorularda tüm konuları ve ilişkileri nasıl kapsarız tedirginliği çok açık. Kavramsal netlik olmayınca, her şeyi kapsama çabası, gelecek eleştirileri ön görme telaşı gevşek ve zaman zaman anlamsızlaşan bir ifade tarzını kaçınılmaz kılıyor.
Gelelim amaç formülasyonunun hemen ardından sıralanan hayli genel, dilinin altındakini esirgeyen (eğer varsa?) üç soruya: birinci soru, “sanat” piyasasının “kamuya sunulma biçimlerini nasıl şekillendir(diği)” (sanat ürününün kullanım ve tüketim biçimleri?); ikincisi, “para”nın “sanat üretimi” üzerindeki etkisi (üretilsin ki, tüketilsin?); üçüncüsü, “sanat” piyasası ile “genel finansallaşma soru(n)ları” arasındaki ilişkinin mahiyeti (son kriz tartışmalarından kulağa çalınan şeyler?).
Metnin ikinci paragrafında sorular devam ediyor: Acaba “sanat simsarları…” tipi “hamilik modelleri” “sanatçıların işine yarayacak hayatta kalma stratejileri” öneriyor mu? Simsarların önerdiği stratejiler! Neresinden tutmalı ki bu sorunun? “Simsarlar” kötü, “sanatçıların hayatta kalma”sı iyidir deyip, tutturulan “eleştirel” tona şükretmemiz bekleniyor.
Kafa karışıklığı devam ediyor ve önceki soruyu olumsuzlayan yeni bir soru karşımıza çıkıyor: Acaba bu “hamilik modelleri” “günümüz kapitalizmini belirleyen spekülatif finansal işlemlere paralel şekilde yapılanmış birer işletmeden” mi ibaret? “Modeller” “işletme” imiş -- hem de “günümüz kapitalizmini belirleyen finansal işlemlere paralel şekilde yapılanmış” türde olan işletmelerden! Bu laf salatası neyi saklıyor diye düşünürken bu paragrafın bir hayli acaip son sorusu ile karşılaşıyoruz: “Sanatçıların yapıtları etrafında dönen parayı kontrol edebilecekleri alternatif yöntemler” nelerdir? “Dönen para”yı kimin kontrol ettiği, yani paraya erişim esas soru olmasın?
Son paragraf harika: “Büyük finans yapılarının temelinde gerçekleşecek simyevi bir dönüşümle ortaya çıkacak ‘kamusal para’ gibi bir mevhumu” (kavramanlamında mefhum demek isterken “gerçekte var olmayan, var sayılan” anlamına gelen mevhum denmiş) “hayal etmemiz” isteniyor! Farkında olmadan metnin en anlamlı cümlesi de yazılmış oluyor böylece; var olan niye hayal edilsin ki?
O “simyevi dönüşüm” ile ne ortaya çıkacaksa o sizin olsun. İki kelimeyi bir araya getirin, kavramları bilerek kullanın, yeter. (AT/HK)
* Prof. Dr. Ahmet Tonak, Ekonomi Bölümü, İstanbul Bilgi Üniversitesi