2010 yazı, bianet'in "Okuldan Haber Odasına" (OHO) programının ilk günü. İlk konuşmacı, Tuğrul Eryılmaz. Konuşmasının sonunda yakalıyorum Tuğrul Bey'i, "Hocam bu hafta bir daha görecek miyiz sizi?" diyorum.
"Ben çok meşgul bir adamım, öyle her gün her gün gelemem, işim gücüm var!" diyor asabi asabi.
Yaz sonunda Tuğrul Bey'i arıyorum utana sıkıla, Radikal'de çalışmak istediğimi söylüyorum. "Firuzağa'ya gel, konuşalım" diyor. Bir Pazar akşamüstü buluşuyoruz. O sırada Radikal tabloid formatına yeni geçmiş. "Neler değişecek?" diye soruyorum.
Tuğrul Bey hiçbir şey saklamıyor, her zamanki açık sözlülüğüyle anlatıyor bilinenleri, bilinmeyenleri. Sonra da beni dinliyor, "Ne yazmak istiyorsun? Neler umurunda?" diyor. Anlatıyorum derdimi.
Belki de bianet bağından inanıyor bana, gazeteye çağırıyor. Bilmiyor ki Taksim servisini kaçırdığım her Perşembe sabahı Firuzağa'da çay içerek beklediği araca dadanacağım... 45 dakikalık Güneşli yolculuklarında Tuğrul Bey'den aldığım gazetecilik dersleri bitmiyor. Hiç bitmesin.
bianet'in bir parçası olmak, insan haklarına duyarlı, aynı şeylerden rahatsız olan, yolunda gitmeyen şeyleri değiştirmek isteyen insanlarla dirsek temasında olmak anlamına geliyor benim için.
Bu yüzden bianet bağlantısı her zaman bir işaret, "aynı taraftayız" demek.
OHO'nun üzerinden bir yıl geçti. Beni hayatımda ilk kez Mezopotamya Kültür Merkezi'ne (MKM) götüren, Aram Tigran'la tanıştıran "OHO katılımcıları", şimdi yakın arkadaşlarım, meslektaşlarım.
"Genç gazeteci adayları" yavaş yavaş "Genç gazetecilere" dönüşüyor.
Bu dönüşüm sırasında Türkiye'de yapılan gazeteciliğin bianet'te ulaşmaya çalıştığımız ideallerden çok uzak olduğunu gördük bir çoğumuz. Biz OHO'da "eşcinseller" yerine "LGBTT" kelimesinin kullanılması gerektiğini tartışırken, gerçek haber odalarında eşcinsel evliliği ile ilgili yazıları veto eden, "Ben bunu çocuğuma nasıl göstereyim" diyen editörlerle karşı karşıya kaldık.
Nadire Mater, OHO'nun sonunda hazırladığımız "maket" gazetede yeterince kadın haberi olmadığından şikayet etmişti; haklıydı da. Ama gerçek haber odalarında kadın bolluğu var!
Bu kadınlar, dekupe kadınlar. Victoria's Secret'a yeni katılan iç çamaşırlı melekler onlar. "Güzel kadınımız eksik olmasın" diye yapılan röportajlardan kafalarını uzatan makyajlı, Photoshop'lu suratlar.
bianet'te süregelen bir tartışmaydı: ana akım medyanın içinde yer almak taviz vermek midir? Pınar Öğünç, 8 Mart'ta Radikal için yazdığı bir yazıda sorguladı aynı şeyi:
"Seksi haberler, 'Sayfa bire kadın var mı'lar, toplantı masasında kalmasının erdem sayıldığı kimi düşük erkek muhabbetleri içinde var olmalı mı? Bunun alternatifi o masayı toptan bırakmaksa, evet. Kadınların 23 Nisan misali, o da yeni yeni, 8 Mart'larda hatırlanmasına, bu güne mahsus spa, nemlendirici, çelik tencere seti ve tek taş yüzük bültenlerine, şık hassasiyet kampanyalarına o masada gülmek daha etkili..."
Ana akım medyanın içinde yer almak, sesimizi duyurmaya çalışmak, "dekupe kadınlar"a, homofobik editörlere karşı durmak demek. bianet'ten her akşam gelen haberleri, sabahları "Türkiye Türklerindir" diyen gazeteleri okuyan editörlere anlatmak demek. "Bunu görmeliyiz" diye ittirmek demek.
Hak haberciliği sıkıcı olmak zorunda değil. İstatistiklerin içinde boğulmak, hep şikayet etmek zorunda da değil. Seks işçiliği yapan trans bir kadının, yılın bir gününde, onur yürüyüşünde hissettiği özgürlük ve mutluluk da çok şey anlatabilir anlayana.
Ama hep mutluluk yok elbette.
Sağlık bakanının "şişko" demeyi uygun bulduğu morbid obezlerle sokağa çıkamamanın, iş, kıyafet, hatta aşk bulamamanın ne demek olduğunu konuşmuştum birkaç ay önce.
"Neden bu şişmanlar mutsuz? Mutlu, kendiyle barışık şişmanları yazalım!" diyen, "depresif" haber istemeyen editörlere karşı dik durmak gerekti. Ama hikayeler ortadaydı. Hikayeler konuşunca benim çok da fazla konuşmama gerek kalmadı aslında.
Ne işe yarıyoruz peki? Yazılarımızı kim okuyor, kim okumuyor bilmiyoruz. İnternet sitesinde aldığınız tık sayısı, üç beş okur yorumu, facebook 'like'ı çok fazla şey söylemiyor.
Kim ne anlamış, kim ne anlamamış muamma. Ama ummaya devam ediyorsunuz. Ana akım medyanın diktelerine maruz kalanların aklına bir tohum serpmek için.
Olayları başka bir açıdan göstermek için. Bir yazı, bir yazı daha derken biraz olsun düşünmelerini sağlamak için. Hakları çiğnenenlere güç vermek, yalnız olmadıklarını göstermek için. Bir de birbirimize "Buradayız, birlikteyiz, yazıyoruz!" demek için, yazmaya devam! (Eİ/EKN)