Gazeteciliğe başkoymuş ve başka bir iletişimin mümkün olduğuna inanmış biri olarak Bağımsız İletişim Ağı'nın kapısını çalmak, ofisin havasını solumak çok da uzun süredir içerisinde bulunmadığım şu ucube dünyada tattığım en güzel deneyimlerdendi. Bir aylık stajyerliğimde basın açıklaması izlemekten haber yazımına, tecrübelerden tecrübelere atladığım bu zaman dilimine dair bir şeyler yazmak boynumun borcu.
Yıllardır, ana akımın iki yüzlülüğüne direnen ve alternatif bir iletişimi yaratmak için didinen Bağımsız İletişim Ağı'nda, geriye kalan basın kuruluşlarının ne kadar dağınık ve aslında "bağımlı" olduğunu daha iyi anlıyor; çalıştıkça nefret söyleminin ana akım medyaya ne kadar sinmiş olduğunu, habercilik adı altında yapılan kışkırtmaların, komploların aslında toplumu ırkçılığa, homofobiye ve bilimum nefret suçuna yönlendiren dinamiklerden olduğunu daha iyi kavrıyor insan.
Staj denen şeye ilk başladığınızda, editörlerin, muhabirlerin kendi işlerinden sizi görmemesi, size haber yönlendirememesi nedeniyle herhangi bir iş yapmadan öylece oturup haber taramak haliyle sıkıcı gelse de, "ağlamayana mama yok" felsefesini çabucak kavradığınızda iş üretmeye de hemen başlayabiliyorsunuz. Bağımsız İletişim Ağı sayfasında haberinizi görmenin tadı, bianet'i staja gelmeden önce de takip edenler için bağımlılık yapmaya başlıyor bir süre sonra.
Bağımsız İletişim Ağı, bir proje olduğu için stajyerlere "kendini gazeteci hissettirmek" dışında bir şey vaat etmiyor görünürde. Bunun dışında bu işe gönül ağıyla bağlı olan ya da gönül ağını Bağımsız İletişim Ağı'nda kurmaya başlayanlara da dur demiyor. İşi sevip ter dökene bianet, tüm kapılarını açıyor.
Stajın, özgeçmişinde "bianet"i görmek isteyenlere değil; işini severek yapacak, ortaya varlığını koyacak kişilere tecrübe katacağını da belirtmeliyim. Nitekim kariyerist bir yaklaşımla yapılan stajdan, ne bianet'e ne şahsa hayır gelmeyeceği kesin.
Staj vs OHO
Bianet'ten habercilik namına bir şeyler öğrenmek isteyenler için bir başka alternatif, projenin eğitim programı "Okuldan Haber Odasına" (OHO). Program; okulundan yeni mezun olmuş, sudan çıkmış balık misali ortalarda ne yapacağını bilemeyenlere deniz feneri işlevi görüyor olmasının yanında ücretsiz de. Mesleğinde tecrübeli şahısların OHO'ya desteği de buna eklenince, program şahane bir imkan haline geliyor.
Bence bianet'e yolu düşen stajyer ve OHOcular arasında gizli ama tatlı bir çekişme söz konusu. Halihazırda stajını yeni tamamlamış biri olarak bu çekişmeye de laf atmadan duramayacağım.
OHO'nun tadından yenmez bir program olduğu açık. Ancak stajyer olup, çalışma alanının içine dahil olmak, alan içerisinde kendine yer açmak için uğraşmak, OHO'da edinilecek bilgiden daha kıymetli. Pratikten öğrenilenin, teoriden çok daha sağlam olacağı, tecrübenin 'paket bilgi'den daha değerli olduğu fikrinin yılmaz bir savunucusu olarak sudan çıkmış balıklara -haddime düşmez ama- stajı OHO'ya tercih etmelerini öneriyorum.
Tabii seneye OHO'ya ben de başvuracağım, kabul edilirsem de koştura koştura gideceğim, orası ayrı. Ama eminim stajda gördüğümden, öğrendiğimden fazlasını da bulamayacağım. Karşınıza gazetecilerin gelip gitmesi, size mesleği anlatması, Zeytinburnu'na sekiz gazeteciyle bir arabaya doluşup gitmenin verdiği tecrübeden daha çok şey öğretemez kanımca.
Aslında Bianet...
Sonuç olarak bianet, görünen görünmeyen kahramanlarıyla Türkiye'deki hak haberciliğinin sarsılmaz kalesidir.
Aslında, yüzünden gülücük eksik olmayan sıkı editör Ayça Söylemez'den, her deşifre öncesi stres atmak için bir sigara yakan Ekin Karaca'dan, Beyoğlu Belediyesi'ne masaları toplattığı için savaş açan Işıl Cinmen'den, saatlerce süren telefon röportajlarıyla Göksun Yazıcı'dan, ofisin "gönüllü" doktoru Mustafa Sütlaş'tan, bir şeye kızdığında kendisi fark etmese de monitörle konuşan Yüce Yöney'den, her habere koşmaya hazır cevval muhabir Nilay Vardar'dan, artık orada bulunmasa da derviş sakinliğiyle Şahin Artan'dan çok daha fazlasıdır bianet.
Bianet, telefonun ucundaki kişiye ses benzerliğinden kaynaklanan o karışıklığın üstüne inatla gidip, diyanetten değil bianet'ten aradığınızı anlatmaya çalışmanızdır. Ofisin görünmeyen emekçileri Baran Gündoğdu, Leyla İşbilir, Korcan Uğur'dur. İçeride kilitli kalma riskinizin olduğu tuvalet, küçücük asansörde gereksiz samimiyetten ne konuşacağınızı bilemediğiniz dakikalardır.
Bianet'i yaşatan aşktır! Şaka yapıyorum tabii. Aşk filan değil, Elif Şafak romanında yaşamıyoruz. Siz okursanız bianet yaşar, okumazsanız bir kale yıkılır, hepimiz altında kalırız. Hak odaklı haberciliğin baki kalmasını istiyorsanız, ağınıza sahip çıkın. Çok yaşa bianet! Ve Teşekkürler. (MAF/YY)