Yıllardır takip ettiğiniz, okuyucusu olduğunuz bir yerde staja başlamak çok heyecanlı bir işmiş. En azından ilk günler… Daha sonra birileriyle tanıştıkça, yemekler yenilip kahveler içildikçe hele bir de haber yazmaya başlamışsan… Hiç yadırgamadan gidip gelmeye başlıyorsun Çukurcuma’ya.
Herkesin uzmanlık alanı var. Bu da kafanda düşündüğün ya da gördüğün bir şeyi ilk olarak kime söyleyeceğini kolaylaştırsa da coğrafi yakınlıktan kaynaklı olsa gerek ilk zamanlar her şeyi Elif’e sorardık. Sonra sonra anlamaya başladık kim neyi yapıyor, neye bakıyor.
Benim en çok faydalandığım nokta, haber yazım sürecinde bianet’te dönen tartışmalara kulak kabartmak oldu.
- O kelimeden ziyade bunu mu kullansak?
- Girişi o şekilde değil de şöyle mi versek?..
Okuldan Haber Odasına (OHO) denk gelmemiz de ikinci şansımız oldu sanırım. Gökten düşen iki elmanın ikisinin de aynı kafaya düşmesi gibi bir şeydi bu. O gün hiç kimseye söylemesem de bianet’te elektriklerin kesilmesine ve bizim apar topar Kadir Has Üniversitesine gitmemize bir hayli sevinmiştim.
Ana akımdaki gibi keskin bir şekilde sınırlarla çizilmiş as üst ilişkisinin olamayışı bizim açımızdan (stajyerler olarak) görmeye pek alışık olmadığımız bir iletişim biçimiydi. Ama içerisinde hareket etmeye başlayıp haberin bir ucundan tutmaya başladığımda bu iletişimin ne kadar “havadar” olduğunu çok daha iyi anladım. “Başka bir iletişim mümkün”ün yaratım sürecinde, bunun bir parçasına dokunmak veya kenarından köşesinden geçmek dahi çok değerli bir şey.
Habere çıkıp geldikten sonra haberinizi yazıp son halini verdiğinizde (editöryal süreçlerden geçtikten sonra) yayınlanacağı zaman,
-Bu senin haberin. Başlığında, girişinde veya başka bir yerinde beğenmediğin bir şey varsa düzeltelim...
gibi cümleler duymak gerçekten tuhaf gelmişti ve şaşırmıştım. Ardından bu şaşkınlığımın, habere ve haberin üretim süreçlerine ne kadar yabancılaştığımın bir göstergesi gibi gelmişti bana. En çok bunun üzerine düşündüm orada. Ve bianet’in bana en büyük katkılarından birisi de bunlar üzerine kafa yormak gerektiği oldu. Tabii bir de haber dili meselesi var. Kelime seçimleri ve aslında seçtiğimiz kelimelerin kimleri nasıl yeniden ürettiği, güçlendirdiği veya sarstığı meselesi…
Bunlar gibi daha onlarca meseleden bahsedebiliriz. Çünkü bianet’te her günün sonunda öğrenilecek pek çok şey ve üzerinde düşünülecek pek çok konu çıkıyordu. Çukurcuma yokuşlarından çıkarken başlıyordu kafanda dönmeye… Stajyer arkadaşlarla yokuşları çıkarken, günün özeti maiyetinde anlatırdık birbirimize deneyimlerimizi. Ve bir de beraber yediğimiz öğle yemeklerinde…
Herkese çok ama çok teşekkür ediyorum. Konya’nın göz alabildiğine düzlük coğrafyasından, Çukurcuma’nın adım başı yükselip alçalan sokaklarına selamlar… (AÖ/AS)