“Gazetecilik, birilerinin yazılmasını istemediklerini yazıp basmaktır;
geri kalana halkla ilişkiler denir.”
- George Orwell
bianet’in uzun yıllar yer imlerinin başında kayıtlı olduğu, her gün mutlaka en az bir defa girip inceleyen bir okurken, stajyer olma fikri yine tam da öyle günlerden birinde sayfayı incelerken gördüğüm staj ilanı ile ortaya çıktı. Büyük bir heyecanla form doldurulup gönderildikten sonra, önceki stajyerlerin staj yazılarını okudukça “yapabilir miyim?” sorusu ortaya çıktı. Ana akım medyada olduğu gibi fotokopi çekmek, çay-kahve servisi yapmak, İngilizce yayın yapan sitelerden küçük kupürlük anonim haberler çevirmek değildi çünkü bianet’te staj yapmak.
Bir süre sonra gelen kabul mailiyle heyecan daha da çok artıyor, şu yaz tatili gelse de staj başlasa artık, diyordum. Haziran ayında Gezi Parkı direnişinin ortaya çıkması ve neredeyse tüm Türkiye’de yükselmesiyle, bianet’in yayınlarını okudukça bir kez daha ne kadar doğru bir yere başvurduğumu daha iyi anlıyordum.
Ağustos sıcağının ortasında stajımın ilk günü, Çukurcuma’nın ara sokaklarında biraz dolandıktan sonra bianet’in kapısından girerek başlıyordu. Tanışma faslı, yerleşme filan dedikten sonra kısa sürede anladım ki, burada işler dikey bir hiyerarşi ile işlemiyordu. Aferin bianet’e!
“Ağlamayana ekmek yok” derler ya hani, biraz o şekil işte. İlk birkaç gün, yerel ve yabancı basından yapılan haber derlemeleri ve yayın yönetmenimiz Haluk Kalafat’a “Abi bak şöyle bir şey varmış. Bunu haber yapalım mı?” şeklinde kafa ütüleyici sorularımla geçti.
Henüz ilk hafta bitmemişti ki, haydi habere! İlk haberim RedHack’e Reyhanlı istihbarat belgelerini ulaştırmakla suçlanan er Utku Kalı’nın davasına dair ailesinin basın açıklaması idi. Basından, sosyal medyadan ne kadar takip edersen et, suçsuz olduğu halde tutuklu bulunan bir insanın ailesinin gözyaşlarını ve adalet çığlığını bizzat tanıklık etmek, televizyonda izlemeye benzemiyormuş. Bunu iyi anlıyorsun. Haberi yazarken bir annenin ağlamaktan düğümlenip kalması geliyor aklına, ama düşündüğün tek bir şey var; üzülmek yerine daha çok insanın bunu görmesini sağlamalı.
Bu haberle gazetecilik adına tecrübe kazandığımı düşünürken, daha yolun çok başında olduğumu Saraçhane’ye, Mısır’da ve Suriye’de yaşananları protesto eden, siyasal olarak hiç yakın olmadığım İslami kesimin eylemine giderek ve insanlarla kısa röportajlar yaparak anladım. Birkaç saatimi insanlarla konuşarak geçirdiğim Saraçhane’deki bu muazzam tecrübe ile sadece gazeteciliğe dair bir şey yapmıyor, sıradan bir yurttaş olarak da farklı bir kesimin kendi siyasal yönelimime dair neler düşündüğünü öğreniyordum. bianet’e belki de en çok bu deneyimi bana yaşattığı için teşekkür etmem gerek.
Günler yayın organlarını taramayla, telefon üzerinden yapılan röportajlarla, gidilen haberlerle geçiyordu ki, ofis çalışanlarından Ece Koçak’tan gelen bir teklif ile stajım bambaşka bir alanı daha kapsamaya başladı. bianet uzun zamandır “Erkek Şiddeti Çetelesi” tutuyor bildiğiniz gibi. Her ay Türkiye’de yerel ve ulusal basında çıkan haberler bir bir taranıyor ve kadına karşı erkek şiddeti haberlerinden tutun da, yargıdaki uygulamalara kadar birçok alanda çetele tutuluyor. Stajın ilk haftasından sonra bu çeteleye ben de dahil olmuştum. “Kadına şiddet erkeklikse, biz erkek değiliz” diyenlerden biri olarak, her gün yaptığımız yüzlerce haber taraması sonrası medyanın kadına karşı kullandığı dili daha iyi gözlemlemiş, yargıda ne kadar absürt kararların alındığını ve şiddetin birçok kadın için neredeyse gündelik yaşamın bir parçası haline geldiğini daha yakından görme fırsatına eriştim.
Lafı uzatmadan sadede bağlamam gerekirse, yapılan onlarca haberin ya içinde bulunmuş ya da yapımındaki havayı solumuş biri olarak diyebilirim ki, gazeteciliğin “halkla ilişkiler”cilik haline geldiği şu günlerde bianet sadece bir internet yayını değil. bianet bir perspektif, başlı başına bir “ahlâk” kalesi. Son dakika haberini vermenin önemli olmadığını, önemli olanın kaynaklarıyla beraber doğru bir haber yapmanın olduğu bir “ahlâk”tan bahsediyorum, bianet derken.
Bu kale düşer mi, yaşar mı, bilmiyorum. Romantizm yapmanın bir anlamı olduğunu da düşünmüyorum. Habercilik, idealist de olsak maddi imkanlar olmadıktan sonra yapılamayacak bir meslek nihayetinde. Tam da bu yüzden bianet’e sahip çıkmanın gerektiğini düşünüyorum. bianet’e sahip çıkmak, kendi sesine, kendi hakkına sahip çıkmaktır. Türkiye’de medya organları genellikle “tarafsız” sıfatını öne çıkarırken, bianet hepsinden önce “hak haberciliği” sloganını öne çıkarıyor. bianet tarafsız olduğunu iddia etmiyor çünkü her şeyden önce haklardan yana bir yayıncılık sergiliyor.
Son olarak, bianet çalışanlarına ve imla düzeltmesinden tutun da 6 bin vuruşluk bir haber 3 bin vuruşa nasıl düşürüleceğini bizlere öğreterek üzerimizde emeği olan; Haluk’a, Ekin’e, Nilay’a, Beyza’ya, Elif’e, Nadire Hanım’a, Evren’e, Çiçek’e, Yüce’ye, Barış’a, Ece’ye, Leyla’ya Korcan’a ve Baran’a teşekkür ederim. Ve bu staj yazısını kendi tembelliğimden dolayı bu kadar geciktirmeme rağmen anlayışından hiç ödün vermeyen yayın yönetmeniz Haluk Kalafat’a ayrıca selamlarımı iletmek isterim. Hak haberciliğinin yapılmasına gerek kalmadığı bir ülkede yaşamak dileğiyle… (BK/EKN)