Enflasyonun yüzde 20’de kalmasının hükümet çevreleri tarafından mutlu bir haber olarak sunulduğu bir ülkede diğer göstergelere bakmanın gereği var mı, bilmiyorum. Fakat yine de, Tüketici Fiyat Endeksinin (TÜFE) alt ayrımlarına göz atmak yararlı olabilir.
TÜFE Şubat ayında yüzde 19,67 oranında arttı. Endeks içinde yüzde 23,29 payla en önemli kısmı oluşturan Gıda ve Alkolsüz İçecekler Grubu, yüzde 29,25 ile bütün gruplardan daha fazla arttı. Ekonomik kriz, öteki harcama gruplarında talep düşüşüne yol açsa da, gıdada talep büyük ölçüde düşemeyeceğinden, fiyatların daha çok arttığına ve bundan sonra da artacağına işaret ediyor. Fiyatı aylık olarak en çok artan maddeler listesi de marul maydanozla başlayıp gidiyor. Fiyatı en çok artan ilk yedi madde gıda ürünü.
Türkiye tarım sektörünün sorunlarına çözüm getiremedikçe sorunlar baş edilemeyecek kadar büyüyor.
Tarım sektörünün desteğe muhtaç olduğuna dair dünyada yaygın bir görüş var. Gerçekten de teknolojinin ve dolayısıyla sanayinin olağanüstü gelişimi karşısında tarımın gerilememesi hatta varlığını sürdürmesi kolay değil. Bu nedenle en gelişmiş ülkeler dahil, hemen her yerde tarım kamu bütçesinden desteklenir.
Çiftçileri desteklemek, tarımsal üretimi artırmak ve tarım ürünlerinin fiyatını düşürmek için bir dizi destek mekanizması vardır. Türkiye’de de başta mazot ve gübre olmak üzere çeşitli destek programları uygulanır. Son dönemde buna elektrik desteği de eklendi.
Türkiye’de Çiftçi Kayıt Sistemine dahil 2,2 milyon çiftçi 40 milyon hektara yakın arazi üzerinde tarım yapıyor. Tarım sektöründe 5,5 milyon kişi çalışıyor ki bu rakam ülkenin toplam istihdamının yüzde 20’sine yakın.
Devlet tarıma düzenli olarak destek sağlıyor. 2009 yılında 5 milyar TL destek sağlanırken, 2018 yılında bu rakam 14,5 milyara yükseldi. 2019 yılında tarım desteğinin 17 milyar TL’ye ulaşması hedefleniyor.
Ayrıca kamu yatırımları içinde de tarım önemli bir yer tutuyor. 2008 yılında 1,5 milyar lira ile toplam kamu yatırımları içinde yüzde 8,5 paya sahip olan tarım yatırımları, 2018 yılında 10 milyar TL’ye ve yüzde 11 paya ulaştı.
Bu verilerle Türkiye’nin, milli gelirin yüzde 1’i kadar bir düzeyde tarıma destek vermesi hedefine ulaşılamadığı ve binde 4 civarında kalındığı anlaşılıyor. Gerçi Avrupa Birliği’nin tarımsal destek programı da 28 üye ülkenin GSYH toplamının aşağı yukarı benzer bir oranı kadar.
Avrupa Birliği bütçesinden çiftçilere destek için ayrılan tutar 60 milyar Avro. Bu da toplam olarak 15 trilyon Avrodan fazla olan Birlik GSYH’sının binde 3,75’ini oluşturuyor. Avrupa Birliği bu kaynakla 175 milyon hektar alanda tarım yapan ve yılda 400 milyar Avrodan fazla hasıla elde eden 12 milyon çiftçiye destek sağlıyor.
Burada iki verinin karşılaştırılması yararlı olacaktır. Öncelikle; Avrupa Birliği’nde 11 milyon tarımsal işletme vardır ve işletmelerin ortalama büyüklüğü 16 hektar kadardır. Türkiye’de 2,2 milyon tarım işletmesinin ortalama büyüklüğü 60 dekardır. İşletmelerin yüzde 80’i 100 dekardan daha küçük arazilere sahiptir. Üstelik bu araziler parçalı. İşletme başına ortalama 6 parça arazi düşmekte ve ortalama parça büyüklüğü 13 dekar.
Tarımsal istihdam verilerini karşılaştırmak da yararlı olacaktır. Avrupa Birliği’nde tarımsal istihdam 12 milyon kişiyle, 240 milyon kişi olan toplam istihdamın yüzde 5’ini oluşturuyor. Oysa Türkiye’de tarım sektöründe yaklaşık 5,5 milyon kişi çalışıyor. Bu rakam 28 milyon kişilik toplam istihdamın yaklaşık yüzde 20’sini kapsıyor.
Bu rakamların açıkça ortaya koyduğu bir gerçek var; Türkiye, tarımdaki paramparça mülkiyet yapısıyla ve olağanüstü geniş istihdamıyla, tarım sektörünü hiçbir zaman Avrupa ülkeleri kadar destekleyemeyecek. Zaten Avrupa Birliği kadar kaynağa sahip değil, fakat kaynak sorununu çözse dahi tarımdaki mevcut yapıyı desteklerle ayakta tutmak mümkün olmayacak.
Türkiye’de ne zaman tarımda bir sorun yaşansa ya destekleri artırarak çözüm aranır ya da tarımsal ürün ithaline girişilerek gıda fiyatları düşürülmeye çalışılır. İki yöntemin de sorunu çözemeyeceğinden emin olmamıza yetecek kadar deneme yapıldı. Fakat hala yeni destek paketleri açıklanıyor, ürün ithalatı genişleyerek sürüyor. Son dönemde bunlara devletin tanzim satış adı altında patlıcan biber dampingi yapması eklendi.
Aslında destek ve ithalat politikaları neoliberal yöntemlere uygundur. Neoliberal zihniyet, ekonominin bütün boyutlarını finansmana indirgemek suretiyle açıkladığına inanır. Toplumsal, yapısal çözümlere kapalıdır. Bu nedenle bütün sorunlar tekrar tekrar yaşanır.
Oysa temel verilere bakınca, tarımda yapısal bir sorun olduğu açıkça görülüyor. Türkiye’de küçük üreticiliğe dayalı bir tarım var ve böyle bir yapıda üretim verimliliğinin düşük, teknolojinin geri, maliyetlerin yüksek, pazarlamanın pahalı olması kaçınılmaz. Böyle büyük bir nüfusa sahip ve bu kadar sorunlu olan bir yapıya hiçbir destek yeterli olamaz.
Türkiye’nin köylüleri ya kooperatifleşecek ya da tasfiye olacaklar. Bu o kadar açık ki, bir zamanlar kooperatifleşme deyince tüyleri diken diken olan işveren örgütleri bile kooperatif lafını dillerinden düşürmez oldular. (BD/EKN)
* Fotoğraf: AA/Arşiv