bakınız işte şurada
tütüyor tüm kadınlığımız [1]
Bütün kadınlara, açık yara misali duran kendilerini sevmeleri için bir neden yollamış Hatice Meryem.
Adı: Beyefendi.
İnce bir dost, bir deli dil, mert, eyvallahsız sitem dolu bir methiye. Ayarı yerinde, çiçeği burnunda. “Beyefendi”, beylere ve efendilere inat sevmek için bir yol. Usul usul, ince ince erkekliğe yergi, erkeklere methiye. Bir orta yol gibi değil, kadın ve erkeğin arasını bulmaya çalışan, kadınları erkeklere beğendirme niyetiyle örülü bir çöpçatan hiç değil. Kemikli, kırılgan, kanadı kırık bir dost “beyefendi”.
Aksu Bora, Hatice Meryem için “dünyayı bedeninden geçirip anlıyordu, öyle anlatıyordu” demiş. [2]
Beyefendi’de de aynını yapıyor Meryem. Dünya, onun bedeninden, dilinden, vücudundan sızan kocaman bir kelime oluyor. Hem dolu dolu bir roman Beyefendi, hem tadına doyulmaz kısacık bir öykü, hem kelimeleri yerinden oynatan bir şiir, hem de deli dilli cesur bir kadınlık manifestosu. Kadınların, dünyaya doğru üflediği umudun adı. En çok da, kadınların öfkesini, kendi imbiğinden umutla, kahkahayla, hüzünle, neşeyle kocaman bir sigara dumanı gibi üfleyebildiği için, onu kendi bedeninden yeniden doğurduğu için güzel Beyefendi.
"bu soru abimize gitsin beyefendi
saat kaçta dönelim eve
şahsınızda kınıyoruz
hemcinslerinizi",
diyor Beyefendi’ye seslenen kadınlar.
O kadını hiç tanımadan sevmek mümkün oluyor; çünkü o, bütün kadınları dünya üzerinde zıp zıp zıplamaya çağırıyor. O, erkeklere ve erkekliğe inat, beyler ve efendilerle dalgasını geçiyor, sonra da sevmek için gülüşmeli kocaman nedenler sunuyor. Beyefendi’de “mutfak iç günde doğan, banyo iç günde büyüyen, yatak oda iç gecede ölen” kışkırtıcı bir kadın var. Karşısındaki ağır, soylu erkeğin asaletine tamah etmeden, hem kocaman bir av belliyor onu, hem de avcı. Sabırlı, anaç, kibar, hanım hanımcık, zarif kadınlıkla hesabını kapatıyor bizim kadınımız.
Dünyanın bütün kadınlarını “biz” yapıyor, erkekleri de kocaman bir “sen”. Sonra da hainlik hakkını saklı tutuyor, kadını şefkatle eşleyen o akılsız zihnin damarlarında cesaretle yürüyor ve “hainliklerimizi gösteririz, sabrımızın sınırlarını / öyle ki ölmek ister de / çıkmak istemezsiniz bir daha” diyor.
Öfkenin bütün harflerini, şenlikle işliyor cümlelerinin arasına. İçimize içimize, sular döküyor, soğuk sular. Çoğul kadının dünyadan çok alacağı var ne de olsa; o esrik kadınlığımız, Beyefendi’de, bütün bu alacakları kapatmaya meyletmiş. İçirdiği kahvenin telvesini erkeğin boğazına yapıştırıyor; dopdolu, eşsiz, kışkırtıcı vaatler sunarak, adımlarını çoğaltarak geliyor kadın. Erkeği beklemeye yazgılanmış hâlimizi de unutmuyor üstelik, “sahi siz allahı bizim için mi icat ettiniz beyefendi” diyerek başkaldırının tekinsiz limanlarına korkunun üstüne üstüne açılarak varıyor. O, ezilmiş, parçalanmış, takati kalmamış kadını değil, bütün bu umutsuzluğun, yokluğun içinden kendini yeniden var eden kadını görmeyi yeğliyor.
Erkeklik hevesleriyle oyun oynuyor sonra Meryem, “kendimize bizi beyefendi / küçücük hissettirmek hevesine/ nereden kapıldınız siz” diye soruyor.
Bu başından sakat erkek heveslerini hiç ciddiye almayan, ışıklı, dilini de bakışını da ilansız bir tevazu ile sunan, derin bir dil Meryem’inki. Yüklü sorularla örgülü, kendini başından seven, eksiğiyle gediğiyle kabul eden bir kadınlık onun kurguladığı. Kadın olmanın yapmacık incelikler ve şefkatle örüldüğü toplumsallıkta, kadının serserilik hakkına kutsal bir dava gibi sahip çıkıyor Meryem. Pavyondaki kadınları anıyor, onların sesindeki tıka basa masumiyete selam gönderiyor, genelevdeki kız kardeşlerimizi yâd ediyor ve büyük madalyalar veriyor bütün kadınlara – en çok da Çanakkaleli Melahat’a. Bizi, birbirimizin kız kardeşi yapan yoldaşlıkla örülü bir kadınlık Meryem’in anlattığı.
Hepimizin esrik ve eserekli başıboşluğunu, kadınlık hanemize kocaman bir artı olarak ekleyen bir anlatı Beyefendi. Gerektiğinde erkekliğin kâbusu olacak kelimeleri doğuran, canından can katıp doğuran bir öfkeyi büyütüyor. Bunu yaparken alttan alta “korkmayın” mesajı da veriyor erkekliğe. Bu yüzden, hem bir yergi hem bir methiye saklı bu dilde ve dantel dantel örülmüş her bir kelimede. İsyandan çıkan, ondan kalan kadının umudunu üflüyor. Şenlik dolu, seven, kahkaha atan, başkaldıran, sevişen, meşrepliği onur niyetine alnında taşıyan bütün kadınları bir kahvenin telvesinde yaratıyor. Öyle bir kadın ki bu, “kendine ait bir odanın” yanında, “kendine ait yatağa” da sahip çıkıyor. Öyle ağır ağır, çaktırmadan, utanarak da yapmıyor bunu.
Dilinin şehvetini, bedenin arzuladığı ile harmanlıyor. “yine de sevecek misiniz bizi/ mesela uyanıp geçiversek bir gece/ bir başka hemcinsinizin sıcağına” diye soruveriyor. İç gıcıklayıcı bir merakı, bambaşka kadın - erkek ilişkiyle yoğuruyor. Bütün taşları titretiyor o kadın, “beyefendiciğim öyle korkutmuşsunuz ki bizi/ afedersiniz söyleyemiyoruz bile/ ne çok sevdiğimizi sizi” diyerek sevmek için bir çıkar yolun peşine düşüyor. Beyefendi’deki kadın, dünyayı inletecek gülüşlü o “yanlış” kadını kendi etinden koparıp var ediyor. Kadınların, erkeklerden hafiflete hafiflete, onlardan seyrelte seyrelte üzerine aldığı yükü, kelimeleriyle iade ediyor.
Meryem, kadınların yeter ki erkekler korkmasın diye sakladığı bütün kelimeleri, bir isyanın içinde dünyanın ayakucuna döküyor. Gözün gördüğünü, kadının dediğini, geri kalandan saklamıyor, saklayıp da adına “müze” demiyor. Onun yerine, kadınların özgürlüğünün dünyayı yerinden oynatacağını tekrar anımsatıyor. Yazmak istediği dizgesiz dizelerinde, içindeki kadını, sokaktaki kadını, isyandaki kadını, manifestosunu bağıra bağıra okuyan kadını ellerini kanatarak almayı beceriyor. Bu hünerini, dünyanın bütün kadınlarıyla paylaşarak bereketlendiriyor.
Düşümüze efendilik etmek isteyen, düşlerimizi bile mülküne almaya niyetlenen beyefendilere, kendi utançlarını da hatırlatıyor Meryem. “tartsak biz bu düşü tartsak / çekemez bin beygir gücü/ çekse çekse/ doğunun tüm kaçakçı katırları geçer/ ölmezlerse eğer roboski’de” diyor. Cinayetlerini örtmeye çalışan o zavallı kravatlı beyefendileri alıyor kaleminin okunun ucuna, herkesin bildiği sır olmaktan çıkarmaya çalışıyor Dersim’i.
Anlatacakları hiç bitmiyor Meryem’in, anlatacakları hiç bitmesin Meryem’in.
Beyefendi’yi okuyun, bir kız kardeşi kazanmak ve kelimelerimize sahip çıkmak için daha şenlikli bir yol ve yoldaşlık olmayacak çünkü. (IK/HK)
[1] Hatice Meryem, Beyefendi, İletişim Yayınları.
[2] Amargi, 30. Sayı, s. 143.