1990’larda Azerbaycan’da bir silah fabrikası satıldı. Türkiyeli müteşebbisler orada tüp dolum tesisi kuracaktı. Dönüşümü yönetmesi için parlak bir beyaz yakayı işin başına yolladılar. Taze yönetici ilk tespitler için dolaşırken depolardan birinin ağzına kadar kontaktörlerle* dolu olduğunu gördü. İri, kocaman ve binlerce. Bu aşırı stok onu güldürünce, mihmandarlık yapan Azeri alındı. “Şef,” dedi, “onlar görüp görebileceğin en iyi kontaktörler, biliyor musun onlar kaç kez aç kapa yapar?”
Söylediği rakam yöneticiyi şaşkına çevirmişti. Kafasından hesap yapınca farkına vardı ki bunlardan birini 40-50 sene boyunca açıp kapamak mümkündü. On senede teknolojik ömrü dolacak bir cihazdan binlercesini elli yıl dayanacak biçimde yapmak ne büyük saçmalık, diye düşündü. Tüpçünün genel müdürlerinden biri olma hayalleri ile donanmış genç adam, bu gördüklerini sosyalizmin verimsizliğine yordu kendince. 40-50 sene çalışma ömrü olan geleceğin beyaz yakalılarının, Sovyet yapımı bu kontaktörlerin haline düşeceğini ise o hızlı zamanlarda kestirmesi mümkün değildi.
Doğu blokundaki fabrikalarının yağma kapış gittiği o yıllar hızla geçti. 3. Endüstri devrimi, yani dijital devrim bile geride kaldı. 2011 yılına gelindiğinde artık siber-fiziksel sistemler ve internet ağları ile 4. Endüstri Devrimi’nin hoş geldin kutlamaları başlamıştı. Ve böylece, ekonomilere dair gelecek öngörülerinin yer aldığı analizlerde, haberlerde ve geçtiğimiz seçim döneminde propaganda kürsülerinde “Sanayi 4.0” ve “dijital dönüşüm” üzerine esaslı laflar paralandı. Duymayan kalmadı: Üretim araçlarının ve pazarların sahibi ekonomi devleri, iş gücünde esaslı değişim bekliyor. Günümüzde var olan mesleklerin bir kısmının yok olacağı, yeni mesleklerin türeyeceği, on yıl içinde bu dönüşümden etkilenmeyen hiçbir meslek grubunun kalmayacağı söyleniyor.
İşte bu yüzden iş çevreleri kendisine tabi olan devletlere, eğitim alanında yapmaları gereken reformları işaret edip duruyorlar. CEO’lar, işgücünden “nitel sıçrama” yapmasını bekliyor. Aynı iş ilanlarına yazdıkları gibi “takım”larına katılacak yeni(lenmiş) “arkadaş”lara ihtiyaçları var. Bu arkadaşların artık mutlaka dijital ve teknolojik kabiliyetleri gelişkin, beşeri sermayeleri yüksek ve kesinlikle inovatif olmaları gerekmekte. Bazı devletler vatandaşlarına bu özellikleri kazandıracak eğitimi verebilirken bazıları veremiyor. Aynı aileler gibi, kiminin bu kapıları açacak özel okullara parası yetiyor kimininse yetmiyor. İstihdam dünyasında milyonları işsizlikle kıvrandıracak yeni bir yapay seleksiyon bir kez daha işbaşında.
Gelecekte iş gücünde katılabilmek için ihtiyaç duyulan yükseltme (upgrade) bir sır değil, reklam panolarından okunup öğrenilebilir. Özel okullar, ilanlarında büyük harflerle “STEM” ya da “STEM-A” sistemiyle eğitim verdiklerini duyuruyorlar. Bu, Science (Fen), Technology (Teknoloji ), Engineering (Mühendislik) ve Mathematics (Matematik) ve sonuna bazen eklenen Art (Sanat) kelimelerinin baş harfleriyle oluşturulmuş bir kısaltma. Bu kalıba girmek için zamanlamada hata yapmamak gerekiyor. Artık işi üniversitede çözmek mümkün değil çünkü STEM denilen sistemdeki eğitim ortaokulda başlıyor. Ama maalesef, doğru zamanda doğru eğitimi almak da meseleyi çözmüyor. Kapitalist ekonominin tüm pazarlara dayattığı rekabete dayalı aşırı hızlı değişim, yeni ve esaslı bir dert yaratmış durumda: En sadığından dahi olsa işgücünü oluşturan “insan” ve sahip olduğu donanımlar bu değişim karşısında artık çok daha hızlı demode oluyor.
Sürekli değişen işletim sistemleri nedeniyle işe yaramaz hale gelen akıllı telefonlar, yenilenen eğitim modellerine rağmen çalışanların nasıl kolayca demode olabileceğine dair fikir vermekte. Iphone ve benzeri akıllı telefonlar 2007’den beri piyasada ve IOS işletim sistemi her sene, diğer alternatif Android ise nerdeyse otuz kez yenilendi. “Kullandığınız telefon, yüklemek istediğiniz uygulamanın bu sürümünü desteklememektedir,” mesajıyla karşılaşmış olanlar, akıllı telefonların çöp olma sürecini iyi bilir. Her şey telefonun fiziksel donanımının yetersiz kalması ve bu nedenle yeni gelen işletim sisteminin cihaza yüklenememesiyle başlar. Takibinde cihaza yüklü uygulamalar sırayla en son sürüm işletim sistemine göre dönüşür, bunun için güncellemeler yayınlar. Cihazda son işletim sistemi olmadığı için uygulamaların yeni gelen güncellemeleri yüklenemez ve sonucunda uygulamalar teker teker kullanılamaz hale gelir.
Gün geçtikçe çalışanların kaderi, kullanmakta oldukları cep telefonlarına benziyor. STEM veya benzeri bir eğitim sistemiyle iyi kötü edinilen formasyon kişinin işletim sistemi gibidir. Ve firmalar istihdam altına alacakları bu ayaklı ve de akıllı telefonlara, istedikleri işleri yaptırmak için meslek uygulamalarını yüklerler. Zamanla meslek uygulamaları ve bunun çalışması için gereken eğitim modeli değişir. Kişinin işletim sistemi köhnedikçe, firmalar adım adım meslek uygulamalarını kişiye yükleyemez hale gelir. Bu durum yüzünden kişinin uyum gösterebileceği firma ve sektörler giderek azalır. En sonunda önceden ayaklı ve akıllı olan cep telefonu kılıklı beyaz yaka artık sadece ayakları ile baş başa kalır, bir de işsiz tabii.
Sürekli yenilenen bitimsiz güncellemeler çağına girmiş durumdayız. Alınan dünya kadar eğitimin kısa sürede geçersiz hale gelmesi, eskimesi, çalışanların önündeki en büyük risk. 8-10 yılda dört beş dil öğrenen insan, Google translate ile olan yarışında biraz ümitsiz görünüyor ama çaresiz değil. Bu modern melodramda hepimiz için yol ikiye ayrılıyor. Sonuna kadar tüm yeni gelen eğitimleri alarak gittiği yere kadar tutunmaya çalışmak bir seçenek. Bir diğeri ise bakış açısını değiştirmek olabilir. Sistemin değil de “insan”ın neye ihtiyacı olduğuna bakmak önemli bir başlangıç. Belki o zaman, “İnsan”dan makineye uygun dişli türetmeye çalışmayı bırakıp “insana” uygun makineyi tasarlamaya başlayabiliriz. (SZ/HK)
* Elektromanyetik bir bobin kuvvetiyle kapanan, yay kuvvetiyle açılan anahtarlama düzeni.