* Fotoğraf: Sağlık Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Muhammet Güven
Bu ne bitmez öfkedir.
İnsanlar hukuksuz biçimde kamudan ihraç ediliyor, üniversiteden atılıyor, pasaportlarına el konuluyor, iddianame olmadan aylarca hapiste tutuluyor... Ama yine de öfke dinmiyor.
Yazık!
İnsan, bu kadar çok öfke biriktirmemeli içinde. Çünkü insanın gözünü öfke bürüyünce insani tüm değerlerini yitiriyor. Akli melekeleri devre dışı kalıyor. Yapılan haksızlıkları savunmak adına kendisini küçük düşürecek ve fazlasıyla utandıracak sözcükleri dile getiriyor. Mesela TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda milletvekillerinin eleştirilerini yanıtlayan Sağlık Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Muhammet Güven’in açıklaması gibi...
Sivil ölüm
Bilindiği üzere TBMM Komisyonuna getirilen yeni yasal düzenleme ile Kanun Hükmünde Kararname ile kamu ya da üniversiteden ihraç edilen ya da tıp fakültesini bitirdiği halde ataması yapılmayan hekimlerin Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile anlaşmalı özel hastanelerde çalışması engellenmek isteniyor.
Memleketteki hastanelerin hemen hepsinin SGK ile anlaşmalı olduğu dikkate alındığında söz konusu teklif KHK’lı meslektaşlarımı açlığa ve sivil ölüme terk etmek anlamına geliyor.
Daha kötüsü bu kindar uygulamayı sayın Muhammet Güven, "Devlet eğer bir kişiye, 'Ben seninle çalışmıyorum, sana güvenmiyorum' diyorsa devletin, sağlığını korumak, güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu insanları da teslim etmeme hakkı vardır. Devlet bu tedbiri koyabilir" cümleleri ile savunuyor.
Bu açıklama her açıdan o kadar kötü ve o kadar sorunlu ki, üzerine konuşmadan ve konuyu tartışmaya açmadan geçmek mümkün değil.
“Sözde” yurttaşlar
Eğer sayın Güven’in iddia ettiği gibi bu hekimler güvenilmeyecek kişilerse SGK ile anlaşması olmayan hastanelere başvuracak yurttaşların sağlığı ve güvenliğinden bu devlet sorumlu değil mi? Ne yani SGK anlaşması olmayan hastanelere başvuran ve orada çalışan KHK’lı hekimlerce muayene edilen hastalar başka bir devletin sorumluluğunda mı? Pekiyi ama Türkiye Cumhuriyeti, o hastaları bu “güvenilmez” hekimlere nasıl teslim edebiliyor. Yoksa onlar “sözde” yurttaş mı!
Öte yandan bu kahhar devlet, KHK’lı “güvenilmez” hekimlerden vergi alırken ya da onlardan SGK primi tahsil ederken ya da çeşitli gerekçelerle ücretlerinden kesinti yaparken onları yurttaş olarak kabul ediyor. Ama konu hekimlik yapmaya gelince, “güvenilir” olmadıkları için her yurttaşın en temel hakkı olan çalışma hakkını fiilen onlara tanımıyor. Bu çifte standart değil mi!
Aklıma Anadolu’nun bilgelik dolu türküleri geliyor: Şalvarı şaltak Osmanlı / Eğeri kaltak Osmanlı / Eken de yok biçen de yok / Yiyende ortak Osmanlı...
Beyaz önlük
Son olarak şu “güven” meselesine gelelim. Neden güvenilmiyor bu hekimlere?
Devletin iddiasına göre kimileri 15 Temmuz Darbesi’ni yapan bir yapıyla, kimileri de “sözde” barış altında bölücü örgütle iltisaklı...
Söz konusu iddianın hukuki geçer(siz)liğini burada tartışmadan diyelim ki; farz edelim devletin iddiaları tümüyle doğru. Pekiyi ama bu durum, KHK kapsamında kamu ve üniversitelerden ihraç edilen hekimlerin özel sağlık kurumlarında hekimlik yapmasını neden engellesin?
Öyle ya bu kişiler, hekimlik andının gereklerinin aksine bir faaliyette bulunmadılar ki. Bu hekimler, meslek etiğine aykırı davranmadılar ki. İçinde onlarcasını tanıdığım mesleğin yüzakı bu hekimler, hiçbir yerde ve hiçbir biçimde hasta ve insan haklarına halel getirecek en ufak bir adım atmadılar ki.
Eğer bunları yapmışlarsa, bugüne kadar pek çok hekimi kısa ya da uzun süreli meslekten men eden Türk Tabipleri Birliği tarafından cezalandırılırlar zaten. Öyle ya bu dünyada bir hekimi hekimlik mesleğinden men edecek tek kurum hekimlerin meslek örgütüdür.
Hal böyleyse söyler misiniz sayın Güven, tıpkı sizin gibi soluğu durmak üzere olan bir hastanın nefes borusuna tüp takarak onu yaşama döndüren, bir çocuğun ateşini düşürerek onun havale geçirmesini önleyen, bir kanser hastasına tedavi vererek onun acılarını dindirmeye çalışan bu insanların hekimlik yapması ile sizin devletinizin iddiaları arasından nasıl bir bağlantı olabilir?
Unutmayınız ki hekimler, düşünce, inanç, ideoloji ve politik görüş bakımından birbirinden farklıdırlar. Bu hayatın doğal bir sonucudur.
Dahası bu ülkede işbaşına gelmiş hemen tüm iktidarlar, kendi düşüncesine yakın olmayan hekimlerden de hiç hazzetmemişlerdir. Bu da bu memleketin siyasetinin bahtsızlığıdır.
Ama biliyoruz ki, bugüne kadar hiçbir iktidar, kendisinden farklı düşündüğü insanların hekimlik mesleğini yapmasına engel olmamıştır. Onlarca insanı idama gönderen, binlerce insana işkence yapan faşist darbeciler dahi bunu yapmamıştır. Çünkü onlar bile, hekimlerin düşünceleri ne olursa olsun hastaların karşısına beyaz önlükle çıktıklarını ve düşüncelerinden bağımsız ama Hipokrat Yemini’ne sadık olarak görev yaptıklarını biliyorlardı.
Cumhuriyet tarihinin (en dindar mı bilmiyorum ama kesinlikle) en kindar hükümeti olarak hekimlik mesleğine bundan daha büyük zarar veremezsiniz. Korkarım ki, eğer başarırsanız, açacağınız Pandora’nın Kutusu, on yıllar boyunca sizler de dahil olmak üzere hekimlik mesleğinin tamamında onulmaz yaralara yol açacaktır.
Biliniz ki, bu yarayı açan kişileri tarih hiç unutmayacak ve hiç affetmeyecektir. (OE/HK)