Yüzyıllardan beri süregelen problemlerden biri cinsiyet eşitsizliği meselesidir. Erkek hegemonyası altındaki kadınlar geçmişten günümüze kadar ikinci sınıf insan muamelesi görüp ötekileştirilmektedir. Hele Ortadoğu dünyasında savaşların kol gezdiği, tehditlerin bitmediği, eşitsizliklerin yoğun yaşandığı bu coğrafyada kadına yüklenen anlam daima gündem olmuştur.
Kadınların sosyal, kültürel, ekonomik, yasal ve siyasi hakları yok denecek kadar kısıtlıdır. Ortadoğu’daki baskıcı rejimlerin yönetiminde kadın olmak özellikle zordur, yaşamaksa cehennem gibidir. Bu topraklarda dünyaya kadın olarak gelmek renksiz bir yaşama kapı açmak demektir. Kadına reva görülen çok çocuk doğurmak, erkeğin emrettiği doğrultuda yaşamaktır.
Her ne kadar bu coğrafyanın ülkeleri, anayasalarında “Kadınların ve erkeklerin kanun önünde eşittir” hükmü yer alsa da gerçek manada “şeriatla uyumlu” olmaya dayalı bir eşitlik söz konusudur. Şüphesiz bunun en tipik örneği İran İslam Cumhuriyeti’dir.
İran’da kadın konusu devrim öncesinde ve sonrasında farklı şekillerde gelişim göstermiştir. Çünkü dünyada daha önce eşi ve benzeri olmayan bir karara imza atılmıştı. “İran, başörtüsünü yasaklayan ilk ülke unvanını alarak, Pehleviler döneminden itibaren kadınların toplumsal bir soruna dönüşmesinin başlangıcı oldu. Böylece İran’ın kadınları modernleşme ve Batılılaşma politikasına kurban edildi.”(1)
“Pehlevi Hanedanı 1979’a kadar anayasal monarşiyle yönettiği İran’ı, Batıya yakınlaştırmanın önünü açtı. Çünkü İran’daki petrol rezervi sayesinde ABD ve Birleşik Krallık sömürgesi haline gelmişti. Karşılıklı bu çıkar ilişkileri İran yönetimini daha ılımlı bir yaklaşıma itti. Batıya yakınlığının da etkisiyle Rıza Pehlevi ciddi anlamda kadınlara ve topluma yönelik birçok radikal değişiklikler yaptı.”(2)
O zamanlar kadınlar Tahran’ın sokaklarında başı açık gezmeye teşvik ediliyordu. Bugün İran’a baktığında kadınların ne de çok çile çektiğini apaçık görürsünüz. Devrim öncesinde başörtüsü takmak yasakken, devrim sonrasında ise takmamak yasak oldu. Bu durum gerçekten İran tarihindeki kadınların hazin bir yazgısıdır süregeliyor.
Pehleviler döneminde modernleşme adı altında kadınların bir nebze olsa özgürleşeceği düşünülürken Humeyni döneminde bu durum daha da karanlık bir hal almıştır. İslam Devrimi’nden sonra İran’da kadınların statüsünü belirleyen yasaklar ve kurallar sadece erkeklerin işine yarayacak şekilde düzenlendi.
Kadınlar kazandıkları hakları da bu dönemde kaybetmişlerdir. Devlet, her dönemde kadınların bir kısmını küstürüyor, bir kısmını da mutlu ettiğini zannediyor. Bu çelişki yumağının sorunlu kaynağı tepeden gelen dayatmalarla kadınlar (halk) üzerinde kurulan hakimiyet...
İslam Devrimi’nden önce Humeyni Şah’a karşı muhalefet ederken, mollaları, liberalleri, sosyalistleri, demokratları dolayısıyla pek çok ideolojiden kadın-erkek milyonlarca insanı etrafında topladı. Humeyni sözleriyle bütün kitleleri kendine inandırarak eylemler yapılmasına ve örgütlenmelerine öncülük etti.
Devrim sürecinde Humeyni’nin türlü vaatleriyle yanına çektiği kadınlar, büyük umutlarla Şah’a karşı çıktılar. Herkes umutluydu, cesurdu. Şah kovulduktan sonra yozlaşmış modernleşme yerine Humeyni’nin vaat ettiği haklar ile daha güzel günler göreceklerini tahayyül ettiler. Fakat bulanık su berraklaşmaya başlayınca kadınlar gerçeği idrak etmeye başladı.
Verilen vaatlerin altı boş çıktı. Humeyni kafasındaki şeriatçı düzeni sokaklarda, meydanlarda bir bir anlatıyordu. Bu İran kadınlarının bir kısmında hayal kırıklığı, bir kısmında sevinç gözyaşları yaratmıştı. Sonuçta Humeyni bütün vaatlerinden vazgeçmiş, kadınların bekledikleri haklar yasaklara dönüşmüş oldu.
“Kadınları mağdur eden birçok yasa çıkarıldı ve kadınların çoğu işlerinden ayrılmak zorunda kaldı. Kıyafet kurallarının, sosyal ve kamusal alanlardaki cinsiyet ayrımcılığının ötesinde, politik aktivist kadınlar için politikadan men edilmek en ağır darbe oldu. Milyonlarca kadın Humeyni’ye destek vermekten vazgeçti, hatta yeni politikalara karşı eylem yapmaya çalıştı ama yeni rejim çeşitli önlemler sayesinde bütün tarafları denetim altında tuttu. Karşı çıkanlar ise ağır bir biçimde cezalandırıldı.”(3)
***
Bugün İranlı kadınlar türlü dayatmalarla karşı karşıya. Kadınların kamusal alandan izole edilip eve hapsolması en ağır hak ihlali başında geliyor. İran’da giyim kuralları ve kurallara uymayanlara yönelik yaptırımlar ağırlaştırıldı. Sokaklarda topuk seslerin çıkmasına dahi izin verilmiyor.
Kadınlar sokaklarda, çarşıda, pazarda kadın polislerin (ahlak bekçileri) gözetimi altındalar ve baskıcı kanunları ihlal etmeleri durumunda ağır şekilde cezalandırılıyorlar.
Zaman zaman medyaya yansıyan bazı fotoğraflarda kuralların esnetilebildiği görülse de başkent Tahran için geçerlidir. Kum ve Meşed gibi din adamlarının yoğun olarak yaşadığı bölgelerde kadınlara dair hiçbir şeyden bahsetmek mümkün bile değil.
“Ülkede, Anayasayı Koruma Konseyi diye bir kurum vardır ki kadınların tam baş belasıdır. Kadınların siyasette istenmeme durumu ve şeriata göre kadınların devletin başı olamayacağı yönündeki baskın olan görüş Anayasayı Koruma Konseyi engeline takılıyor.
Bu çarpık durum Konsey’in şeriat ile uygunluğu kıstası arandığı için kadınlar için veto işlevi görmektedir. Hak ve özgürlükler açısından sınırlamalara maruz kalan kadınların bu durumu, kadınların siyasal alana katılımı açısından çok ciddi bir problem olmaya devam etmektedir.” (4)
İran rejimin pençesindeki kadınlar özgür birey olabilmek için sosyal medyada da sesini duyurmaya çalışmaktadır. Kadınlar, başörtüsü takma zorunluluğuna karşı Instagram’da #whitewednesdays (Beyaz Çarşambalar) etiketiyle eşarpsız veya beyaz başörtülü fotoğraflar paylaşıyorlar. Facebook’ta da 50 bini geçen bir grupta, kadınlar başörtüsüz fotoğraflarını atıyorlar.
Dışarıda suratları asıkken içeride gülen, dışarıda zorunlu örtünürken içeride serbest giyinme… Yasaklarla adeta köşe kapmaca oynarcasına saklı ama yaşam tarzından ödün vermeyen İranlı kadınlar her yolunu bulmuş gibi görünüyor.
Ne var ki özgürlüğüne kilit vurulan kadınların, rejimin erkek egemen yasaları altında mahkum bir hayat sürdürmeye devam ediyorlar. Ülkenin genelinde kadınlar hala büyük bir baskı altında ve özgürlükleri tamamen devletin kontrolünde. (ÖÇ/HK)