Manşet fotoğrafı: Barbra Streisand ile Kris Kristofferson'ın rol aldığı "A Star Is Born" (Bir Yıldız Doğuyor) filminin 1976'da çekilen versiyonuna aittir.
Mimar Sinan Üniversitesinde fotoğrafçılık okumaya başlamıştı o sene.
Saçları iri buklelerden müteşekkildi; yazları güneş ve tuzla, uçları kumraldan sarışına doğru evrilen cinstendi. Zaten oldum olası sarışınları arzular, onlara özenirdi.
Lisedeki sömestir tatillerine oranla ona çok doyurucu gelen uzun kış tatilinden sonra Fındıklı'ya varıp Semra Germaner'in sanat tarihi dersine girmek için kapıya yöneldi. Girişte, daha önce seviyeli bir muhabbet içinde olduğu görevli ona okula giremeyeceğini söyleyince afalladı.
Saçları diken diken olmadı ama disiplinli bir öğrenci olarak bunu haklarına bir tecavüz olarak algıladı ve içeri girmek için ısrar etti, nedenini sordu.
Bu bir şaka değildi, okula sakalla girmesi yasaktı.
"Ama nasıl olur, ben dersimi kaçıramam!" dedi.
Görevli agresif bir tavra sahip olmasa da Nuh dedi, peygamber demedi ve onu üniversiteye sokmadı.
Yükümlülüklerini en düzgün şekilde yerine getirmek isteyen prensipli bir öğrencinin, üstelik resmî bir okul görevlisi tarafından engellenmesi onun mana veremediği bir şeydi; bu hadise kendisini adeta çileden çıkardı ve belki de saçları ilk o zaman dökülmeye başladı.
Dönem Adnan Hoca dönemiydi ve o ara YÖK üniversitelere sakalla girmenin yasak olduğuna karar vermişti.
Dik merdivenleri hızla tırmanarak hemen Cihangir'deki berberine gitti ve hem sakalını, hem de saçını kökünden kazıttı. Ne de olsa yeni döndüğü tatilde, Girit'ten Atina'ya giden koca gemide, iri yarı, kaslı ve yakışıklı bir İspanyol turistin dazlak kafası aklından çıkmamıştı.
Ertesi gün onu yeni imajıyla gören bölüm başkanı Tunç Tüfekçi değişikliğe pek şaşırmamış görünüyordu, ama yine de sordu: "Hayrola?"
Mimar Sinan'a paralel olarak Kadıköy'deki Belediye Konservatuvarında yarı zamanlı öğrenci olarak şan okuyordu: "Okulda Kral ve Ben'i sahneye koyuyorlar, ben de başroldeyim..." deyip geçiştirdi.
Saçlarla gelen başkaldırı
2019 Locarno Film Festivalinde Medien Patent Verwaltung AG ödülüne layık görülen White Afro (Beyaz Afro) adlı deneysel kısa film, siyahların sembolü haline gelmiş afro saçın beyazlar tarafından taklit edilmesine eğiliyor.
Gana kökenli ABD'li video sanatçısı Akosua Adoma Owusu'nun yönettiği altı dakikalık şirin eser yüzyıllar boyunca baskı altında yaşamış siyahların direnişinde afro saçın önemine parmak basıyor.
Bihassa Kara Panterler'in ön plana çıktığı mücadele yıllarına, siyahların kendilerini beyazlara beğendirmek zorunda olmadıklarını yüksek sesle ifade ettiği döneme dönüp bir kuaför kadının sesine bağlanıyor ve ve afro saç stilinin başa uygulanışı hakkındaki bir video izliyoruz. Geçenlerde vefat eden Toni Morrisson'ın da bize diyecekleri oluyor. En çok sarışın taş bebeklerin, herkes tarafından sevildiği bir dünyadayız ne de olsa.
Aman dikkat! Saçınıza şekil ve renk verdirirken gözlerinize ve kulaklarınıza kimyasallar kaçmasın...
Ticarileşme...
Locarno'nun kataloğunda ifade edildiği biçimde, eserleri daha önce müzelerde yer bulmuş çok yönlü sanatçı Akosua, kesinlikle kendine has ve yenilikçi eserlerle tanınıp video sanatıyla sinema arasındaki sınırları yeniden tanımlamak hususunda başarılı. Mevzuyla alakalı üçlemesinin son halkası olan "Beyaz Afro" filmindeki grafik dokunuşlar sanatçının estetik kaygılarına kanıt sayılabilir.
Berberler, Güzellik Uzmanları ve Bağlantılı Sanayi Birliğinin eğitici videosunu izlerken görüntülerin bazen negatif şekliyle perdeye yansıması seyirciyi kesinlikle hipnotize ediyor. Nostaljikten öte "vintage" keyfi sunan rengi solmuş sekanslara eşlik eden ses, Akosua'nın annesine ait. Virginia eyaletindeki Alexandria kentinde, beyazlara hizmet veren Fantastic Sam's adlı dükkânda moda olmuş afro saçı uygularken kullandığı teknikleri bizzat kendisinden dinliyoruz.
Dışarıda beyazlarla siyahların arasında amansız siyasi mücadele sürerken yeni bir gelir kapısını fark etmiş kuaförler bu fırsatı heyecanla değerlendiriyordu; beyaz kadınların afro saçla dolaşması muhafazakârları çıldırtsa bile en azından gözlerinin mevzubahis estetiğe alışmasına vesile oluyordu. Ne de olsa modern dünyada siyah kadınların saçı ilk defa beyaz kadınların saçlarına model oluşturmuştu.
Akosua Adoma Owusu
Toni Morrison'dan...
"Yetişkinler, büyükçe kızlar, dükkânlar, dergiler, gazeteler, tabelalar - tüm dünya mavi gözlü, sarı saçlı, pembe tenli taş bebeğin her kızın kıymetlisi olduğu hususunda hemfikir..." mesajını gözümüze sokarak başlayan film Toni Morrison'ın sözleriyle bitiyor: "Uzun saatler boyunca aynaya bakakalırdı, çirkinliğinin sırrını çözebilmek için; okulda hem öğretmenler hem de sınıf arkadaşları tarafından görmezden gelinmesine veya hakir görülmesine sebep olan çirkinliğin".
ABD'de ve tüm dünyada beyazların siyahlara yönelik aşağılamaları, ayrımcılığı, ırkçı davranışları, resmî güvenlik görevlileri tarafından öldürmeye varan düşmanlıkları sona ermiş değil. Afro saç belki bir şeylerin başlangıcıydı ve kesinlikle ümit vericiydi. O zamanlar afro başkaldırının, hatta isyanın sembolü olmuştu. Aynı zamanda kadınların erkeklerle eşit duruşlarının da gözle görünür olduğu bir çağa işaretti.
Dünya çapındaki ününün zirvesinde olan Barbra Streisand gibi sanatçıların bile layıkıyla uyguladığı afro saçın devrinden günümüze epey mesafe katedilmiş vaziyette. Fakat kadın yönetmen Akosua'nın bize hatırlattığı gibi alınacak daha çok yol olduğu kesin.
Yaşasın afro saç! (MT/AÖ)