90'lı yılların sonlarına doğru İstanbul Sanayi Odası'na ziyarete gelmiş Avrupalı bir iş insanı heyeti Türkiye'deki akranlarıyla buluşmuştu. Temsil ettikleri ülkenin İstanbul'daki ticari ataşesinin himayesinde gerçekleşen görüşme gayet samimi ve sıcak bir havada ilerliyordu.
Şahsen hazır bulunduğum toplantıda baklanın ağızlarından çıkması gecikmedi. Avrupa Birliği "baş belası" tavuk çiftliklerinden kurtulmak, üretimi mümkünse başka diyarlara kaydırmak istiyordu. Çevreye verdiği zararlar AB'nin standartlarında üreticileri zorluyor, bu işi Türkiye'de yaptırmak için yola çıktıklarını açıkça ifade ediyorlardı. Bu acı itiraf ve ardından gelen teklif İSO temsilcilerini hiç şaşırtmadı, hatta fazlasıyla olumlu biçimde karşılandı; akabinde yapılabilecekler tartışıldı ve toplantı iki ülke arasında zaten iyi olan münasebetlerin daha da derinleşmesi temennisiyle sona erdi...
Belçika merkezli Etex Eternit şirketi de asbest AB'de "tu kaka" ilan edilince üretimini Avrupa dışına kaydırmış dünya devlerinden biri. Türkiye'nin de dahil göründüğü gezegen çapındaki üretim ağının öldürücü yanları gayet iyi bilinmesine rağmen Birleşmiş Milletler'in asbest karşıtı genel yasak kararı alması bazılarınca engellenmeye devam ediyor.
Babası ve yaşadığı kentte onlarca fabrika çalışanı asbest kaynaklı kanser yüzünden ölmüş Belçikalı Daniel Lambo, meseleye kaynağından girip en az 120 futbol sahası ebadında asbest çöplüğüne ev sahipliği yapmakta olan Hindistan'a kadar uzanıyor.
"Nefessiz" (Ademloos/Breathless) adlı 2019 Belçika yapımı 70 dakikalık belgesel, deyim yerindeyse seyirciyi de soluksuz bırakıyor ve kapitalist sistemin acımasızlığını bir kez daha gözler önüne seriyor.
El sıkışan Putin ve Trump gibi politikacıların korumasındaymış gibi de görünen asbest piyasası hayat söndürmeye devam ederken kurbanların aileleri mücadelelerini sürdürüyor, bazıları hukuki yollardan haklarını söke söke almayı başarıyorlar.
Yemezler!
Çok yönlü sinemacı Lambo, Etex Eternit fabrikasının koruyucu şemsiyesi altında çok mutlu bir çocukluk geçirdiğini hatırlıyor. Fabrika kentte oturanlar için tartışılmaz bir olgu, bölge insanlarına refah sunan cömert bir işletmeydi. Fabrika sahipleri insanlara barınma, beslenme ve eğitim imkânları da tanıyor, hatta köy yollarının "düzgün" bir hale getirilmesi için fabrika atıklarını ücretsiz dağıtıyordu.
Amyantla beton karıştırılarak elde edilen, pratik çözüme yönelik ürünler evlerde, okullarda, kamu binalarında cömertçe kullanılıyor, su boruları, çit direkleri, kiremitler ve tüm gezegende çok "sevilmiş" dalgalı dam çözümleri sınırsızca kullanılıyordu.
Brüksel'deki gurur kaynağı, Avrupa Komisyonu binası da bu parlak icatlardan nasibini alacaktı.
Gelin görün ki bu ürünün ne kadar zararlı olduğu gecikmeli olarak anlaşılacak, en başta fabrika çalışanlarının yakalandığı asbestozis, akciğer kanseri ve mezotelyoma vakaları peş peşe canlar almaya devam edecekti.
Etex Eternit suçunu inkâr edecek, yüzsüzce yalan söylemeyi ve halkı aldatmayı sürdürecekti.
Zehir saçan fabrika atıklarından elde edilmiş bir tepeliğe spor tesisi kuracak ve her sene tüm halkın dahil olduğu geniş çaplı bir spor festivali bile düzenleyecekti.
Fabrikanın yöneticileri televizyona çıkıp işlenen maddelerin zararını küçümseyen konuşmalar yapacak, işletmenin doktorunu sahte tezlerinin sözcüsü haline getireceklerdi.
Fakat zehirli ortamda suçu örtbas etmeye çalışanlar da öldürücü etkiden azade olmayacak, kısa zaman teneffüs etmekle insan bedenine sızan musibet fabrikada her seviyede hızla kurban verilmesine yol açacaktı.
Bu arada devasa reklam panolarında amyant-beton karışımı panellerden inşa edilmiş dizayn harikası bir ev, vadedilen cennette mutlu yuva timsali olarak pazarlanmaya devam edecekti...
Bilim ne işe yarar?
Fabrika seneler boyunca üretim yapıyor olmasına rağmen, Avrupa'nın asbest yasağını getirdiği 90'lı yılların sonuna kadar bölge insanının neden nispeten suskun kaldığını merak edenler olabilir. Her şeyden önce iş imkânları kısıtlıydı ve Kapelle-Op-Den-Bos'taki fabrika coğrafyada adeta bir istihdam tekeli oluşturuyordu.
Müdürün birinin her sabah ofis masasının üstündeki beyaz toz tabakasını parmağıyla sıyırarak yalayıp, "Tehlikeli olsa yalar mıydım?" demişliği vardı!
Bir diğer "uzman" asbestin yarattığı riskin günde bir şişe bira içmekle eşdeğer olduğunu iddia etmişti. Ölen işçilerin ailelerine yüklü (mesela 42.000 Euro) tazminatlar ödeniyor, şirket aleyhine dava açılmayacağına dair sözleşme imzalatılıyordu.
Mevzu gazeteciler veya aktivistlerce kurcalandığı zaman yöneticiler kesinlikle kaçamak oynuyor, halktan bazıları işini kaybetme korkusundan suskunluğu tercih ediyordu.
Din insanlarının da açıkça destek verdiği ahali şirketin ve memleketin parasal çıkarları için yine de yok sayılıyor, çaresizlik ve ölüm ailelere yıkım getiriyordu.
Derken Avrupa Birliği, aslında 1963 yılında asbest parçacıklarını teneffüs etmenin ne kadar tehlikeli olduğunu bilimsel olarak ispatlamış A.B.D.'li Dr.Irving J. Selikoff'u nihayet kale almış, üretimi yasaklamış ve mevzuyu bir şekilde gündeminden çıkarmıştı.
Oysa Dünya Sağlık Örgütünün öngörülerine göre 300 bin AB vatandaşının 2030 yılına kadar mezotelyomadan ölmesi bekleniyor.
Filmin bizi ayrıntılarıyla donattığı Hindistan'daki vaziyetin, Narendra Modi gibi liderler iktidarda durdukça düzelmesi de asla mümkün görünmüyor.
Katliama göz yumuluyor
Çok kişisel bir noktadan yola çıkıp tepkisini örgütlü bir mücadeleye dönüştürmüş olan sinemacı Daniel Lambo meselenin küresel olduğunu bize ayrıntılarıyla kanıtlıyor.
Ailesini ve yaşadığı coğrafyanın insanını bilhassa arşiv görüntüleriyle tanıyor, seviyor ve adeta onlara bağlanıyoruz. Asbest kurbanı Jonkheere ailesinin adalet arayışıyla empati kuruyor ve uzun da sürse onların zaferiyle biten davanın benzer davalar için emsal oluşturmasını canı gönülden arzu eder hale geliyoruz.
Film araştırmacı-gazetecilik tarzında çekilmiş olsa da agresif bir dil ve tavra sahip değil; dolayısıyla Michael Moore filmlerindeki gibi seyircide negatif tepki yaratmıyor.
Tahmin edebileceğiniz gibi Etex Eternit yetkilileri belgesel yapımcılarının görüşme taleplerini kesinlikle reddetmiş, o yüzden mevzu hakkındaki mazeretlerini pek bilemiyoruz!
Filmi çekmeye karar verdiğinden beri Lambo'nun temas halinde olduğu ama aslında bir türlü beklenen işbirliğine girmediği, Birleşik Krallıklı yönetmen Rob Moore'un ise mücadeleyi baltaladığına resmen şahit oluyoruz. Skandallara meraklı ülkenin gazetelerindeki başlık, meselenin ne kadar çetrefilli olduğunu da hissettiriyor: "BBC patronunun kardeşi asbest mücadelesinin casusu çıktı!" Bir diğer haberde Rob Moore'un parasının, asbestin yasaklanmasına karşı çıkan ülkelerden Kazakistan kökenli olduğu afişe ediliyor. Asbest karşıtı olarak mücadele edenlerin tehdit edildiği çirkin bir dinamikle karşı karşıya olduğumuz ve Rob Moore'un aralarına sinsice sızdığı aktivistlerin risk altında kaldığı unutulmamalı!
Bu arada Rusya çıkarlarına halel getirebilecek BM nezdinde yasaklama kararına asla itibar etmiyor, hatta Putin yakın dostu Trump'ı başka dinamiklerde olduğu gibi adeta yoldan çıkarıyor!
Asbest karşıtlarının tesirli olma ihtimaline karşı uluslararası çapta sürdürülen lobi faaliyetleri tabii ki hiçbir dönemde eksik olmadı zaten.
Belçika'dan Hindistan'a...
Elbette tüm dünyada Etex Eternit'in küçük rakiplerini bertaraf etmek için onları kendi imparatorluğuna dahil etme pratiğinden de film sayesinde haberdar oluyoruz.
Hindistan'daki bir örnekte işçilere, Belçika şirketinin ne gibi ekstra önlemler aldığı soruluyor. Cevaplarından ciğerlerini koruyacak herhangi bir tedbirin alınmadığı, fakat baret takma zorunluluğu getirildiği anlaşılıyor. Batı dünyasında empoze edilen standartların başka diyarlarda pek geçerliliği kalmıyor galiba!
Hindistan'da fazlasıyla geniş ve fakir bir halk kesimi bilgisizlikten dolayı hâlâ beton-amyant bileşiminden üretilmiş malzemeleri ucuz olduğu için alıp yalnız damlarında değil, evlerinin tüm yüzeylerinde kullanmaktan çekinmiyorlar.
Filmde asbest kurbanlarının Belçika'da kurduğu ABEVA adlı sivil toplum kuruluşunun zamanla uluslararası bir kimliğe kavuştuğunu ve birçok memleketten benzer vaziyete düşenlere güç ve cesaret verdiğini de görüyoruz.
Film boyunca Lambo'ya eşlik eden yakışıklı avukat Tublu Krishnendu Mukherjee dışında, Hindistan'daki esas kahramanımız ise öğretmen emeklisi Nirmala Gurung.
Fabrikanın yakınında oturmaktan dolayı ciğerleri yüzde 30 oranında hasarlı, fakat buna rağmen sevimli kadın köyünden kalkıp Cenevre'ye geliyor ve BM toplantısında asbestin memleketinde yarattığı yıkımın sözcüsü oluyor.
Bunu yapabilmesinde, insan etkisinin asgari hissedildiği doğal ortamlarda temiz havaya kavuştuğu zaman sık sık tekrarladığı yoga hareketlerinden nefes egzersizinin payı yüksek olsa gerek!
(MT/AÖ)