Medyamız son yıllarda çocuklar arasında çoğalan şişmanlık eğilimi hakkında yayınladıkları haberle sanki Türkiye’de beslenme problemi kalmamış da endüstri ülkelerinde görülen aşırı beslenme problemi ortaya çıkmış gibi bir imaj yaratmaya çalışıyorlar.
Muhtemelen böyle bir gelişme Türkiye’de mevcuttur ama çoğu yoksullardan meydana gelen toplumuzda asıl konuşulması gereken konu, sadece ufak bir kesimi ilgilendiren aşırı şişmanlık olmamalıdır, aksine asıl sorun olan yetersiz beslenme üzerine bilgiler verilmelidir.
Almanya, Çin ve süt
Yeterli beslenme konusuna uzak kalındığı için endüstri ülkelerindeki gelişmeleri takip etmede bir hayli zorluk çekiyoruz. Mesela Çin’deki endüstrileşmenin yarattığı yeni olanakların yol açtığı “süt krizi” Türkiye’de hiç konuşulmamıştır. Bu kriz daha şimdiden Alman toplumunu can alıcı damarından vurdu.
Süt fiyatları bir yıl içersinde yüzde 60’a varan bir zam gördü. Bunun sebebi Çinlilerin süte duyduğu ilgidir. Bilindiği gibi Çin halkı süt ve sütlü mamullere şimdiye kadar ilgi duymuyordu. Bu yüzden süt üreten çiftçilerin durumu da iyi değildi ve Avrupa Birliği'nin (AB) istekleri yönünde hareket etmek zorundaydılar.
Süt üreticisi çikolata, peynir, yoğurt ve süt kullanan diğer üreticilerin oyuncağı konumundaydı. Sütü çok ucuz fiyatla satarken, devlet süt üreticisinin uğrayacağı olası zararı karşılayacağı sözünü veriyordu. Fakat Çin, büyük bir pazar olarak ortaya çıkınca süt üreticisi devletle arasındaki anlaşmayı bozdu ve devlet garantisinden vazgeçerek, sütü, kendi belirlediği fiyatla satmaya karar verdi. Bu da özellikle yoksul halkı ve bunlar arasında “çocukları” etkiledi.
Araştırmalar, Almanya’da 2,5 milyondan fazla çocuğun fakirlik sınırının altında kalan bir yaşam sürdüğünü ortaya koymaktadır. Alman basınında günlerce yayınlanan ve tartışılan bu durum, endüstri ülkelerinde de gelecek dönemlerde beslenme sorunlarının ortaya çıkacağına işaret etmektedir.
Nüfus artıyor ve yaşlanıyor
Demografik değişimler yaşam süresinin fakir ülkelerde hızla uzayacağını göstermektedir. 2050 yılında dünya nüfusu 9,3–10,9 milyar arasında olacaktır. Öncelikle en fakir bölgelerde olmak üzere yılda 77 milyon çocuk dünyaya gelmektedir. Afrika’nın yanı sıra Latin Amerika ve Asya -Çin, Hindistan, Bangladeş- kıtalarının nüfusunda “patlama” beklenmektedir. Avrupa’nın nüfusu azalacaktır (Rizza, Gauderon 2004). Ekonomik küreselleşme, fakir ülkeleri olumsuz önde etkilemektedir.
Endüstri ülkeleri eskiden ucuz işgücünü transfer ediyordu (örn. Türkler), bugün ise onları kendi ülkelerinde kullanıyor. Özellikle çocuk ve kadınların elinden çıkan mamuller, bugün endüstri ülkelerinde inanılmaz derecede ucuz fiyatlarla satışa çıkarılırken, bunları üretenlerin açlığı ve sefaleti, bilerek veya bilmeden gözden kaçırılıyor.
Dünya nüfusu bir taraftan çoğalırken, diğer taraftan yaşlanıyor. Buna bağlı olarak ihtiyaçlar değişiyor. Gelecek dönemlerde, Almanya’da ve Avrupa’nın diğer endüstri toplumlarında yaşanan süt krizini, muhtemelen başaka krizler takip edecektir. Beslenme, hem gençlerin hem de yaşlıların problemi olarak bütün ülkeleri etkileyecektir.
Bugün başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere gelişmiş bütün ülkelerde görülen şişmanlık probleminin yerine gelecekte kötü beslenmeden kaynaklanan aşırı zayıflık geçebilecektir. Fakat endüstri ülkelerinin bu tür krizlere karşı devreye sokacakları çeşitli rezervleri ve potansiyelleri vardır. Buna karşın Türkiye’nin bu gelişmelere hazırlıklı olduğunu gösteren işaretlere rastlamıyoruz. Daha çok dünyadaki demografik yaşlanmaya olduğu kadar ülkemizdekini de görmezlikten gelen tutum sergiliyoruz.
Gelecekte sadece Çin değil, bir de Hindistan devreye girerse, ki bunda bir şüphe yoktur, sadece sütü değil, ekmeği bulmakta da zorluk çeken insanların sayısı artacaktır. Bu yüzden sadece medyamız değil, bilim ve politikamızda da geleceğin Türkiye’sinde sayıları artacak olan çocuk, genç ve yaşlı “açları” görmezlikten gelen eğilimlerden vazgeçip, gerçeklere gözlerimizi kapamamalıyız. (İT/EÜ)
* Doç. Dr. İsmail Tufan, Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü