Merhaba.
Ben Beyza.
Bugün (saat 24.00’ü geçtiğini farzedelim) muhabirliğe başlamamın beşinci yılının ilk günü.
Yalan yok, Flash TV’de “Evlere şenlik” programı eşliğinde yazıyorum bu yazıyı.
Ancak evler pek şenlik değil.
Öyle bir coğrafya ki, bir muhabirin işteki beşinci yıldönümüne girişinde yazacak sayfalarca sözü olabiliyor.
Bu da bizim kısmetimiz belki.
Da, nereden başlamalı yazmaya?
Sondan mı, baştan mı anlatmalı?
Ortaya karışık yazsam, kaldığı yerden devam etsem.
Seneee 2012. Kasım’ın 1’i.
Ben bianet’in muhabiri, alıyorum kalemi elime, yazıyorum gördüklerimi…
Benerci’ye selam olsun, öyle kolay olmuyor tabi ki.
Açlık grevleri başlıyor. Öğrencilikten muhabirliğe hızlı geçiş sersem ediyor insanı. Şimdi slogan yok, şimdi sadece anlatmak, aktarmak zamanı.
Yükseköğretim Yasa Taslağı gündemde. Öğrenciyken tutukluluğuna karşı eylem yaptığım hocam özgür, anlatıyor bir üniversite bahçesinde, bu kez haber almak için not alıyorum.
Galatasaray Meydanı’nda bir Cumartesi, suskunluğumun, suskunluğumuzun, duymamanın yüreğimdeki ağırlığı, canıma can katan insanlarla buluşmam, duymam, anlatmam, ama ağırlığın hiç geçmemesi…
“Erkek” diyerek başlayıp sinirlenerek “adam” diye devam ettiğim erkek şiddeti çeteleleri.
Dönüşen Beyoğlu. Habere birlikte gittiğin insanın aradan geçen üç yıl sonunda tesadüfen öğrenmen gittiğini, sınırın yanı başında bekleyen abisinin sana ulaşagelen cümleleriyle.
Bir uzak taşra şehrinde, öldüğünde tanıdığım o insanı, bu kez onu gerçekten tanıyan insanlardan dinlemem, öldürülmenin engel olmaması tanışmamıza… Ocak'ın 19'u.
Üniversitelerde saldırılar, üniversitelilere soruşturmalar, tutuklanan üniversiteler. “Kim saldırdı?”, “Faşistler”, “Kime saldırdı?”, “Bize”… “E ben bunu nasıl haber yapacağım?” karın ağrılarım.
Flash Tv'de “Manda yuva yapmış söğüt dalına”
Haber yaparken biber gazıyla ilk tanışmam. Emek Sineması önünde. Ben yaşlarda muhabir olmuş, ben kadar da muhabirlik yapmış insanın hareketlerini izlemem peşi sıra... Gaz gelince kolla kendini, evet şimdi fotoğraf için tam zamanı, kafaya dikkat...
Üniversitelerde saldırılar, saldırı protestosuna saldırılar, saldırı protestosuna saldırıyı protestoya saldırılar… Ben bunu nasıl anlatacağım başlıkta???
Mayıs’ın 1’i. Sevdiğimle tanışmamın ilk yıldönümünde sekiz saat gaz yemek. Efendimiz acemilik. Alanda birlikte olduğun arkadaşlarını kollamak, gazdan yığılanları fotoğraflamaktansa sakinleştirme içgüdüsü. Alanda yığılıp kaldığında seni kenara çeken arkadaşlar. O günden sonra gaz maskesi takmaya başlamak.
2013’ün Mayıs’ı. Gezi. “Ne taraftasınız göremiyorum” diye gittiğin sabahın ardından hayatında görmediğin kadar insanı bir arada görmek. Bir slogan atamamak ama her anı kaydetmeye çalışmak. Ağzına dolan suyun gaz olduğunu anlamak, seni kollayanlara önce fotoğraf makineni sormak.
Sonra hayatının en zor haberleri. Kardeşin bir yıl sonra aynı okulu kazandığını söylediğinde boğazında yumru olan daha 19 yaşındaki… Sonra hayatının ilk çocuk cenazesi, kalabalık, çok kalabalık, peşine yine gaz, kısıldığında seni çıkaran arkadaşlar.
Hızlanalım mı?
Barış süreci.
Yine duymamışlığın yürek ağırlığı. Anlatmak çabası. En çok en yakınına anlatmak çabası. Gördüğün konuştuğun haberini yaptığın insanları, bir de ayrıca anlatmak en yakınındakilere, “Ama bak öyle demiyorlar”, “Ama bir dinlesen”, “Ama yazdım ya haberlere”…
En yakınındakilerin en uzağa düşmesi bazen, çok uzak kaldıklarını yanı başında bulman.
Üniversite önlerinde çektiğin fotoğraflarında istemsizce suretlerini arayacağın sen yaşlarındakiler.
“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”. Kahin bir polis. İlk kez haber yaparken haber olmak. Senden önceki o sen yaşındaki muhabiri hatırlamak, kendini onla kıyaslıyor bulmaktan utanmak, ama aklına gelmesine engel olamamak. Sonra, hiçbir şeyin eskisi gibi olmaması.
Telefondaki o sesin, görmeden tanıdığının gittiği o gün. “… Biz bu tarihi bölgede, birçok medeniyete beşiklik etmiş ev sahipliği yapmış bu kadim bölgede insanlığın bu ortak mekanında…”
Sonrası malum. Geri dönen savaş. Duvarlarda kurşun izlerini görmen. Yine anlatmaya çabalaman.
Duyanların suça ortak olmayacağını söylemesi. Tutuklanan, işten atılan, soruşturmalara uğrayan akademisyenler. Yüzünü görmeden aşina oldukların.
Akademisyenler tutuklanırken onlardan haber alacağın avukatların da tutuklandığı sabahlara uyanmak.
Hadi gelelim şimdiye.
Nereye geldik pek bilemedim. Arada atladım elbet çok zamanı. Geri dönüp baksam yazmadığıma üzülürüm. Bir yandan da ne yazsam eksik kalacak.
Hep bir habere gittiğimiz arkadaşlarım azalıyor birer birer. Haberden kaçtıklarından değil elbet, kapanıyor ajanslar, televizyonlar. Konuştuğum insanların birçoğu sınırların ötesinde, birçoğu kısılıp kalmış hissinde buralarda.
Ben Beyza. Muhabirliğe başlamamın beşinci yılına giriyorum bugün. Haberler dışında kayda geçecek sözler bırakmak istemiyorum pek artık.
Yine de kayıt düşmek gerek diye düşünüyorum bazen.
Ben, bianet’in muhabiri.
Dilerim sonumuz Benerci gibi olmasın. (BK)