Bahçelievler’de bir polis memuru Cem İnci adında genç bir insanı vurdu. Tanıklar, polis memurunun yerde yatan gence yardım edilmesine izin vermediğini söylüyor.
Telefonla meslektaşlarını arayan polis memuru “yardım” gelene kadar yerde yatan gencin bir arkadaşını kendisine “eşlik” etmek zorunda bırakıyor. Gence yardım edilmesini ise biri engelliyor…
Olayın yerde duran bir meyve suyu kutusuna tekme atan bir gencin kendi kendine söylenmesi nedeni ile mi olduğunun yoksa doğrudan polis memuruna hakaret edilmesi ile mi başladığının önemi yok.
Önemli olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün açıklamasıdır.
“……Bahçelievler’de polis Atasoy ile Cem İnci’nin tartışması sonucu münakaşanın ilerlemesiyle meydana gelen boğuşma sırasında polis memurunun silahının patlaması neticesinde İnci yaralanmış ve kaldırıldığı hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamamıştır”
Kısacık bir paragrafta ne çok saptama var değil mi?
Gazete haberlerine göre Vatan Caddesi sakinleri bize; Cem İnci ile polis memuru arasında bir boğuşma olduğunu anlatıyor.
Polis memurunun silahı bu boğuşma sırasında patlıyor…
Cem İnci’nin, yanına kimsenin yaklaştırılmaması, tedavisinin engelenmesi sözkonusu değil.
Müdahale edilmiş ancak kurtarılamamış bir yaralı…..
Şaşırtıcı değil; hakkında tutuklama kararı verilmiş bir sanığın sırtı sıvazlanarak tutukevine uğuğrlanmasını “arkadaş dayanışması” olarak niteleyen bir idarenin dizginlerinden boşanmış olması hiç şaşırtıcı değil…
Bilindiği gibi, hukukumuzda adli kolluğun amiri savcıdır.
Savcının hazırlık soruşturmasını kolluğa havale etmesi değil bir bütün olarak soruşturmanın savcının emir ve gözetiminde sürdürülmesidir.
Diğer bir söyleyişle, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün muhatabı hepimizden daha çok savcılık makamıdır.
Hazırlık soruşmasının ikinci gününde, olasılıkla daha dosyadaki teknik raporlar dahi tamamlanmamışken Vatan Caddesi sakinleri Cem İnci’nin hayatını kaybettiği olayın nasıl meydana geldiğini kesin bir dille ifade etmekle yetinmiyor, muhtemel ağırlaştırıcı unsurların nasıl “gerçekleşmediğini” arif olanlara anlatıyor…
Böyle bir açıklamanın Cumhuriyet Savcılarını kişisel olarak rahatsız etmesinin ya da etmemesinin bir önemi yok.
Tüm hukuk fakültesi mezunları aynada kendi suretlerine bakıyorlar.
Ya da bakmıyorlar…
Önemli olan bu kadar hukuk devleti, demokratikleşme kelamının edildiği bir memlekette lacivert giysili devlet memurlarının kendilerini bu denli dokunulmaz hissetmelerinde ve bu hislerini hissettirmelerindedir.
Hukuk devleti, yurttaşına değil kendi zor kullanma tekelini elinde bulunduran görevlilerine karşı göstermelidir kudretini ve daha da önemlisi adaletini…
Hukuk fakültesi mezunlarının bildiği ve sevdiği bir hikayenin son tümcesidir: “Berlin’de yargıçlar var!” Bakırköy’de otoyolun yanında haşmetli bir bina var.
Orada savcılar var mı?(CA/EZÖ)