Dün ne çok evde helva kavrulmuştur kim bilir, duasına Berkin’in adı, harcına gözyaşı akıtılan. Berkin için, annesi, babası, ablaları ve sevenleri için ben helva yerine ekmek yaptım. Her birinin canına değsin, ruhları hafiflesin, Berkin huzur bulsun, geride bıraktıkları ise hayat enerjilerini, sevgilerini, umutlarını kaybetmesinler diye dua ederek…
Yemek yapmak bana hep çok iyi geldi ama ekmek yapmanın yeri hep ayrı oldu. Ekmek sanki hayatın özüydü. Her bir ekmek bir mucize, bir doğum. Ekmek yapmak da hayatın doğum anına tanıklık.
Dün ekmeğim doğumla birlikte ölüme tanıklık etti, Berkin’in fırından alamadığı ekmeğin kardeşi oldu, beş saat süren cenaze yürüyüşü boyunca bana eşlik etti – Berkin’in mezarlıktan yeni gelmiş anne ve ablalarının çığlıkları kulaklarımda Okmeydanı Cemevi’ne bırakana kadar. Oysa o ekmeğin yeri Berkin’in de oturacağı bir kahvaltı sofrasıydı.
Ekmek ve ölüm nasıl bir araya gelemiyorsa, çocuk ve ölüm de gelemiyor. Gelmemesi gerekiyor. Çocuklar ebeveynlerinden erken bırakınca bu dünyayı, dünyanın dengesi bozuluyor.
Dün Berkin’in yürüyüşüne en az bir milyon can eşlik ettiyse bu yüzden. Bir çocuğun aramızdan alınmasının doğurduğu hüzün ve isyan, cezasız kalan bu suç karşısında yükselen adalet çığlıklarına karıştı dün. Yalnızca İstanbul’da değil, Türkiye’nin dört bir yanında… Aynen Hrant Dink için yapılan 8 kilometrelik sessiz yürüyüş gibi, dün de her bir kesimden gelen yüzbinler “Hepimiz Berkin’iz” dediler.
Bu toplum artık ölüm istemiyor, o çok açık! Hele ki çocukların ölümünü hiç!
Egemen Bağış’ın “tespitinin” aksine, ölümü değil yaşamı sevmenin, öldürmek değil yaşatmak istemenin göstergesi bu alışık olmadığımız buluşmalar. Bunun için herkes herkesle yan yana durmaya, kolkola girmeye hazır: feministi, LGBTİsi, heteroseksüeli, ülkücüsü, solcusu, Müslümanı, ateisti, Alevisi, Sünnisi, Ermenisi, Rumu, Yahudisi, Süryanisi, Lazı, Türkü, Kürdü, Zazası, Çerkezi, Gürcüsü, Boşnakı, tüm kimlikleri boşamış olanı, yaşlısı, genci…
İlk olarak Gezi’de görmüştük bu gökkuşağı varoluşun bizi taşıdığı yeri, ekmeği paylaşmanın, kendimizi özgürce ifade etmenin, dayanışmanın gücünü. Eşitlik ve özgürlüğün bir ikilem olmadığını, birlikte varolduklarında herkesin daha iyi, daha mutlu olduğu bir dünya kurabileceğimizi... Fırınların yerini AVM’lerin almadığı, ekmeğin, müziğin, hayatın, sevginin paylaşılabildiği bir dünya.
Dün milyonlar Berkin için yan yana, kolkolaydı. Berkin ve alamadığı ekmek bize hayatın özünü hatırlatıyordu, vazgeçmek istemediğimiz, yıkılmasına isyan ettiğimiz, kaybından derin bir hüzün duyduğumuz özünü. Artık o öz etrafında buluşmak isteyen, eşit ve özgür bir dünya düşleyen ne çok canla birlikte attığını biliyoruz kalbimizin. Daha büyük bir güç, daha gerçek bir umut var mı?
Keşke bu dünyayı hep birlikte hayal eder ve kurarken, Berkin, Ceylan, Uğur, Roboski’nin erken büyümüş ama yaş alamamış çocukları ve yıllar içinde kaybettiğimiz onca çocuk ve genç de yanımızda olabilseydi… (AGA/HK)