iç dengeyi yitirme hissine en iyi çarelerden belki de.
Frank Sinatra'dan "My way" (Benim Yolum) şarkısını dinlediniz mi hiç? Ölüm döşeğindeki yaşlı ve inatçı bir adamın hayatı boyunca yaptığı seçimleri nasıl bir sorumluluk ve manevi bütünlülük ile kabul ettiğini anlatır o lirik sözleri. Şu anda ben de kanser teşhisim öncesi hayatıma o gözlerle bakmaktayım: Birçok hata yaptım ve kendime yeterince iyi bakamadım. Ama kimseyi ya da hiçbir şeyi suçlamıyorum."Eski" hayatımdan ders alıp "yeni" hayatımı en güzel şekilde yaşamakla yükümlüyüm.
Tek tek hangi hataları yaptığımı anlatmama gerek var mı?
Aslına bakarsanız, İstanbul'da büyümüş, belki biraz dünya görmüş ama modern hayatın keşmekeşinden önünü görememiş binlerce gençten biriydim ben de. Aynı akranlarım gibi gerçek potansiyelimin ya farkına varamamış ya da üzerine gitmeye korkmuştum çoğu zaman. Bir oraya, bir buraya sürüklenen serseri bir mayın gibiydim -hatta fazlasıyla şanslı bir mayındım diyebilirim.
Ama çekirge amaçsız çok sıçradı ve en sonunda yolun ortasında kalakaldı. Bir yandan her istediğimi elde etmiş olmanın tatminsizliği, diğer yandan ise hala içimi kemiren o potansiyeli gerçekleştirememe duygusu arasında sıkışmıştım. Kanser teşhisim öncesi iki yıl yaşadığım Boston'da içim içimi işte böyle kemirip duruyordu.
Bana sorarsanız, genç insan kanserleri gerçekten bedensel nedenlerden kaynaklanmıyor. Belki de bu yüzdendir ki, 30 yaşın altında çok az akciğer, kolon, prostat, rahim kanseri gibi "yorgun yetişkin" vakasına rastlarsınız. Çünkü genç insan sürekli hayatını kurcaladığı beyninde, deli gibi akan kanında ve onu her daim kolup kollayan lenflerinde kanser çıkarıyor. Yani bizim kanserlerimiz gerçek anlamıyla "duygusal" biraz.
Bunun farkına varmam, kanser deneyimimden çıkardığım en önemli ders oldu: Artık yaşam enerjimi sorumsuzca dağıtıp gerçekten tutkulu olduğum şeylerin önüne geçmesine izin vermeyecektim.
Nedir bu ket vurduğum tutkularım? Elbette en başında yazmak ve yazdıklarımla insanların hayatlarını iyileştirmek geliyordu. İşte bu nedenle, hep bir yerinden tuttuğum ama hiçbir zaman hakkını vermediğim gazeteciliğe kesin adım attım.
Manevi olarak tatminim, diğer bütün alanlarda rahatlama getirdi bir bakıma. Yoğun kanser tedavisi gördüğüm geçtiğimiz sekiz ay boyunca eski hayatımı en iyi şekilde analiz ettim. Güç ve acizliklerimi kuyumcu terazisiyle tarttım. Kendimi gerçekten buldum belki, hem de Hindistan'a gitmeden.
Belki o kadar uzaklara gitmedim, ama Boston'da kazandığım iki alışkanlığı hiç aksatmadan devam ettirdim: Yoga ve meditasyon. Hatta beyin tümörümü "uyuttuğunu" düşündüğüm 11 dakikalık bir meditasyon bile uydurdum. Hayatımın sonuna kadar hergün uygulamaya karar verdim.
Ondan sonra her şey akmaya başladı: Tedavim olumlu sonuçlar verdi, kanserim hiçbir şekilde ilerlemedi. Bu arada ev ödevimi iyi yaptım, hep aktif oldum, iyi beslendim. (Bu son konuda anneme ne kadar minnet duysam azdır.) Bedenimin kanseri yenmek için neye ihtiyaç duyduğunu anlamış gibiydim.
Başka neler yaptım?
Hayatta öncelikler listesi oluşturdum, sıramı şaşmadım. Bana gerçekten ben olduğum için değer veren insanları yanımda tuttum, gerisine hoşçakal dedim. Olmayacak duaya "amin" dememeyi öğrendim, gerçekten tutkulu olmadığımı düşünmediğim hayalleri bir kenara ittim. Ve belki de en önemlisi, kafamı en küçük bir şeyin bile iki günden fazla kurcalamasına izin vermedim. Hemen karşı adım attım.
Bazılarınızı hayalkırıklığına uğratmış olabilirim, belki benden pratik çözümler bekliyordunuz kanserinize karşı. Ama bir düşünsenize, hangi konuştuğunuz kanser hastasının kanser gelişimi, tedavisi ya da aldığı ilaçlar tıpatıp sizinki ile aynı? Bu bakımdan kanser, dünyanın kişiye özel hastalığı.
Ben bu günlere anlattığım gibi geldim ve kanser denen "uzun ince bir yolda" aynı şekilde kararlılıkla yürümeye devam edeceğim. Gelecek herkes için belirsiz, benim için çok daha fazla belki de. Ama benim "yolum" budur ve tek diyebileceğim siz de kendinizinkini bulun. Mümkünse çok geç kalmadan. (BM/HK)
Not: Barış Mumyakmaz'ı twitter hesabı (@barismumyakmaz) ve blogu üzerinden takip edebilir, kanser tedavisi süreci hakkında soru sorabilirsiniz.
Fotoğraf: M. Ertan Kardeş
* Kemoterapi Günlüğü'nün önceki yazıları:
- Kanser Aritmetiği [27 Ağustos 2012]
- Sosyal Medyanın "Hasta"ları [28 Ağustos 2012]
- Kanser Psikolojisinin P'si [29 Ağustos 2012
- "Kanserle Dans"a Hazır mısın? [30 Ağustos 2012]
- Benim Yolum (31 Ağustos 2012)