İnsanlara, özellikle benimle çok farklı kulvarlarda olanlara ne iş yaptığımı anlatmam zor oluyor. Gerçi yakın zamanda netleşen “yazı işleri müdürü” unvanı yüzünden işim biraz daha kolaylaştı, ama sektör olarak “video oyunları” dediğimde hâlâ belirli bir zihin yaşının üstündeki insanların kaş kaldırarak beni süzmelerinden kurtulamıyorum. Evet, ben şu ülkede hepi topu iki tane olan video oyunları ve alternatif kültür süreli yayınından birinin (Oyungezer) yazı işleri müdürüyüm. Aslında şu anda size bunları anlatmaktan da çok rahatsızım, çünkü kariyerin ya da insan etiketlemenin yanlış olduğuna inananlardanım. Ama ne yapayım, toplum “Sen kimsin ki?” sorusunu bu kadar çok severken onun kurallarına göre oynamak zorunda kalıyor insan.
Bir Minecraft 19,95 Euro…
Bağımsız İletişim Ağı’nda beş senedir irili ufaklı şeyler karalıyor olsam da, kendi konumu kapsayan yazılarım çok da eski sayılmaz. Gerçi kimi kandırıyorum, video oyunlarına dair algıyı değiştirmek için çırpındığım günlerde yazdığım bir yazı bundan üç sene öncesine tekabül ediyor. Peki bu üç senede olumlu en ufak bir değişiklik oldu mu? O yazı, özellikle kendisini “bilinçli” addeden ebeveynlerin hayatlarında irili ufaklı bir şeyi değiştirdi mi? Bana sorarsanız tabii ki hayır.
Hatırlarım, 2012 yılının Temmuz ayında İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin bir öğrenci konferansı vardı: Sanat ve Kültür Yönetimi Lisansüstü Öğrenci Konferansı. Hatta orada ben de konuşmacıydım, bir zamanlar peşinden koştuğum tezimi anlatmıştım. O gün akademik seviyeleri göklerde olan insanların modern dünyanın marka ve alışkanlıkları karşısında nasıl da arkaik olduklarını gördüğüm, yüksek lisanstan soğuduğum gündü. 1977’de Star Wars’un, ana eser ve yan ürün marka konseptini yıkıp nasıl da bir ürün bulutu yarattığını Türkiye’de (ve araştırdığım kadarıyla dünyada) bir yerde ilk kez anlatmaya çalışmış, bahsi geçen yüksek akademik unvanlara sahip birisinin “Benim çocuklarım evde Star Wars çizgi filmi izliyor, burada bahsi geçecek değerde değil bu” diye argüman sunacak kadar alçalmasına şahit olmuştum. Ben devasa çevrimiçi oyunlardaki (MMO) salgın engelleme sistemleri ve ABD’deki CDC’nin (Centers for Disease Control) bunu nasıl bir vaka olarak incelediğinden bahsederken orada yokmuşum gibi sözümü kesen profesörlere maruz kalmıştım.
Tüm bunları neden anlatıyorum peki? İstanbul Bilgi Üniversitesi’nin salonunda oturan o insanlar, eğer ki bu ülkenin crème de la crème akademik örneklemesiyse, ben üç yıl önce nasıl boşluğa bağırdıysam bugün de aynı şeyi yapacağım demektir. Çünkü ben işimi ne kadar iyi yaparsam yapayım (ki konu video oyunları oldu mu hiç de fena sayılmam) karşımdaki insanlar bambaşka perdede yaşadıkça orta noktayı bulamayacağız hiç. Ama neyse, buraya kadar okuyup yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluşan, bir noktadan yakalayıp hemfikir olanlarla biz devam edelim yolumuza, Minecraft’ın Türkiye’deki hikâyesine geçelim.
…Ama çocuksuz bir gece paha biçilmez
Her şey kötü niyetli bir insanın Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Doç. Dr. Ayşenurİslam’a bir soru sormasıyla başladı. Soru Minecraft hakkında: “Bu oyunda eşini öldürenlere puan veriliyor. Bu tür şiddet içerikli bilgisayar oyunlarıyla ilgili bir çalışmanız var mı?”
Soruyu soran kişinin kötü niyetli oluşu, Minecraft hakkında hiçbir bilgisi olmamasıyla ilişkili. Hakkında hiçbir şey bilmediği konuda atıp tutan insana söylenebilecek çok fazla şey var.
Ayşegül İslam da konuyla ilgileneceğini söyledi doğru bir şekilde. O durumda bir insan başka ne diyebilir ki, hele hakkında en ufak bir fikri olmadığı bir konuda (ki olmak zorunda da değil zaten). Eski Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın “Bulut Bilişim”i anlatışını hatırlıyor musunuz? Arada sırada hatırlamanız gerekli böyle şeyleri, sonuçta işinin ehli olması gereken, bizlerin seçimle yetkilendirdiği insanların konularında ne kadar iyi olduklarını hatırlamak gerekli. İşte Sayın İslam’ın kurduğu heyet de bu bilgi birikiminde olsa gerek, Minecraft’ın makus tarihi Türkiye’de gündeme oturmuş oldu.
Komiktir, Minecraft Türkiye’de bayağı popüler bir oyun aslında. Gerek resmi, gerekse korsan olarak oynayan büyük bir oyuncu kitlesi var. YouTube’da oyun yayınından para kazananların birçoğu yola ya Minecraft ile çıktı, ya da bu ölçekte devam ediyorlar (Hepsi değil tabii). Yani Minecraft, uzun zamandır oyun topluluğunun bir parçası. Ama hiç yuvalar yıkılmadı, hiç babalar bıçaklanmadı, hiç anneler dövülmedi, hiç ailenin genç kızı erkek erkânı tarafından tecavüze uğramadı, ya da krediler çekilmedi Minecraft yüzünden bugüne kadar.
Neyse efendim, rapor açıklandı. Kısa hali, Minecraft çocuklara zararlı ve yasaklanması gerekli. Bu sebeple de yasal işlem başlatılmalı.
Uzun halinde ise birkaç sebep var. Birlikte çalıştığım arkadaşım Enis Kirazoğlu’nun derlediği, kaynak olarak da HaberTürk’ü gösterdiği yazıdan alıntı olarak iliştiriyorum:
- Oyun yüzünden çocuklar hayvanlara eziyet edebilir. Çünkü hayvanların acı çekmediği şeklinde bir düşünce yapısı oluşturuyor oyun.
- Çocukların diğer oyuncularla oyun oynayabilmeleri gerçek dünyada arkadaş edinmelerini zorlaştırır.
- Birden çok kişiyle oyun oynayabilme durumunda çocuk tanımadığı kişilerle iletişime geçebilir; bu durum da sosyal riskler oluşturabilir.
- Oyun içerisinde ev, tarla vb. yapılar ortaya koyarak yaratıcılığın geliştiği düşünülse de bu yapıların yıkılmaması için diğer yaratıkların öldürülmesi gerekmektedir. Kısacası şiddete dayalı bir oyundur.
- Oyunun kredi kartıyla alınması çocukları ailelerinden izinsiz kredi kartı kullanmaya teşvik edebilir. Bu durum da çocukta izinsiz eşya alma davranışını genelleştirebilir.
Bu maddelerin her birini sönümleyecek cümlelerle kafa doldurmak istemiyorum. Ama genel olarak baktığınızda, bu maddelerin hepsi boş bir tuval gibi eğitimsiz, nereye çekerseniz uzayabilecek bir neferi etkileyecek şeyler. Yani bir çocuğa hayvanın canlı olup olmadığını bir oyun değil, doğru düzgün bir ebeveyn anlatabilir. Ya da tanımadığı insanlarla etkileşimi ne şekilde tutması gerektiğini yine rol modelinden öğrenir.
2012’de yazmış olduğum ve video oyunlarını biraz da olsa anlatma çabası güden yazımda şöyle bir çıkarım sunmuştum:
“…ve ebeveynlerin video oyunlarını ‘çocukları başına oturtup yalnız zaman geçirilecek birer oyalama aracı’ olarak gördükleri için toplum olarak bundan bihaberiz biz. Bu da uygunsuz yaş - video oyunu kombinasyonlarının kurulmasına sebep olmakta.”
Minecraft, 6+ bir oyun. Yani 6 yaş ve üstü bu oyunu oynayabilir. Ama ebeveynler çocuklarının ne yaptığıyla bu kadar az ilgilenip dizi karakterlerinin hayatıyla bu kadar içli dışlı oldukları zaman bir günah keçisinin olması lazım. Minecraft da bu konumda işte.
Çocukla arada vakit geçirmek iyidir ama…
Minecraft, Markus “Notch” Persson diye bir insanın eseri aslında. Tabii tek başına Mojang firmasını kurup oyunu da tek başına yapmadı. Ama yaklaşık yüzde 70’e yakın hissesine sahipti, 2014 sonunda da firmasını 2,4 milyar dolara Microsoft’a sattığında pastanın en büyük payını haliyle o aldı. Ama Mojang, Microsoft’un kanatları altında sıkı bir koruma altında. O nedenle firmadan konuya dair cevap da gecikmedi.
VentureBeat’in oyun kısmı GamesBeat Mojang’dan cevap almayı başarmış, ben de bunu kendi sitemizde derlemiştim zaten. Ama tüm bu şiddet atıflarına dair öyle güzel bir cevap var ki yazıda:
“Minecraft dünyası tehlikeli, çünkü geceleri korkutucu, cinsiyeti olmayan canavarlarla doluyor. Eğer ki insanlar bu derecede bir macerayı rahatsız edici buluyorlarsa, onları Yaratıcılık Modu’na (Creative Mode) ya da Barışçıl (Peaceful) seçeneğini açmaya davet ediyoruz. Bu iki seçenek de canavarların oyun dünyasına girmesini engelliyorlar.”
Evet, oyunda isterseniz maceraya atılır, diş ve tırnağınızla hammadde toplar, sonra da geceleri sizi koruyacak bir yer inşa edebilirsiniz; isterseniz de sınırsız malzeme ve anında üretim yapabileceğiniz Creative Mode’a girebilirsiniz. Eğer ilkini seçerseniz, orada da “Peaceful” seçeneğini seçerek kimseyi öldürmeden yaşayabilirsiniz. Bir şeyleri çözmek, seçim şansını anlayabilmek, farklı zevklere ve alışkanlıklara hitap edebilmek, çocuklarından iki gram sorumlu olmayı anlamlı bulan toplumlara ürün yapmak böyle bir şey işte!
…Geri kalan her şey için: Video oyunları
Ben bayağı olumsuz bir insan evladıyım. O nedenle bu yazıda ne sizlere Minecraft’ın nasıl ufuklar açacağından, nasıl engelli insanlara öğrenme yeteneğini geliştirmede destek sunacağından, otizmli bir çocuğa nasıl ses verdiğinden bahsetmeyeceğim. Çünkü bu gerçekten doğuştan âmâ bir insana renkleri tek tek anlatmaya benziyor. Hele ki sivil toplum örgütlerinin köreldiği, idare ve karar merci olan kişilerin kulaklarını tıkadığı, pasif agresif eylemciliğin bile sorgulanması gerektiği (ama kimsenin buna cesaret etmediği) bir zamanda.
O nedenle vaktimi kendi kariyer alanım bile olsa dalga geçerek, kara mizahtan ve iğnelemeden yardım alarak geçiriyorum. Video oyun dünyasına adım atmış insanların zaten bu yazıya ihtiyaçları yok. Onlar burada ne kadar saçma bir durumun yeşerdiğinin farkındalar. Video oyunlarına hiç dokunmamış, sadece önünden geçtikleri üç bilgisayar ekranıyla ya da ana haber bültenlerinin stok videolarıyla konudan haberdar olan insanlara bu deneyimi kelimelerle anlatmam imkânsız. Sinema eleştirmenliğinde ne kadar üstün olursa olsun uygulanan etkiye tepki veren bir yapıyı denemeden anlaması mümkün olmayan o kadar fazla insanla karşılaştım, deneyimi cebime koyup yoluma devam ettim ki.
Ama buradan çıkarılacak en temel şey, metnin ara başlıklarındakiler gibi onlarca çirkin şey şu anda bu ülkede olurken bu kadar farazi kalan, aslında hedefte bile durmaması gereken bir kategorinin bile yasakçı zihniyet ve faşizmden buram buram payını alıyor olduğudur.
Gerçekte yasaklara karşıysanız, her yasak aynı derecede kötü olmalıdır sizin için. İster sevişirken bağıran çiftleri susturma girişimi olsun, ister mor renkli alışveriş poşetleri olsun, ister sırta sürülen güneş kreminde saat yönünün tersi hareketler olsun (çok düşünmeyin, hepsini ben salladım). Aynı şekilde Minecraft’a yapılan bu cadı avı da aynı derecede acımasızdır işte. Eğer video oyunlarına dair bir sempatiyi oluşturmak sizin harcınız değilse, en azından yasaklara karşı eşit tepkiyi alın bu yazıdan. Çünkü bu yasaklama ihtimali yüzünden bile dünya basınına müthiş bir eğlence malzemesi olduk, sonuca ulaştığında da (“ulaşırsa” değil) dünyada Minecraft’ı yasaklayan tek ülke olarak tarihe geçeceğiz.
Ama eğer ki video oyunlarına sempati oluşturmaya açıksanız, Oyungezer ofisine buyurun gelin. Ya da bana mail atın. Bir şekilde anlatmaktan, göstermekten keyif duyacağımız bir konu çünkü. Son olarak, 2012’de yazdığım aynı cümlelerle bitirmek istiyorum izninizle:
“Eğilip de tavşan deliğinin ne kadar derin olduğunu görmeden önce birileri Alice'e orada neler olduğunu söyleseydi, o da gülüp geçerdi herhalde...
Bu konuda atıp tutmaya meraklı olanların da tavşan deliğine ufak bir bakış atmalarını öğütlemekten başka yapabileceğim hiçbir şey yok.” (SK/HK)