Cebeci Kampüsüne ilk kez gittiğimde sevinçten bastığım yeri görmüyordum. Üniversite tercih formuna sadece Siyasal Bilgiler Fakültesi, Basın Yayın Yüksek Okulunu (SBF BYYO) yazmış, sonraki on yedi satırı boş bırakmış ve istediğim okulu kazanmıştım.
Gazeteci olmak en büyük düşümdü ve benim gözümde gazetecilik, zenginlikleri eşit paylaşılmayan dünyada adalet her zaman yerini bulsun diye sadece gerçeklerin yazılıp çizildiği bir meslekti.
Benim diplomam çok kıymetli çünkü ben okula 20. yüzyılda başlayıp 21. yüzyılda bitirdim
İkinci sınıfa geçtiğimde, Çorum’dan Maraş’a dek tüm ülkeye 12 Eylül darbesinin gölgesi düşmüştü ve Kamboçya’dan Vietnam’dan İran’a çalkalanan devasa bir okyanustu dünya.
Öğrenci gençlik olarak “Ho Ho Hoşimin İki Üç Daha Fazla Vietnam Ernesto’ya Bin Selam” diye bağırıyorduk alanlarda, “Tek Yol Devrim” diye inletiyorduk sokakları.
Sonra bilindiği üzere ordu ülke yönetimine el koydu ve böylece o dönemde öğrenci olan birçok insan gibi benim de okulla arama 12 Eylül darbesi girdi.
Öldürülen arkadaşlarımızın acısı, gözaltılar, sokağa çıkma yasakları, yakılan kitaplar, vurulanlar, öldürülenler, kaybedilenler, işkenceler, cezaevleri, yokluklar derken ömrümüz, 80 öncesi ve 80 sonrası diye ikiye bölündü ve hayat benim kişisel hikayemi de herkesin hikayesi gibi unutulmak üzere zamanın insafına terk etti.
Bir senenin uzunluğuna denk düşen saniyeler, üst üste yığıldıkça bir saniyenin hızına eşitlenen yıllar geçti aradan…
Benim diplomam çok kıymetli çünkü ben onu 12 Eylül Faşizminin elinden zorla aldım.
İkinci kez öğrenciliğe başladığımda Okulun adı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi olarak değiştirilmişti. Öğretmenlerin çoğu benden yaşça küçük, alanlarındaki bilgi birikimlerince de büyüktüler.
Siyasal Düşünceler Ve Rejimlerden Medya Politikalarına, Medya Ve Etikten Televizyon Eleştirisine, İletişim Teknolojilerinden İletişim Hukuku Ve Fikri Haklara, Senaryodan Turizme pek çok konuyu akademik disiplin içinde yeniden çalıştım. Dersler, vizeler, finaller derken okulun Radyo Televizyon Ve Sinema bölümünden mezun oldum.
Elimden gelse, şimdi hayatta olmayan arkadaşlarımın okullarını da okuyup bitirmek isterdim, sırf öğrencilerin yaşama haklarını ellerinden alan faşizme inat olsun diye. Bu yüzden de ben diplomamı, yirmili yaşlarında yaşamdan koparılan arkadaşlarımın yerine de aldım.
Bütün bu yaşananlar geçen yüzyılın vicdanına gömülse de, o günlerden bu günlere yeni acılar eklendikçe yeryüzünün belleğine, vakitsiz ölümlerden yarılan yüreklerimiz iyileşmedi bir türlü.
Devlet gözetiminde dövüle dövüle öldürülen İlhan Erdost’la tutuşan yürek yangınımız hiç sönmedi; Engin Çeber’le, Ali İsmail Korkmaz’la ve daha nice genç fidanla kavrulup küle döndü yaşama sevincimiz.
Sokak ortasında vurulup kalan Taybet İnan’ın yaşamdan elini eteğini çekmesini yedi gün uzaktan seyretmek zorunda bırakılan çocuklarından; ölü bedeni anası tarafından üç gün buzlukta saklanan on yaşındaki Cemile’den ve daha nicelerinden dolayı insanlığımızdan utandırıldıkça biz, her yeni günü yüreğimiz ağzımızda karşıladık.
Şimdi ise, bir gece yarısı çıkarılan 679 sayılı kanun hükmünde kararname ile 631 akademisyeni daha okullarından, öğrencilerinden söküp alan ve onlardan geriye kalan o büyük boşluğu zifiri karanlıkla doldurmaya çalışan bir zihniyet kol geziyor ortalıkta.
Benim diplomam çok kıymetli çünkü ben onu barış yanlısı bilim insanlarından aldım.
Hepsi birbirinden kıymetli akademisyenlerin derslerinden yararlanarak, önerdikleri makaleleri ve kaynak kitapları okuyup anlayıp öğrenerek diploma almaya hak kazandım.
Onlar kürsülerine döndükleri zaman yüksek lisansa başlayıp, “insanlığı” daha iyi anlayıp daha çok sevebilmek için bilgi duvarımı karınca kararınca biraz daha yükseltmek istiyorum.
Kafamda onlarca soru işareti cirit atıyor bu yüzden. Gülseren Adaklı’nın Medya Politikaları dersine mi talip olsam, Sevilay Çelenk’in "Anlatı Türleri" dersini mi yoksa Tezcan Durna’nın "Medya ve Etik" dersini mi alsam?
TIKLAYIN - DOÇ. DR. SEVİLAY ÇELENK İHRAÇ EDİLME SÜRECİNİ ANLATTI
Yoksa karda kışta Ankara’nın soğuğuyla uğraşmamak için İzmir’de Nilgün Toker’in Felsefe Tarihi dersinde mi karar kılsam, Melek Göregenli’nin "Sosyal Psikoloji" ya da Zerrin Kurtoğlu’nun "Türk İslam Düşünce Tarihi" dersini mi düşünsem?
Ya da adlarını bu satırlara sığdıramadığım diğer bilim insanlarından birinin yol göstericiliği ile Dünya Barışı konusunda mı derinleşsem?
En iyisi onlar okullarına geri döndüklerinde karar vermek belki de.
Çünkü dönecekler.
Dönecekler ve barışın diliyle, bilimin ışığıyla öğrencilerini aydınlatmayı sürdürecekler. (Gİ/HK)