Benim Çocuğum filmi şimdiden yoğun bir tartışmayı başlatmış görünüyor. Yönetmenliğini Can Candan'ın yaptığı ve LİSTAG'ı (LGBTT Aileleri İstanbul Grubu) konu alan film, farklı bir çok bağlam üzerinden eleştiriyle karşı karşıya kaldı. Bu eleştirilere cevap vermek üzerinden olmasa bile, eleştirinin muhtevasının ne olmasına dair kısa bir yazı yazmayı elzem görüyorum.
"Benim çocuğum"
Benim Çocuğum, bir aile filmi. Üstelik, LGBTT bireylerin ailelerini ele aldığı halde !f'te "gökkuşağı" bölümünde değil de "ev" bölümünde gösterildi. Hatta, filmin afişinde "bir aile filmi" yazıyor. Temel eleştiri, filmin "aileyi merkeze alarak" aile kurumunu kutsadığı ve/ya "benim çocuğum" demeyen aileleri ötekileştirdiği üzerine odaklanıyor. Ek olarak, "benim çocuğum" tamlamasının ikili bir aidiyet kurduğu (hem benim diyerek sahiplenme, hem çocuğum diyerek bunu katmerleştirme) da söyleniyor. Bir de, filmin galasında salondan gelen itirazlardan biri, "aileye" ihtiyaç olmadığı üzerinden, filmin tamamen gereksiz olduğu düşüncesi.
Bu noktada, bir diskur olarak, filmin izlenmesi gerektiğini söylememiz gerekiyor. Filme dair filmi izlemeden yapılan eleştiri gerçekten bağlam dışı kalıyor. Bunun dışında ise, filmin "incelikli" bir izlenmesinin yapılması gerekiyor. Bundan kastım, filmin gerçekten neyi anlattığı ve ne şekilde anlattığını üzerine düşünümsel bir çaba harcamak.
Film, röportaj sahnesinin hazırlanması ile açılıyor. Daha en başında, bize bir film izlediğimizi hatırlatması, şu an yapılan tartışmayı değerlendirmemiz açısından bir kez daha önem kazanıyor. Benim Çocuğum'un bir film olması, onun ne üzerine bir film olduğu sorusunu sormamızı gerektiriyor. Benim Çocuğum, LİSTAG üzerine bir film olması açısından, zaten, aileyi odağına alıyor. Böylece, filme dair yöneltilen eleştirinin adresi/ekseni daha başından farklılaşmış oluyor.
"Bir belgesel ne yapabilir?"
Filmin bir aile filmi olması ya da aileyi merkezine alması üzerine yapılan eleştiri, özünde, LİSTAG'a yapılan bir eleştiridir. Çünkü Benim Çocuğum, bir film olarak LİSTAG'ı konu almaktadır. O halde, eleştirinin temelde odağı, aile kurumu üzerinden politika yapan ve bu ailenin bireyleri olarak daha geniş "LGBTT ailesine" katılan LİSTAG olmaktadır. İşin ilginç yanı, bu bağlamda LİSTAG'ı odağına alan bir eleştiriyle karşılaşmıyoruz. Sanki ne olduysa olmuş ve film LİSTAG'la özdeşleştirilerek bir eleştiri odağı haline gelmiştir.
Aslında Benim Çocuğum'un temelde yapmaya çalıştığı şeylerden biri burada anlam kazanıyor. Bir film olarak, bir toplumsal hareket belgeseli olarak Benim Çocuğum, angaje olduğu harekete belirli bir görünürlük kazandırmış durumda. Filmi izleyen ya da filmden haberdar olup da telefona sarılan, LİSTAG'ı arayan kişilerin gün geçtikçe artması bunun bir göstergesi. Elbette filme dair eleştirilerin de artması, filmin bu meseleyi görünür kılmada önemli bir fenomen haline gelmeye başladığını söylüyor bize. Benim eleştiri üzerinden okuduğum bu fenomen, aile kurumu tartışmaya açtığımızın, bu tartışmanın içinde olduğumuzun bir göstergesi olarak düşünülmelidir.
Bu açıdan, aile kurumunun tartışılması, filmin LİSTAG üzerinden yapmaya çalıştığı temel şeylerden biri olarak düşünülebilir. Lakin, ailenin kendisinin eleştirilmesi, filme dair aşırı yorum içermekte, eleştirinin odağını kaçırmaktadır. Tekrar etmek gerekirse, Benim Çocuğum filmi LİSTAG'ı konu almakta ve bu açıdan konu aldığı öznenin hakikatini kendi durduğu yerden anlatmaktadır. LİSTAG da bir aile örgütü olması açısından, filmin aileyi konu alan bir film olduğu gerçek bir olgu olarak kabul edilebilir.
"Acil bir film"
Filmin bu bağlamda angaje olduğu pozisyonu iyi incelemek gerekiyor. Kendi çocuğunu sırf heteroseksüellik dışı cinsel yönelim sahip olduğundan dolayı kaybeden bir annenin dış-sesi Benim Çocuğum. Bu bize filmin angajmanı açısından önemli bir ipucu sağlıyor. Bu memlekette LGBTT bireylerin yaşam hakkı yok. Aile, bağlamsız bir kurum olarak değil, aksine, beyaz-Türk-erkek-sunni-heteronormatif bir bağlam üzerinden bu ölümlerin önemli bir aktörü olarak kuruluyor. Bu açıdan "aile kurumu" demenin soyut ve orta-sınıf bir politik doğruculuktan çok farkı yok. Elbette, çekirdek burjuva ailenin bütün belaları ile birlikte burjuva toplumun önemli bir aktörü olduğunu söyleyerek, bu ailenin her farklı bağlamda nasıl kurulduğunu tartışmaya ihtiyacımız var.
Aileleri tarafından dışlanmanın, ötekileştirilmenin, baskıya ve şiddete uğramanın ve hatta öldürülmenin son derece reel olduğu bir toplumda, aile üzerine böyle farklı bir film yapılması, bu açıdan filmin temel angajmanlarından biri olarak düşünülmeli. "Bir kişinin dahi yaşamını kurtarma" çabası, filmin genel politikası olarak düşünülebilir. Elbette bu çabayı hümanist bir konumdan okumamak gerekir. Bu aciliyetin kendisi son derece politiktir ve birçok bağlama oturmaktadır ki, gerek LİSTAG gerekse de LGBTT hareket bu bağlamı fazlasıyla açığa çıkarmıştır.
"Queer ne ki?"
Ailenin yaşadığımız coğrafyada önemli bir konumu olduğu düşünüldüğünde, aileye dair "farklı" politik angajmanlar geliştirmenin "politik doğruculuk" dışında anlaşılmaya değer bir yanı var. Bir kere bu filmle görünür hale gelen şey, her şeyden önce "en azından dışarıda" daha büyük bir ailenin var olduğu. Bu, beğenelim ya da beğenmeyelim, birçok kişiye umut ve güven vermektedir ki bu bizim memlekette yaşayan milyonlarca insan için çok önemli iki eksik hissiyattır. Ayrıca, belki de aynı öneme sahip olarak, film "başka" bir aile imajını tartışmaya açarak, çok incelikli bir eleştiri geliştirmektedir. Benim çocuğum aile kurumuna "arkadan yaklaşır", "yamuk bakar". Görünüşte heteroseksüel aileleri konu almasına rağmen, bu ailelerin heteronormativiteye karşı mücadelelerini anlatması açısından queer bir çalışma olarak ifade edilebilir. Bu açıdan aynı zamanda memlekette queer'liği bir kimlik olarak kabul eden yaklaşımı da tartışmaya açmış olur.
Elbette ki filmin yaptığı önemli şeylerden biri, çok renkli ve farklılaşan LGBTT politikalarına bir şekilde (ki politik doğrucu değildir; bu açıdan orta sınıf aileleri konu alsa bile önerdiği polik pratik herkesi ilgilendirdiğinden başka bir sınıfsal konumu vardır; queerdir) angaje olmaktır. Filme dair getirilen temel eleştirilerden biri, filmin iki ana tercih kategorisini odağına alarak queerlik sınavını verememiş olması. Bu durum temelde film içinde geçen ve LİSTAGlıların psikolog grubu ile yaptığı seans üzerinden eleştirilmektedir. Halbuki bu durum da filme dair aşırı bir yorum olarak kabul edilmelidir. LİSTAG'ın yaptığı bir etkinliğin filmde temsil edilmesi, filmin bu etkinliğin bütün politik söylemini benimsediği olarak okunamaz.
Film, yalnızca bu tartışmayı göstermekte, eğer doğrudan yapılmış bir müdahale varsa, bu tartışmaya angaje olmaktadır. Lakin, filmde böylesi bir müdahalenin olduğunu düşünmüyorum. LİSTAG, doğrusu ve yanlışıyla, (ve elbette ki yönetmenin bakışı, gördüğü, çerçevesi, anlatmak istediği kadarıyla- yani objektif değil, öznel olarak) belgesel sinemanın imkanları dahilinde temsil edilmektedir. Filmden, bunun dışında bir aşırı yorum beklemek, filmin bütün angajmanına yapılmış bir haksızlık olarak düşünülebilir.
Filmin bu angajman üzerinden düşünüldüğünde, memleketin sosyal yaşamına kalıcı bir katkı sağlamak istediği söylenmelidir. Kalıcı, kurucu ve kurumsallaşabilen her türlü politik çabayı lanetleyen sekter anlayışların aksine, gerçek bir içeriğe sahip politik çabanın, elbette ki birçok yönden eleştirilebilir olmasının yanında, tekrardan düşünülmesi, Benim Çocuğum'un teorik düzeyde açabileceği temel tartışmalardan biri olarak düşünülmelidir. (UK/HK)