Uçan Süpürge 2018 yılı itibariyle Psikolojik Danışman Dr. Şule Çağlar’ın rehberliğinde “Kadın ve Benlik Saygısı: Benim Bedenim, Benim Dansım”gelişim ve dönüşüm atölye çalışması yapıyor. Atölye “değişimin öncelikle her kadının kendi iç dünyasının değiştirmesiyle başlayacağı,” düşüncesiyledoğmuş. Dr. Şule Çağlar kadınların kendilerine önem vermesi ve saygı duyması gerektiğini belirterek, bu çalışmada benlik saygısının arttırılmasının amaçladığını belirtiyor.
Uçan Süpürge çok yönlü çalışmalarıyla bilinen bir sivil toplum örgütü. Ve 22 yıldır hayatımızda. 1996 yılında kar amacı gütmeyen bir şirket olarak kurulmuş. Bugün vakıf olarak yoluna devam ediyor. Vakıf “kadınların güçlendiği, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayatın her alanında sağlandığı, herkes için adil bir dünyaya kavuşmak için değişim yaratmayı,” hedefliyor. Bu amaçla çeşitli illerdeki kadın örgütleriyle birlikte çalışılıyor. Üniversite öğrencileriyle toplumsal cinsiyet eğitimleri düzenleniyor. Kadın sorunları ve kadın kimliğini kültür-sanat aktivitelerinde, festivallerde, atölye çalışmalarında, konferans ve seminerlerde gündemde tutuluyor. Ayrıca Uluslararası Kadın Filmleri Festivalleriyle kadın kimliğinin güçlenmesi amaçlanıyor.
Bu minvalde düzenlenen ve dünyanın pek çok ülkesinde kadın ve benlik saygısı eğitimi veren Dr. Şule Çağlar’ın “Kadın ve Benlik Saygısı: Benim Bedenim, Benim Dansım” atölye çalışmasının tanıtım sloganı “Beden Asla Yalan Söylemez!” olmuş.
Dr. Şule Çağlar Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında, ABD’de “bilim uzmanlığı” derecesi aldıktan sonra Hacettepe Üniversitesi’nde aynı alanda doktorasını tamamlamış. Doktora sonrası çalışmalarını Londra Üniversitesi’nde “Kadın Hakları ve Feminist Psikoterapilerde” yapmış. Aynı zamanda Londra Kadın Terapi Merkezi’nde çalışmalarına devam ediyor. ODTÜ’de bir yıl ders verdikten sonra Bilkent Üniversitesi PDR Merkezi’nde yedi yıl psikolojik danışman olarak çalışmış. Daha sonra Birleşmiş Milletlere geçerek uzun yıllar Avrupa, Afrika ve Asya’da çeşitli projeler yürütmüş. Son üç yılda İstanbul, Hollanda ve İngiltere’de dans ve hareket terapisi ve İngiltere'de cinsel terapi programlarında yer almış.
Dr. Şule Çağlar kadınlar kalıplardan çıkmalı, bedenleriyle tanışmalı, onun sesini duymalı, dilini anlamalı ve kendi benlik değerlerini ‘nasıl göründükleri’ üzerinden değil, ‘kim oldukları’ üzerine kurmalı, diyor. Aslında hepimizin içine doğduğu toplumsal cinsiyet kimliğimizi(gender) sorgulayıp, bize öğretilen masallardan kurtulmamızı ve kendimiz olmamız gerektiğini öğütlüyor.
Kadın çalışmaları yapan herkes bilir ki; toplumsal cinsiyet rolleri, kadınlara fedakar, iyi niyetli, şefkatli ve destekleyici olmayı öğretirken, kendi istek ve ihtiyaçlarını dizginlemeyi ve gereksinimlerini ikinci plana atmayı da öğretir. Hep başkaları için mücadele ederken kendimiz olmayı unuturuz. Virginia Woolf’un meşhur metaforu kendimize ait bir odaya, bir hayata ve bir zamana sahip olamayız ve imkanımız olduğunda da çoğunlukla denemeyiz. Başkalarını mutlu etmek için duygularımızı bastırıp, isteklerimizi engelleriz. Yıllar sonra olduğundan daha yaşlı, daha mutsuz ve daha umutsuz olup, psikolojik sorunlarla boğuşan ve kendi sevmeyen insanlar haline dönüşürüz.
“Kadın ve Benlik Saygısı: Benim Bedenim, Benim Dansım,” atölye çalışması öncelikle kadınların bu algısını kırmak amacıyla düzenlenmiş. Ocak ayı itibariyle tekrarlanarak devam eden bu çalışmada hem yukarıda kısaca özetlenen genel bilgiler, istatistiki veriler ve yapılan araştırmalardan bahsediliyor, hem de her yaştan ve her sosyal sınıftan kadının benlik algısı konuşuluyor.
Örneğin Dünya Sağlık Örgütü verileri oldukça dikkat çekti. Raporda toplumsal cinsiyet rollerinin hem kadının hem de erkeğin ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediğinden bahsediliyor. İnsan sağlığını olumsuz yönde etkileyen bu öğreti, kadın ve erkeğin biyolojik cinsiyetleri dışında, toplumsal olarak nasıl kadın ve erkeğe dönüştürüldüğüyle ilgili bir mesele.
Çocukluktan itibaren “nazik, ince, yumuşak,” davranması ayıp sayılan erkek ile “cesur ve atılgan,” davranması yine ayıp sayılan kız çocuğu ergenlikten itibaren yaşadığı bastırılmıştık ve kıstırılmışlık duygusuyla çeşitli psikolojik sorunlarla karşılaşıyor. Kadınlarda depresyon, olumsuz benlik saygısı, kaygı ve endişe bozuklukları görülürken, erkeklerde kızgınlık, yüksek riskli davranışlar veya anti sosyal kişilik bozuklukları veya alkol/ilaç kullanımı gibi çeşitli bağımlılıkların ortaya çıktığı çokça tespit edilmiş.
Yine araştırmalar da, kadınların erkeğe göre benlik saygısının daha düşük olduğu, erken ergenlik döneminde neredeyse birbirine yakın olan benlik saygısı ve kendini olduğu gibi kabul etme duygusunun yetişkinliğe geçiş ve yetişkinlik döneminde çeşitli toplumsal baskı, kurallar, tabular, roller ve gelenekler nedeniyle kadınların aleyhine düşüş gösterdiği tespit ediliyor. Kadınlar zaman içerisinde kendinden daha fazla kuşkuya düşüyor, yeteneklerini, bilgi ve becerilerini önemsemez hale geliyor.
Atölye çalışmasında bu bilgilerin bize ne anlattığı özetlendi. Çalışma sürprizlerle doluydu. Bir günlük bir çalışma oldu. Gün sonunda yapılan değerlendirmelerde iki günlük bir çalışmanın daha faydalı olacağı yönünde bir kanı vardı.
Atölyede bir anlamıyla deneysel bir tiyatro grubu oluşturuluyor. Temel slogan “bedenimiz bize yalan söylemez.” Yıllarca katı kurallarla dizginlenen duyguların bedensel anlatımına, kendi benlik saygısının kadınların dış görünüşü, vücudunun şekli ya da dayatılan güzellik reçeteleri veya toplumun kadınlardan beklediği rol, sorumluluk, güç, statü ve davranış kalıplarıyla değil, kim oldukları üzerinden inşa edilmesinin gerekliliği vurgulanıyor.
Katılımcılar anlatmak istediği şeyi isterlerse kendi bedenlerini kullanarak anlatabiliyor. Kimi zaman drama, kimi zaman pantomim veya dans eşliğinde toplumsal cinsiyet algıları sergileniyor. Kadınların kendi beceri ve başarılarını anlatırken utanıp, sıkılmaları yerine, benimde başarılı olduğum/olacağım alanlar var iç görüsünün kazanması hedefleniyor. Dr. Şule Çağlar’ın deyimiyle, kadınlar “içimizdeki cevherin mücevhere dönüşmesi” için cesaretlendiriliyor. (PT/HK)