Ben gidersem ruhum sen kal bianet’te. Sırlarımı ama sakın aşikâr etme. Geç otur istediğin bir köşeye ve duy en küçük sesleri, gör en sessiz gülüşleri, yakala her sevinci, tanış yabancı olduklarınla ve yaşa her acıyı, öfkeyi, isyanı…
Twitter’da akıp giden anlık tweetler gibi hızla akıp geçiyor zaman ve illa ki hâkim oluyor insana yapıp etmediği her şeyle birlikte gelen bir yarım kalmışlık ve tam olmamışlık hissiyatı. Bunu şimdi söylüyorum çünkü bianet’te staj günlerim doluyor.
“Cumartesi Anneleri”nin haberini yaptığımda bunu twitter’da paylaşırken “bir bianet stajyerinin olmazsa olmaz iki görevinden biri tamamlandı, ikincisini ise eski stajyerler anladı” demiştim. İşte şimdi tam da o noktadayım. “Staj yazımı” yazıyorum.
bianet’le yollarımız çok öncesinden kesişmişti zaten. Benim öğrenciliğim kendi deyimimle “geç dönem öğrenciliği” olduğu için stajyerliğim de öyle bilinmeyene doğru atılmış bir adım olmadı. Son 10 yıldır ne zaman bir yazı yazmak istesem ve araştırma yapmak için bilgisayarın başına geçsem hep bianet haberleri çıktı karşıma.
Bu özellikle kentsel dönüşüm, çevre, sağlık, kadın ve çocuklarla ilgili haberlerde tekrar etti. Böylece bianet benim için içimdekini kaleme dökerken fark etmeden ortaklaştığım bir yol arkadaşı oluvermişti zaten.
Özellikle sezginin güçlü bir anlatımla bilgiye dönüştüğü bu yönüyle benim için özel, okuyucu içinse vurucu olan yazılarda bu böyle oldu. Bu bianet’in güçlü olan yanı. Haber ete kemiğe bürünmekle kalmıyor, nefes alıp veriyor, insandan kopmuyor bianet’te.
Bu tanışıklık daha üniversite yıllarım başlamadan önceydi. “Habercinin El Kitabı” dizisinden birkaç kitap okumuştum ve bunlar kaynak kitap olarak kitaplığımdaki yerlerini almıştı.
Ama aslında doğruyu söylemek gerekirse daha çok işin sayfa tasarımı kısmıyla ilgileniyordum ve bununla ilgili okumalar yaparken elime geçmişti bu kitaplar da.
“Medya ve Toplum” özel ilgimi çekmişti. Üniversite yıllarım başladığındaysa ne güzel bir tesadüf ve ne sevindirici bir tercihtir ki hocalarımızdan biri BİA kitaplarından “Medya ve Toplum” başlıklı bölümü kendi anlatacağı “Basın Yayın Tarihi” adlı ders için çerçeve metin olarak biz öğrencilere sundu.
Ve gerçekten dönem boyunca aldığımız sekiz ders içinde işlenen en verimli ders oldu. Öyle ki bu ders sonunda 70 kişilik sınıftan “gazeteci olmak istiyorum” diyen birkaç cılız ses ancak çıkabildi.
Ta en başından beri devlet ve sermaye güdümünde var olmaya çalışan bir basın korkutmuştu geleceğin yeni iletişimcilerini.
Benim için ise üniversite yeniden bir seçenek olarak belirdiğinde önümde, grafik bölümünü hedefleyerek girdim sürece; ama gariptir, ilginçtir, makûs talihtir, artık ne olduğunu ben de bilmiyorum, hayat beni illa kendi istediği yöne doğru çekiyor.
Önce okul dergisinin sayfa tasarımını yapmak için girdiğim Medya Atölyesi’nde yazı işleri ekibinin içinde buldum kendimi. Şimdi de ayaklarım beni bile isteye bianet’e getirdi işte. Twitter hesabımda gazetelerden ve gazetecilerden bol başka bir şey yok.
Bugün akademide, bilimsel araştırmalarda, haber almada, haber vermede, uluslararası örgütlerin yayınladığı raporlarda ilk başvuru kaynaklarından biri olarak bianet çıkıyorsa karşınıza, burada yaratılmış kullanım değeri çok güçlü olan emek birikimi var demektir.
İşte bir ay gibi kısa bir zaman dilimi içinde bu değer birikiminin bir parçası olabildiysem ne mutlu bana. “Habere kuş kondurursan…” diye başlayıp “Haberde yorum olmaz; haberleri 3000 vuruş yapıyoruz, seninki 6000 vuruş olmuş, ancak 4500’e indirebildim; haberde edilgen dil kullanmıyoruz; ticari reklama kapı açan tanıtımlar yapmıyoruz; eline sağlık; herkes yazar olmak istiyor, haberci olmak isteyen yok” diye devam eden bir dünya ses, söz, bakış toplandı bia’da kalan ruhumda.
Bu süreçte bianet’te Gezi direnişinin bitmeyen kavgasıyla muhabirlerin kıyafetlerinin de nasıl değiştiğine tanık olduk. Artık muhabirler de işlerini yapabilmek için tıpkı direnişçiler gibi gaz maskesi, baret takmak ve yanlarında solüsyon bulundurmak zorunda.
Gezi Parkı şarkılarından en eğlenceli olanı “Çapulcu musun vay vay” en sıkıntılı anların ilacı olabiliyor bazen. Gezi Parkı’na saldırının başladığı günden bu yana bir aydan fazla zaman geçtiği halde hala can kayıplarının verilmesi ve bunların haberlerini yapmak zorunda kalmak ise boğazları düğümlemeye devam ediyor.
Zâr olsam da kaybolsam bir sevdada, istemem benim gibi acı çekmesin bianet ruhum diyor, hep yakınlarda bir yerde olacağımı bilin istiyorum… (ÇT)