Sevgili oğlum Arik, bir Filistinli tarafından öldürüldü. Güvenlik kuvvetleri onun katilinin nerede olduğu hakkında istihbarat edinmiş olurlar da, o katilin yanında yöresinde masum çocuklar ve başka Filistinli siviller olduğu ortaya çıkarsa - güvenlik kuvvetleri bu katilin başka cinayet saldırıları planladığını biliyor olsalar bile, hatta masum İsrail sivillerinin ölümüyle sonuçlanacak bir terör saldırısını durdurma şansına ancak böylelikle sahip olsalar bile, eğer güvenlik kuvvetleri bu durdurmayı ancak masum Filistinlileri vurma pahasına yapabilecek durumdaysalar, o zaman ben gene de intikam peşinde koşmamalarını söylerdim onlara.
Masum sivillerin ölmesindense, oğlumun katilini öldürmek için tetiği çekecek, bombayı fırlatan düğmeye basacak parmağın titreyip duraksamasını isterdim. Derdim ki güvenlik kuvvetlerine: Caniyi öldürmeyin. Getirin onu, bir İsrail mahkemesinin önüne çıkartın. Siz mahkeme değilsiniz, derdim onlara. Sizin tek hedefiniz öç almak olmamalı; masum sivillere zarar gelmesini önlemek olmalı tek hedefiniz.
Ahlâk, akla kara değildir; apaktır ahlâk. Ahlâk, intikamcılıktan ve alelacele verilmiş hükümlerden âri olmalıdır. Bir karar verilmeden önce, onun çok sıkı etik ölçütlere uyup uymadığını görmek üzere her hareket büyük bir dikkatle tartılmalıdır. Ahlâkımız, her bir askerin ve her bir siyasetçinin insafına kalmış, incecik bir ipliğin ucunda sallanmaktadır.
İsrailli ya da Filistinli masum kadınlarla çocukları öldürmek ahlâksızlıktır. Başka bir ulusu denetim altında tutmak ve bu ulusun insancıllığını yitirmesine yol açmak ahlâksızlıktır. Masum Filistinlileri öldüren bombaları atmak açıkça ahlâka aykırıdır. Olaya karışmayan masum insanlardan öç almaksa apaçık ahlâksızlıktır.
Öte yandan, herhangi bir insanın ölümünü engellemek, en yüksek ahlâklılıktır. Fakat, engelleme başka insanların boşu boşuna ölmesine yol açıyorsa, böyle bir engellemenin ahlâki (etik) temeli ortadan kalkar. Bu çizgiyi çekemeyen bir ulus, sonunda kendi halkına karşı ahlâk dışı önlemler uygulamaya mahkûmdur. Aklıma gelen şeylerin en kötüsü, şimdiye kadar olup bitenlerle değil, günün birinde mutlaka olacağından emin olduğum şeylerle ilgili. Ve, bunlar olacak. Olacak, çünkü siyasi ve askerî liderlerimiz, "özür dileriz" demelerine yetecek temel dürüstlükten bile yoksunlar. Biz, ahlâkî bakışımızı, intihar bombacıları ortaya çıkmadan çok önce yitirmiştik. Kırılma noktası, bizim bir başka ulusu denetim altına aldığımız anda ortaya çıkmıştı.
Oğlum Arik, doğru dürüst, yerleşik bir bir hayat sürme şansına sahip olduğu bir demokrasinin içinde açmıştı gözlerini. Arik'in katili ise korkunç bir işgalin, etik bir kargaşanın ortalık yerinde doğdu. Benim oğlum, onun bulunduğu yerde doğmuş olsaydı, aynı canilikleri yapma durumunda kalabilirdi. Filistinlilerin gündelik hayatlarının bir parçası olan o siyasi ve ahlâki kargaşanın ortasında doğmuş olsaydım, hiç şüphesiz ben de işgalcileri öldürmek ve incitmek için var gücümle çalışırdım; ve böyle yapmadığım takdirde, özgür bir insan olarak kendi özüme ihanet etmiş olurdum. Kendilerini doğruluk timsali olarak gören ve bu yüzden de ağızlarını her açışta acımasız Filistinli canilerden bahseden bütün o insanların aynaya şöyle bir iyice bakmaları ve kendileri işgal altında yaşıyor olsalardı acaba ne yaparlardı diye sormaları gerek. Ben sadece kendim adına konuşabilirim. Ve ben, Yitzhak Frankenthal, diyorum ki, o şartlarda ben de hiç şüphesiz bir özgürlük savaşçısı olur, karşı taraftan elimden geldiğince çok sayıda insanı öldürürdüm. Filistinlileri bizimle amansızca savaşmaya iten de bu soysuz riyadır işte: En yüksek askerî etik standartlara sahip olmakla böbürlenen aynı silâhlı kuvvetlerimizin masum çocukları katletmesine de izin veren o çifte standardımız. Bu ahlâk yoksunluğu, bizi mutlaka çürütecektir.
Oğlum Arik, işgale karşı mücadelelerinin ahlâki temeline inanan Filistin savaşçıları tarafından öldürülen bir askerdi. Oğlum Arik Yahudi olduğu için değil, başka bir ulusun topraklarını işgal eden ulusun parçası olduğu için öldürüldü. Bu kavramların kolay yutulur lokmalar olmadığını biliyorum, ama bunları yüksek sesle ve olanca açıklığıyla dile getirmek zorundayım; çünkü bunlar benim yüreğimden çıkıyor: Halkının gözünü kudret hırsı kör etmiş olduğu için oğlu yaşama şansını yitirmiş bir babanın yüreğinden.
Çok isterdim, ama oğlumun ölümünden Filistinlileri sorumlu tuttuğumu söyleyemem. Bu işin içinden kolayca çıkmak olurdu; ama, bu ölümün sorumlusu, biz İsraillileriz - Filistin'i işgal eden. Bu korkunç gerçeği gözönüne almayı reddeden her kimse işte o bizim mahvımıza yol açacaktır sonunda.
Filistinliler bizi buradan söküp atamazlar - varlığımızı uzun süredir kabul etmiş durumdalar. Filistinliler bizimle barış yapmaya hazır; onlarla barış yapmaya razı olmayan biziz. Onların üzerinde denetimimizi sürdürmek isteyen biziz; bölgedeki durumu tırmandıran ve kan dökülmesi döngüsünü besleyen biziz. Bunu söylerken keder içindeyim, ama olup bitenlerin suçlusu tamamen biziz.
Bunu söylerken, Filistinlilere suçsuzdur demek istemiyorum; hele İsrailli sivillere karşı girişilen saldırıları haklıdır diye bir şeyi asla düşünmüyorum. Sivillere karşı girişilmiş hiçbir saldırı bağışlanamaz. Ama, bir işgal gücü olarak, insan onur ve haysiyetini ayaklar altına alan biziz; Filistinlilerin özgürlüğünün üstünden dümdüz geçen biziz; bütün bir ulusu umutsuzluktan doğan çılgınca eylemlere iten de biziz. (BB)
* Çeviren: Ömer Madra
* Yitzhak Frankenthal, "Aileler Forumu" adlı sivil örgütün başkanıdır. Bu yazı, onun 27 Temmuz 2002 tarihinde Kudüs'te bir gösteri toplantısında yaptığı konuşmanın metinleştirilmiş halidir. Metin İngiltere'de yayımlanan Guardian gazetesinde 7 Ağustos 2002'de çıktı.
* Vurgular Bianet'e aittir.