Yaklaşık dört aydır belli aralıklarla Diyarbakır Sur ilçesinde uygulanan sokağa çıkma yasakları ilçe halkını Türkiye’nin bir kesimiyle kopuş noktasına getirdi.
İlçe üzerine uygulanan bu hukuksuz uygulamaların anayasal bir boyutu olmamakla beraber uluslararası sözleşmelerin de tanınmadığı görülüyor.
Devletin Diyarbakır Sur ilçesine yönelik başlatmış olduğu bu saldırı ve abluka, ilçede yaşayan insanların yaşam hakkı ihlallerini de beraberinde getirmiş olup evrensel insan hakları sözleşmelerine de aykırı hareket ettiği açıktır.
Biz insan hakları aktivistleri olarak Diyarbakır Sur ilçesinde var olan ablukayı kaldırmak ve Sur ilçesinde yaşayan insanların sesini duyurmak için daha farklı bir yöntem kullandık.
Sur ilçesini doğal bir set olarak çevreleyen surlar üzerine üzerinde Kürtçe Türkçe “aşiti /barış” yazılı bloklar oluşturduk ve ilçe halkından barışa dair dileklerini yazmalarını istedik.
Yazı bloğunu gören insanlar buraya gelip barışa dair temennilerini yazıp gidiyorlardı. Kimileri ise barış kelimesine karşı tahammülünün kalmadığını ve barışa dair hiçbir şey dilemek ve dinlemek istemediklerini belirtiyorlardı.
“Neyin barışı ve kiminle barış?” diyorlardı.
Evet, haklıydılar; neyin barışı ve kiminle barış? Üzerlerine ağır silahlarla yürüyen, evlerini, doğup büyüdükleri sokakları bombalayan, kültürel değerlerini yok etmeye çalışanlarla mı barışacaklardı?
Yaşanan bu uygulamalar karşısında onlardan barış talep etmek ve barış talebinde bulunmak anlamsız olabilir ama her şeye rağmen onları dinlemek ve taleplerine kulak asmak gerekir.
Bu uygulamalar karşısında hala barışta ısrar eden bir kesimin olması ise bizi sevindiren taraftı. İlerleyen saatlerde her şeyden uzak gözlerinde umut saçan iki çocuk geldi yanımıza.
“Abi burada ne yapıyorsunuz?”
“Barışa dair dileklerinizi yazmanız için bir blok oluşturduk.”
“Biz de yazabilir miyiz?”
“Tabii ki yazabilirsiniz.”
“Abi ben barış istiyem onu yazmak istiyorum. Yazabilir miyim?”
“Tabii neden olmasın yazabilirsin.”
Çocuk kalemi aldı ve kağıdın üzerine “Ben barış istiyem” yazıp bloğun üzerine yapıştırdı.
Sonra çocuk temkinli bir şekilde yanımıza yaklaşıp “Abi polis bana bir şey yapmaz değil mi” diye korkusunu belirtti.
“Hayır, neden polis sana bir şey yapsın ki; barış talebinde bulunmak senin en doğal hakkın” dedim. Çocuklar da yavaşça uzaklaşıp gittiler.
Aradan kısa bir zaman geçtikten sonra barış mesajlarını yazmak için başka çocuklar da geldi ve mesajlarını sıraladılar:
“İnadına barış”, “Analar ağlamasın”, “Barış/ Aşiti”, “Bir günümüz barış olsun”…
Evet bir günümüz barış olacak ama ne zaman?
Hala barış umuduyla sokaklarda gözlerinde barışı görebileceğimiz çocukların var olduğunu unutmayalım. Gelin bu çocukların barış taleplerini dillendirelim. Zaman geç değil. Duygusal kopuşların tam gerçekleşmediği bu günlerde hep beraber çocuklar için çocukların hayalleri için “Ben barış istiyem” diyelim. (AG/EKN)