"Kimse çok istediği için buralarda çalışmıyor, ekonomik sistemin acımasızlığı yüzünden buradayız"
"Burada sadece kapitalistler kâr ediyor, onlar da zaten fakirliği çoktan unutmuş vaziyetteler"
"Biz bu zenginliğe şahit oluyoruz fakat hiçbir zaman paylaşamıyoruz"
"Memleketimiz bize düzgün bir iş bulma yetisine sahip değil"
"Bir zamanlar buralar balık kaynardı, gemi atıkları suya karışmaya başladığından beri balıkçılık bitti"
"Açlıktan ölmeyecek şekilde, günlük ekmek parasına çalıştırılıyoruz"
"Bizim gibi eğitimsiz insanların ahlaklı bir iş bulmaktan başka hayali olamaz ki"
"Burada adelet yok ki, sadece zulüm"
"Birimiz şikâyet ettiğinde anında işinden oluyor"
"Çaresizlikten dolayı sabahtan akşama kadar ölümle burun burunayız"
"Burada aceleyle iş yaptırıldığı için tehlikeden başka bir şey yok, ama alternatifimiz de yok"
"İşçilerin haklarından mahrum edilmesi sona ermeli"
"Köyümüzü özlüyoruz fakat köye dönecek paramız bile yok"
"Dünya halimize gözünü kapatmayı tercih ediyor, çünkü adalet kör!"
Belucistan'daki Gadani gemi söküm tesislerindeki işçiler kendilerini ifade ederken kaderlerine çoktan teslim olmuşa benziyorlar.
Kadın sinemacı Hira Nabi'nin yönettiği All That Perishes At The End Of The Land (Memleketin Ucunda Perişan) adlı Pakistan yapımı, belgesel ile video sanatı arasında tatmin edici bir çizgide ilerlerken yorgun kahramanlarına geniş yer veriyor. Kendine has film dünya prömiyerini Danimarka CPH:DOX'ta yaptıktan sonra Kosova DokuFest'te, ABD Tasveer Güney Asya Film Festivalinde ve en son Sundance'te seyirciyle buluşmuştu.
İş cinayetleri şaşırtmıyor
Filmde heybetli gemilerin iri gövdeleri, kocaman çapaları, devasa zincirleri, muazzam pervaneleri layıkıyla görüntülenip seyirciye sanayinin sunabileceği en estetik ziyafetlerden biri sunuluyor.
Fakat yönetmen Nabi bunu, oralarda bazen birer karınca büyüklüğünde görüntülenen çalışanlarına haksızlık etmeden, en azından ifade etmek istediklerine eşit ağırlık vererek yapıyor.
Birbirinden estetik cüsseler, fazla parlak olmayan güneşin altında pastel renkler, soluklaşmış boyalar, gemilerin her yerini ele geçirmiş gibi görünen pas, söküm işinin ana unsuru durumundaki kaynak makinelerinden mütemadiyen fışkıran kıvılcım kümeleri...
Sığ suda karaya oturtulmuş heyula gibi gemilerde gayet ilkel ve ağır şartlarda emek veren işçiler patronlar için fevkalade geçici unsurlardır.
Ne de olsa ülkeyi zapt etmiş gibi görünen sefalette, bir işçi yaralandığında, sakatlandığında, öldüğünde veya işten ayrıldığında yerine yenisini bulmak hiç de zor değil.
Filmin ana karakteri durumundaki 1995 Kore yapımı Ocean Master tankeri filmde dile gelip hem kendi kaderini sorguluyor, hem de kader birliği ettiği işçilerinkini.
Denizleri, okyanusları aşmış, limandan limana uğramış, bitmez tükenmez rotalarda yıpranmış bitkin bir devin ta kendisidir o. Genelde gemilere atfedilen dişi kimliğe uygun olarak Şehrazat Alam tarafından seslendirilen gemi, sorulduğu anda muhatap aldıklarını fazlasıyla üzecek soruyu soruyor: "Başka yaşam biçimleri düşündünüz mü?"
Geminin hayatı sökümle belki bitmiştir, adeta yenilgiye uğramıştır, fakat işçilerin ciğerlerine sızmış asbest ile intikamı andıran bir şekilde yoluna devam edecek gibi görünmektedir.
Global ölçekte paralellikler
Hira Nabi'nin 30 dakikalık eseri tadında bırakılmış gibi kabul edilebilir, fakat böylesine estetik bir tavır ve siyasi bir içerikle daha uzun tutulabileceği de kesin.
Koca koca gemi parçalarının söküldükten sonra yüksekten büyük bir gümbürtüyle suya düşmesi veya koskoca adamların birer fare edasıyla, kumluğa oturtulmuş gemiye zincirinin üzerinden geçerek binmesi unutulmaz sekanslar arasında.
Bu arada herhangi bir kontratla işi garantiye alınmamış emekçilerin vaziyeti, gayet düşük ücretler karşılığında, herhangi bir iş güvenliği olmadan çalıştırılmaları, asbest gibi zehirli maddelere karşı korumasız oluşları, sanayinin yarattığı çevre kirliliği, sistemin acımasızlığı, devletin, işverenlerin çürümüşlüğü, uluslararası deniz ticaretinin kabul edilemez seviyelere ulaşan agresif boyutu; tüm bu unsurlar belgeselde ya bir şekilde ifade ediliyor, ya da hissettiriliyor.
Filme birbirinden enteresan, hareketli fotoğraflar silsilesi olarak da bakabiliriz, fakat seyircinin içinde kalan esas duygu, kölelik seviyesindeki çalışma şartlarını özümsemişe benzeyen, hayalleri ellerinden alınmış, çaresiz, ümitsiz işçilerin yenikliği.
Gezegenin başka noktalarında ve bilhassa Türkiye'de, gemi söküm alanlarında çalışanlarla aralarındaki benzerlik ne seviyededir acaba?
(MT/PT)