“Beni bütün depremlerden, hayaletlerden, kopan uzuvlardan ve olmayan ailelerden, kurutma makinelerinin sesinden ve motorlardan, yılanların merakından ve yabancı ıslak saçlardan, beni kemik rengi sedyelerden ve çıplak bedenlerin havalesinden koruyacak örtü üstüme yumuşacık bir iniş yaptı. Büyük bir mevzu değilmiş gibi yanağımdan hızlı bir makas aldın ve odadan çıktın. Aklımda seni adım adım fırına, sımsıcak ekmeklere yürüttüm.”
Evin bir mekân olarak kurulumu hem düz hem de metaforik anlamıyla pek çok tartışmanın ve yazının konusu. Özellikle feminist yazında önemli bir yeri var evin.
Evin kabulü ve reddi
Tuncay Birkan’ın “Sol: Evin Reddi” (Metis Yayınları) kitabı bu tartışmaya başka bir kapı da araladı. Birkan’ın bir metafor olarak ele aldığı evi, Birikim Dergisi’nde önce Zeynep Nur Ayanoğlu “Evin Reddinin Reddi” yazısıyla; sonrasında da “Evi Reddedip de mi Saklasak?” yazısıyla Aksu Bora sahiplendi. Ayanoğlu “solun evsizliği ve evrenselliği üzerinde ısrar eden” Birkan’a “Tezer Özlü gibi, ‘Burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi,’ dediğimiz zaman evsizliğimiz bizi zihinsel olarak özgürleştirmek yerine, bilakis hapsediyor. Evi şiirselleştirerek silah gibi kullananlara karşı, bu şiirselliği kabul etmek neden?” diyerek yanıt veriyordu. Bora ise kendi deyimiyle, düz anlamıyla evi düşünmeye çalıştığını söylüyor ve ekliyordu: “İster kaçmak isteyelim ister kalmak, eve daha dikkatle bakmalıyız. Bizi çağırıp durdukları o yere. Young ve başka feministler gibi, adlı adınca eve bakmak. Babanın hoyratlığından yılmış erkek evladın gördüğü şeyle kadının gördüğü farklıdır, tabii.”
Yukarıda bahsettiğim tartışma sola içkin bir tartışma olarak başlayıp, feminist bir bakış açısıyla açılıyordu. “Tavana Bak” kitabı da bence yine bu feminist bakış açısıyla ele alıyor evi. Yine ev ve evlerde yaşayan kadınlar, anneler, çocuklar, babalar; o evlerde konuşulan diller ve dilin imkânları üzerine bir kitap Tavana Bak.
Kitabın yazarı Firdevs Ev, şöyle bir işe girişiyor: Dört bölüme ayırdığı kitabında yer alan öyküler aracılığıyla bizi ev, özellikle de ilk evimiz üzerine düşünmeye sevk ediyor. İlk ev, yazları gidilen akraba evi, özellikle yazları o evlerden yükselen kızartma kokuları, serin bir ilkbahar gününün ürperten akşamı, nasıl o kadar fazla saat kalındığı anlaşılmayan tatlı uykular, odanın tavanına asılan uyku kokusu ve sahilden dönüşte yıkanan çamaşırlardan yayılan mis gibi yumuşatıcı kokusu. Yani yine ev, uzun uzun bakılan tavanlar ve hiç beklemediğiniz bir anda sizi yakalayan kokular.
Topluluk olmanın faciaları
Çoğalma, Eksilme, Denklik ve Döngü başlıklarıyla dört bölüme ayrılan kitapta Firdevs Ev’in kalemi, büyülü gerçekçi öğelerin ağırlığıyla oynuyor. Sevim Burak alıntısıyla başlayan ilk öykü “Tuzlu Su”, edebiyatın en çarpıcı hallerinden biriyle karşılıyor bizi. Aile içinde yaşanan ve aile içinde kalan acımasızlıklar belki de bu öykünün konusu. Çünkü kırılan kol ve büyük ihtimalle yenin içinde kalması üzerine bir öykü bu. Bu bölümde yer alan öyküler daha çok kadınlar, annelik deneyimi ve doğurma biçimlerinin farklılıkları üzerine demek hatalı olmayacaktır. Ve elbette kadınların ev içinde duyulmayan sesleri, dilin imkânlarının onlar için aslında bir imkân olmayışı üzerine.
“Eksilme”, yine evde; ama daha çok bireysel olarak kurduğumuz dünyalarda, yoksun olduklarımız ve kayıplarımız üzerinden ilerliyor. Örneğin “Odadaki Fil” öyküsü, aynı evde yaşayan iki kişinin iletişim araçlarının bolluğuna ve neredeyse yokluğuna dair.
Geçmiş, tekerrür ve acıma
“Denklik”te yazar farklı bir çabaya girişiyor ve metin üzerinde neler denenebileceğini ve biçimsel olarak neler yapılacağını göstermeye başlıyor; ancak kabul etmek gerekir ki kitabın havası da bir anda değişiyor. Doludizgin ilerleyen öykülerin şekli değişiyor ve bu bölüm sizi kısmen de olsa kitaptan uzaklaştırıyor. İsminden de anlaşılacağı üzere yazar bu bölümde bir nevi metin içinde denge kurmaya çalışıyor; ancak bu bölüm, meraklısını heyecanlandıracak bir bölüm olarak karşımıza çıkıyor.
“Döngü” ise yazarın yeniden kitabın ruhuna uygun bir şekilde kalemi eline aldığı ve başlangıçtan daha sert bir biçimde sizi silkelediği bir bölüm. Özellikle “Yetenekli İntiharcı” öyküsüyle, absürt addedilebilecek bir konudan alıp olabildiğince sert bir yere bırakıyor yazar sizi.
Güçlü, zekice kurgulanmış ve her haliyle toplumsal cinsiyetin etkilediği öyküler bunlar. Ve ne güzeldir ki tek bir anlatıcısı yok ve o anlatıcının da bazen cinsiyeti yok, bazen yaşı yok.
Firdevs Ev hakkında
Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler mezunu.
Yazdığı öykülerin yanı sıra kurucuları arasında yer aldığı Kırtıpil dergisi, bağımsız edebiyat topluluğu, Metin Deneyleri Alanı ve İngilizce ve Almanca’dan yaptığı kitap çevirileriyle edebiyat çalışmalarını sürdürüyor.
Şu anda bir kültür sanat kurumunda çalışıyor.
1990, İzmir doğumlu
Tavana Bak, Firdevs Ev, İthaki Yayınları, 2022, 137 sayfa.
(TY/AS)