Bir aydır istisnasız her gün, dinlediğim bir Ermeni Halk Şarkısı var: "Sareri Hovin Mernem / Dağlarının Rüzgârına Öleyim". Sanırım dinleyen birçok kişinin mutabık olacağı bir şey bu: "Ermeni Halk Müziği acıyı en sade, en vurucu şekilde insan ruhuna işleyen müziklerden " ve "Sareri Hovin Mernem" bunun en güzel örneklerinden biri.
İlk Lena Chamamyan'dan dinledim.(1) Suriyeli genç bir Ermeni… Sözleri hakkında en ufak bir fikrim yokken, kendimi bir çocuğa, Lena'yı o ruhu alıp götüren sesiyle karşımda bir serçe yavrusuna benzettim.
Hani yuvasından düşen ama uçmayı bilmeyen gagasının etrafı hala "sarı" olan "bebek serçeler" vardır. Onların kıyameti betimleyen çığlıkları… Çocukken evimizin toprak damının kamışları arasına, annelerinin yaptıkları o yuvalardan düşen "çocuk serçeleri" kış günü öylece seyre dalardım. Kendilerine yaklaştırmazlardı, küçücük gagalarıyla ısırırlardı. Hissettikleri o acıya ağıt yakar gibi bir halleri vardı. Onları alıp yuvalarına yerleştirmek isterdim. İsterdim ama hangi yuvaya? Onlarca yuva vardı. En sonunda annem "İçeri gir, annesi gelir alır şimdi onu" der, içeri alırdı beni. Saatler geçip de dışarıya çıktığımda "çocuk serçeyi" göremezdim. Annesi almıştır onu der, içeri geçerdim.
***
Lena Chamamyan "Dağlarının Rüzgârına Öleyim" şarkısında bir yıldır görmediği sevgilisine olan hasretini "onu gören gözlere kurban olarak" dile getirirken ben onu Suriye'den "buralara" seslenen ve yuvasını özleyen bir Ermeni'ye benzetiyordum. Sözlerini bilmeden o şarkıyı dinleyen çoğu kişinin de bu benzetmeye gideceğini seziyordum. Çünkü bütün ağıtlar "kaybetmekten" doğan bir acının ürünüdür. Ve Ermenilerin en büyük kaybı annelerinin kurduğu yuvalarıydı. Onları yuvalarından "tehcir" adlı bir rüzgâr kopardı.
Biz, Yaşar Kemal'in, İsmail Ağa'nın annesi vasıtasıyla bize ilettiği "Annesi İsmail Ağa'ya şöyle öğütler: 'Bir de senden dileğim, oğlum, o kasabaya gidersen, o Ermenilerden kalma evleri, tarlaları kabul etme. Sahibi kaçmış yuvada, öteki kuş barınamaz. Yuva bozanın yuvası olmaz. Zulüm tarlasında zulüm biter."(2) öğüdünü anlayamadan tehcirden sonra, "Ermeni mallarına" konmayı hak saydık.
Yakılan ağıtları duyamadık. Biz birbirimizin sevinçlerini kıskanan, acılarına gülen Anadolu halkları oluverdik başımızdan geçen her felaketle birlikte. Çocukluğumdan beri içimde, kulaklarımda yer edinen ağıtlarla büyüdüm. Anadolu halklarından Ermenilerin, Türklerin, Kürtlerin ağıtlarıyla...
Dağdan bir traktörün römorkuyla apar topar indirilen bir "cesedi", korka korka sahiplenip, bağrına basan bir abinin annesine sarılıp yaktığı "Bîngol sewitî bi mij dûman e / Megrî, megrî dayê megrî / Bîngol sewitî bi mij dûman e / Zeman xirab e, em têdane"(3) ağıtıyla…
Dedemin, babasının "Bize dokuz ermeni öldürenin yeri cennettir dediler, biz de öldürdük" itirafından sonra bir Ermeni'den öğrendiği ve sözlerini bilmediği "o ağıtla…"
Ölen oğlunun ardından ağlayan asker anasının, babasının, çocuğunun ağıtıyla…
Ben kendi adıma "çocuk serçelerden" beri ağıtlara doydum.
Ve çocuk serçelerden beridir, iki gün önce okuduğum bir haberle ilk defa bu kadar mutlu oldum.
"Ermeni Felaketinde" ağıtlara doyanlar için vicdan rahatlatıcı, "bu ayıbı" politik açıdan olmasa da insani açıdan anlaşılır kılabilecek bir kampanya başlatılıyor.
Gazeteci Ali Bayramoğlu, Profesör Baskın Oran, Profesör Ahmet İnsel ve Dr. Cengiz Aktar tarafından yılbaşında imzaya açılacak metin şu: "1915'te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı 'Büyük Felaket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum."
Yuvalarını bozduğumuz "çocuk serçelerden", Yaşar Kemal'i dinlemeden "yuvalarına konduğumuz" çocuk serçelerden en azından bir özrü esirgemeyelim. Bir yıl sürecek bu imza kampanyasına destek verelim.
Kim bilir?
Belki ilerde "insanlık" diye bir roman yazılır ve ilk cümlesi "Bir özürle başladı her şey…" olur.
Belki ilerde "insanlık" diye bir şarkı yazılır ve kulağa çalınan ilk sözü "Bir özürle başladı her şey…" olur.
Kim bilir?
Belki ilerde her şey, daha güzel, daha ağıtsız olur. (İÖ/TK)
* İskender Özatlı, ODTÜ Psikoloji 4. Sınıf
Notlar:
1. http://www.youtube.com/watch?v=y5hoOscF0kM / youtube'a doğrudan erişiminiz yoksa şarkıya "Lena Chamamyan - Sareri Hovin Mernem" anahtar sözcüklerini yazarak da ulaşabilirsiniz.
2. Kemal, Yaşar (2004). Yağmurcuk Kuşu, Kimsecik – 1, sayfa 95. Yapı Kredi Yayınları.
3. Bîngol sewitî (Bingöl yandı) ağıtı. Zeki adlı bir PKK'linin ölümünden sonra yakıldığı söylenir. Büyük Kürt şair, Ehmedi Xani'nin Mem û Zin adlı eserinin filme çekilmiş halinde, (ki bu filmde öldürülen Kürt aydın Musa Anter'in payı büyük) kına sahnesinde çok güzel söylenmiştir. Yazıda geçen kısmının Türkçesi: "Bingöl yandı, sis ve duman var / ağlama, ağlama anne ağlama / Bingöl yandı, sis ve duman var / İçinde yaşadığımız, zaman kötü."