24. Selanik Belgesel Festivali’nin açılışı 10 Mart Perşembe akşamı, Covid-19’a çare olabilecek aşı arayışlarına eğilen How to survive a pandemic adlı filmle gerçekleşecek. Dünya prömiyeri Selanik’te yapılacak filmin yönetmeni ABD’li David France sansasyonel filmlere imza atmış, araştırmacı-gazeteci tavrını belgesellerine mümkün olduğunca yansıtmış iddialı bir sinemacı.
Yaşamakta olduğumuz olağanüstü pandemi döneminde bilimsel eforların devasa boyutları bir yana, geliştirilmiş bilumum aşılara yönelik kuşkular, siyasi komplikasyonlar ve bilimin nasıl hedef alındığına dair çarpıcı sekanslar filmde ardı ardına patlatılıyor.
Festivalin yöneticileri kapanışı daha neşeli gibi görünen bir belgeselle yapmaya karar vermişler. Güney Afrika’da şarap tadımı hususunda uzmanlaşmış Zimbabweli bir grup erkeğe odaklanan Blind Ambition adlı filmin yönetmenleri Warwick Ross ile Rob Coe.
Gösterimi 20 Mart pazar akşamı gerçekleşecek filmde, aslında doğdukları coğrafyaya yabancı bir kültürle haşır neşir olmuş şarap tadıcıların kariyerlerinde nasıl muvaffak olduklarını görüyoruz. Ne de olsa mevzubahis piyasa beyaz insanların hâkimiyetindeki gayet cilalı ve küstah bir piyasa olabiliyor.
Memleketlerindeki sefalet yüzünden hayatlarını tehlikeye atarak göç etmek zorunda kalmış olan kahramanlarımız geride bırakmış oldukları ailelerini özlüyor ve uzaktan da olsa yoğun etkileşimlerini sürdürüyorlar.
Bölgede ucuz işgücüne sahip olabilmek için nesillerden beri alkolizmin kölesi haline getirilmiş insanların çabalarıyla üretilen, Türkiye piyasasında bile ulaşılabilir olmuş ucuz Güney Afrika malı şarapları bu vesileyle anmamak ne mümkün!
Festivalin posterinde bu seneki imza Kanellos Cob, etkinliğin tanıtım filmlerinin yaratıcısı Angeliki Aristomenopoulou.
24. Selanik Belgesel festivalinin ana teması “Gerçeklik sonrası”.
Ukrayna’nın Rusya tarafından işgali hususunda hızla tavır almış olan festivalin programcıları etkinliğe Ukrayna mevzulu üç belgesel eklemiş.
Selanik’te bu sene yarışan filmler üç ana başlık altında rakipleriyle boy ölçüşecek. Uluslararası yarışmanın yanı sıra yeni ve genç sinemacıların yarışacağı bölüm ve sinemanın kalıplarını mutlaka sorgulayanların maharetlerini dışa vurdukları filmlerin kıyaslanmasına heyecanla şahit olacağız.
Agora bölümü belgesel dünyasının profesyonellerine hususi film gösterimleriyle hizmet ederken birçok yan faaliyetle festivale her zamanki gibi büyük katkıda bulunacak.
Festivalin bu sene onurlandırdığı iki isim Latvia’dan 19 filmle karşımıza çıkacak Laila Pakalnina ve Finlandiya’dan 6 filmlik bir seçkiyle Virpi Suutari.
Selanik’te, tamamlanmak üzere olan bazı filmlere istikbaldeki başarılarını artırabilmeleri için her zamanki gibi destek sunulacak, yeni projelerin daha geniş imkânlarla geliştirilebilmesi için “doping” sağlanacak.
Festival gözdeleri
60 yaş üstü kadınların oluşturduğu dans grubu Calender girls filminde seyirci klişelerin nasıl yıkılabildiğini bir kez daha anlıyor. Köşelerine çekilip “yaşlanmayı” reddeden enerji dolu kadınlar yalnız kendilerini eğlendirmek ve formda tutmakla kalmıyor, hayır faaliyetlerine katılıyor, hayvan barınakları için para topluyor, yaşlılara yönelik bakım evlerinde neşe saçıyorlar. Yönetmen hanesinde Love Martinsen ile Maria Loohufvud adlarını gördüğümüz albenili filmin Türkiye’de de gösterilip ilham vermesi dileğiyle.
“Josephine Mutzenbacher, Viyanalı bir fahişenin hayat hikâyesi, kendi anlatımıyla” adlı kitap anonim olarak 1906’da yayımlanmış ve günümüze kadar gösterilen yoğun alaka sayesinde Mutzenbacher adlı belgesele mevzu olmuş.
Ruth Beckermann’ın zarafetle yönettiği gayet enteresan filmde 16-99 yaş arasındaki muhtelif erkekler emprovizasyon halinde mevzuya dahil olup zamanında skandallara sebep olmuş kitabın didik didik edilmesine aracılık ediyorlar.
Bazıları için pornografinin klasiklerinden biri sayılması gerekirken bazıları için sınırı aşan bir kitap olduğunu göz ardı etmemek şart. Kendine has bu nadide belgeseli izlerken seks hususundaki bakış açımızla da hesaplaşıyor, kameranın karşısına geçen erkekler gibi tabularımızı kurcalıyor, adeta bir keşif yolculuğuna çıkıyoruz…
Nelly & Nadine adlı film iki kadın arasındaki büyük bir aşka bizi usulca dahil ediyor. Magnus Gertten’in yönettiği belgeselin kahramanları bizi savaş dönemine, Nazi kamplarına, eşcinsel ilişkilerin açığa vurulamadığı karanlık maziye sürüklüyor. Nelly’nin torunu Sylvie aracılığıyla çok özel arşiv bilgilerine ulaşıyor, iki sevgili arasındaki derin duyguların muhtelif dışavurumlarına doyuyoruz.
Berlin film festivalinde Teddy ödülleri kapsamında jüri ödülüne layık görülmüş filmde siyah beyaz fotoğraflar, Süper 8 çekimler, ses kayıtları ve şiirsel bir tonda yazılmış günlük mühim yer tutuyor.
Filmde tarihçi Joan Schenkar’ın dediği gibi “Toplumsal olarak ifade edilmediği sürece hiçbir şey hakiki değildir” cümlesi, o zamanlar izdivaçlarını gizlice yaşamaya karar vermiş çiftin ve ailelerinin sığındığı zihniyetin özeti gibi. (MT/AS)