İtalya’nın komünistleri arasında ayrı bir yeri olan Vittorio Vidali Trieste’nin hemen yanındaki Muggia’da, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu hüküm sürerken doğmuş. Genç yaşta Trieste’deki sosyalist harekete katılmış olması, Vidali’nin hakkındaki belgeselin 31.Trieste Film Festivalindeki gösterimini daha da manalı bir hale getiriyor.
Vittorio Vidali’nin 20 yaşındayken İtalya Komünist Partisinin kurucuları arasında olduğu da varsayılıyor. Faşizmin babası Mussolini iktidara geldiğinde İtalya’dan kovulmuş ve dosyasında Bolşevik olarak anılmış. Vidali Moskova’ya taşındıktan sonra aşka fazla vakit ayırdığı için Sovyetler’de de kıyasıya eleştirilmiş. Romantik ilişkileri arasında Tina Modotti gibi önemli kadınlar da olmuş. Göçebe fotoğrafçı ve komünist aktivist Modotti’nin daha önce Diego Rivera ile yakınlığı da biliniyor.
Giampaolo Penco’nun yönettiği Vittorio Vidali - Io Non Sono Quello Che Fui (Vittorio Vidali - I Am Not the One I Was/Vittorio Vidali - Ben Bildiğiniz Ben Değilim) adlı belgesel 106 dakikalık doyurucu bir yapım.
Filmde Vidali hakkında negatif bir figür deyip tehlikeli olduğunu belirten, onu Stalin’in katillerinden biri olarak betimleyen de var, onun devrimci kimliğinin tartışılamayacak seviyede olduğunu da. Belgeselde Vittorio Vidali’ye dair fikrini belirtenler arasında İtalya’nın eski başbakanlarından Massimo D’Alema onu büyük bir mücadeleci ve tehlike karşısında gayet cesur bir kişi olarak nitelendiriyor. Vidali hakkında manipülatör deyimini kullanan da var. Togliatti’ye atfedilen bir cümlede ise: “Vidali için ateş etmek düşünmekten kolaydır!” deniyor.
Trieste’de başlayıp Meksika’ya varan, oradan İspanya’nın İç Savaşına kadar uzanan Vidali’nin sosyalist ve komünist mücadelesi ilgiyi kesinlikle hak ediyor.
Bu rüzgardan korkulur
Asırlar boyunca Trieste ve yakın coğrafyasını inletmiş bora artık daha ender ve daha zayıf esse de kentin sembollerinden biri olmayı sürdürüyor. Tam da bu yüzden Polonya’da zaman zaman dehşet estiren halny rüzgarı hakkındaki belgeselin Trieste’deki gösterimi epey ilgi çekecektir.
Michał Bielawski imzalı The Wind. A Documentary Thriller (Rüzgar. Bir Korku Belgeseli) adlı 75 dakikalık yapım bizi Polonya dağlarının önceden kestirilemeyen meteorolojik unsurlarından biri ile yakından tanıştırıyor.
İnsanın tabiat ile mücadelesine şahit olduğumuz gibi doğanın insan hayatı üzerindeki etkilerini de irdeliyoruz. Fakat bunu yaparken, klasik televizyon belgeseli seyrinden uzaklaşıp filmde tercih edilen korku filmlerine has dil sayesinde heyecan dolu bir tabiat macerasına adeta tüm duyularımızla dahil oluyoruz.
Azınlıktan olmak zor…
1913’te Trieste’de doğmuş meşhur yazar Boris Pahor, kentin Sloven azınlığından olup Faşistlerin baskısı altındaki azınlığın yaşamını ayrıntılarıyla aktardığı romanlarıyla tanınıyor. Pahor aynı zamanda Nazi kamplarında tutulup hayatta kalmış en yaşlı kişi olarak da kabul ediliyor.
Nekropolis adlı eseri, belgeselin adı olan Çok Fazla Şey Görmüş Adam (The Man Who Saw Too Much) betimlemesini layıkıyla aktarıyor. Jill Nicholls ve Alan Yentob imzalı 62 dakikalık yapım geçen sene Trieste’de vefat etmiş dostum Melita Richter’in bana tanıttığı çok değerli yazara saygı duruşunda bulunuyor.
Filmde ilerlemiş yaşına rağmen Pahor çocukluğundan ayrıntılarıyla bahsediyor, ayıca kentin utançlarla dolu tarihinden Slovenler’in Trieste’deki kültür merkezi Narodni Dom’un yakılışına tanıklığını aktarıyor. Yaşlı olduğu kadar bilge yazar Pahor, Faşizme ve Naziler’e karşı mücadele ve direnişini de bize anlatırken maziden ders alması gereken Avrupa’nın geleceğine dair ümidini de dile getiriyor.
Daha önce BBC’de gösterilmiş olan filmin, yıllar boyunca direnişini sürdürmüş ve ülkede tekrar yükselen milliyetçiliğe karşı yeni bir sınav vermekte olan, yazarın memleketi Trieste’de Sloven azınlık tarafından coşkuyla karşılanacağına eminim.
Sinema sinemacıya odaklanıyor
31.Trieste Film Festivalinde yer alan bir diğer ilginç belgesel sinemanın en mühim yaratıcılarından Andrey Tarkovski’nin İtalya yılları hakkında. 1983 yapımı Nostalgia(Nostalji) adlı filmin gösteriminden sonra yurt dışında bulunan Tarkovski’nin Sovyetler Birliğine dönmesi gerekmektedir. Fakat eleştirel konumu yüzünden memleketinde hayatının iyice zorlaşacağını tahmin eder ve Sovyetlerle ilişkisini en azından bir süreliğine bitirip gizli bir hayat sürdürmeye başlar.
Giuliano Fratini imzalı 89 dakikalık Il Dono (The Gift/Hediye) adlı belgesel ünlü yönetmenin İtalya’daki hayatının izini sürüyor ve onu tanımış olanların bakış açısına yer veriyor.
İtalya’da ürettiği ilk filmin prömiyeri, istikbale yönelik ümitleri, özgür yaratım süreçleri, siyasi destekçilerinin yarattığı hayal kırıklığı ve KGB tarafından ülkesine dönmeye mecbur edilme korkuları arasında, normalde tanınan Tarkovski’den farklı bir profille karşı karşıyayız. (MT/AS)