Belem-Davos hattındaki tartışmalar, devlet başkanlarının konuşmaları ve ekonomik krize karşı üretilen yanıtlarla devam ederken, Dünya Sosyal Forumu’na katılan sosyal hareketler, çalıştıkları konularda somut işbirliklerini geliştirip eylem planları yaptı. Antikapitalist söylem ve krize karşı mücadele vurgusu bu yıl öne çıktı.
Sosyal Forum, 1 Şubat’ta, farklı konularda çalışan 22 ağın düzenlediği asamble (meclis) toplantılarının ve bunların sonuç bildirgelerinin yayınlanmasının ardından sona erdi. Forum’daki konser alanında yapılan ve asamblelerin asamblesi olarak adlandırılan toplantıya binlerce kişi katıldı. Burada “su ağı” adına konuşan Tommaso Fattori, mart ayında İstanbul’da yapılacak Dünya Su Forumu’nu protesto edileceklerini ve resmi foruma karşı alternatif etkinlikler düzenleyeceklerini söyledi.
Kapitalizm artık medeniyeti geliştirmiyor
Dünya Sosyal Forumu uzun bir süredir çeşitli ağlar üzerinden örgütleniyor. Benzer konularda çalışan toplumsal hareketleri bir araya getiren bu ağlar, tanışma, deneyim paylaşımı, ortak stratejiler ve eylem planları geliştirme gibi çok önemli işlevler görüyor.
Sosyal forumda bu çerçevede faaliyet gösteren “Su Ağı”, Belem’de dört seminer gerçekleştirdi.
“Dünya Su Forumu Çerçevesinde Su Kaynaklarının Alternatif Yönetimi” isimli toplantıda, su forumuna karşı geçekleştirilecek etkinlikler ele alındı. Suyuma Dokunma Kampanyası’nın 20-22 Mart’ta Santralİstanbul’da düzenleyeceği Alternatif Su Forumu’na dönük katkı ve önerilerin alındığı toplantıda, Venezüella’dan konuşan Santiago Arcanada, karşı küreselleşme hareketinin ve su hareketlerinin bugüne kadar gerçekleştirdiği etkinlikleri ve Dünya Su Forumu’na karşı çıkılan noktaları aktardı. Dünya Su Forumu’nun düzenleyicisi ve dizayn edicisi olan Dünya Su Konseyi, ulusötesi su tekelleri tarafından kurulmuş özel bir yapı. Konsey bugüne kadar izlediği politikalarda, suyu piyasaya açmak için önemli girişimler yaptı.
“Küresel Düzeyde Su Hakkı: Gıda Krizinin, İklim Değişikliğinin ve Su Mücadelesinin Etkileri” başlıklı toplantıda ise, yokedilen ormanların, iklim değişikliğinin ve biyoçeşitliliğin uğradığı zararın susuzluk sorununa etkileri ele alındı. Ayrıca suya ulaşımın bir insan hakkı olarak kabul edilmesi, anayasalara konması gerektiği ifade edildi.
Toplantıda konuşan Fransa’nın eski First Lady’si Danielle Mitterand, Paris’te iki büyük su tekeli olan Veolia ve Suez şirketlerine devredilmiş olan su hizmetlerinin yeniden kamulaştırıldığını anlattı. “Bu durum hareketin önemli bir kazanımı ve suyun özelleştirilemeyeceğini gösteriyor.” diyen Mitterand, 2009’da yerel yönetimlerle yapılacak bir toplantıyla ‘kamu yönetimi’nin ilan edileceğini söyledi. Fransa’nın birçok bölgesinde su hizmetleri halen özel şirketlerin elinde bulunuyor.
Topraksız Köylüler Hareketi’nden (MST) gelen Jose Martin ise “Su bir medeniyet sorunu. Kapitalizm artık medeniyeti geliştirmiyor. Sosyal ve ekonomik barbarlığı geliştiren sistem, doğadan ve toplumdan yabancılaştı, gezegeni yok olma noktasına getirdi.” dedi. Brezilya’daki 300’den fazla hidroelektrik santrale kaşı mücadele ettiklerini belirten Martin, “Endüstriyel ormanlaşmaya karşıyız. Biyoyakıtlar, tohumların homojenize edilmesi ve okaliptus plantasyonlarının yol açtığı ‘yeşil çöller’ çevresel bir felakete yolaçıyor.” diyerek, toplumun çıkarlarının yok sayılmaması gerektiğini ifade etti.
Küresel Adalet Ekoloji Projesi isimli örgüt adına konuşan Anne Petermann, iklim değişikliğinin ve buna karşı uygulanan yanlış politikalarının su krizini nasıl tetiklediğini anlatırken, geliştirilmekte olan ikinci jenerasyon biyoyakıtların, gıda maddeleri kullanılmadığı için gıda krizine yol açmayacağını, ancak tam bir çevre felaketine yol açabileceğini söyledi. Geliştirilen bu biyoyakıtlar selüloz bazlı ve biyoyakıt endüstrisinde özellikle okaliptus ağaçları kullanılıyor. Okaliptus, çok su tüketen ve yaygınlaştırıldığında biyoçeşitliliği olumsuz anlamda etkileyebilen bir bitki.
Su Ağı’nın bir diğer toplantısı ise su yönetimi üzerine gerçekleşti. Latin Amerikalı katılımcılar suyun insan hakkı olarak anayasaya girmesinin yetmeyeceğini, herkese yeterli oranda suyun ulaştırılmasının garanti alınması gerektiğini söyledi. Su hakkının yanısıra su yönetiminin de demokratikleştirilmesi, örneğin, su yöneticilerinin yerel seçimlerde seçilmesi gibi çözümler toplantıda ifade edilenler arasındaydı.
Forumun son günü yapılan iklim değişikliği asamblesinde ise, 12 Aralık 2009’da yapılacak küresel eylem gününe çağrı yapılarak şöyle denildi:
Küresel iklim değişikliğine karşı sosyal hareketler 12 Aralık 2009’da tüm dünyada ve Kopengah’da büyük bir buşuşma gerçekleştirecekler. (EE/EÜ)“Kapitalizm öldürüyor. Yüzlerce yıldır kapitalizm kültürlerimizi yokediyor, emeğimizi sömürüyor, çevremizi zehirliyor. Şimdi, iklim krizi ile birlikte, Dünya yeter diyor, ya basta.
Sorunu yaratan insanlar bize çözümleri de olduğunu söylüyor: Buna karbon ticareti, temiz kömür ve yeşil kapitalizm gibi isimler veriyorlar. Fakat bunlar gerçek çözümler değil, para kazanmak için uydurulan ilüzyonlar.
Bu ilüzyonların ötesine geçme zamanıdır.
İklim krizine gerçek çözümler, dünyayı hep korumuş olanlardan, çevreyi ve yaşam koşullarını savunmak için hergün mücadele edenlerden gelecek. Bizim için, iklim adaleti ve sosyal adalet için yürütülen mücadele bir ve aynıdır. Bu mücadele, toprak ve tarım reformu, gıda ve enerji egemenliği için, kadınların ve işçilerin hakları içindir. Bu kavga eşitlik için, yerli halkalara adalet için, küresel güney halkaları için ve zenginliğin yeniden dağıtılması içindir.
Küresel elitin şekilsizleşen, piyasa temelli çıkarlarına karşı, iklim adaleti hareketi, ortak değerlerimizi yeniden talep edecek ve sosyal gerçekleri iklim değişikliğine karşı mücadelenin merkezine koyacaktır.
Herkesi – işçileri, çiftçileri, öğrencileri, gençleri, kadınları, yerel halkları ve güneyde ve kuzaydeki ilgili tüm insanları- gezegenimizin, toplumlarımızın ve kültürlerimizin geleceği için yürüttüğümüz bu ortak mücadeleye katılmaya çağırıyoruz."