İktidarın, seçilmişlere dönük saldırılarını kayyum politikası ile sürdürmeye çalıştığı bir dönemde son olarak Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine talimatla kayyım atandı. Söz konusu Kürtler ve onların iradesi olduğunda, devreye giren politikanın bu denli yoğunlaştırılmasının altında yatan nedenleri teker teker açmaya gerek yok ama özellikle üzerinde durulması gereken kısmına değinerek başlamakta fayda var.
Her ne kadar yukardan inme talimatla atanan kayyımın ilk icraatı belediye çalışanlarını işten çıkarmak olsa da asıl hedeflenenlerden birinin; en çok direnen, direnişleriyle bir dönemi örgütleyen ve bunda ısrarcı olan kadınlara yönelik olduğunu biliyoruz. Bunu geçmiş dönem kayyım atamaları sürecinden günümüze kadar çokça konuştuk, çokça tartıştık.
Siyasi alanın bu denli daraltılarak tekleştirildiği bir ortamda söz üreten, yerel yönetimlerde gerek renkleriyle, gerek dokunuşlarıyla gerekse de siyasi duruşlarıyla kentlerde kadın eksenli ve halkçı belediyecilik pratiği sergileyen bizlere, elbette tahammül etmelerini beklemek hata olur. Çünkü bu duruş, aynı zamanda eşit temsiliyetin güçlendirilmeye çalışıldığı siyasette, eşbaşkanlık sistemine karşı yürütülen kirli politikaya karşı da bir sahiplenmedir.
“Belediyelere kayyım atanmış, siz eşbaşkanlık diyorsunuz” diyenlere tam da 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olması nedeniyle şunu özellikle hatırlatmakta fayda var: Siyaseten de bir şiddet üreten, baskı mekanizması oluşturan kayyımın, “kırmızı çizgimiz”, “mor çizgimiz” dediğimiz eşbaşkanlığa yönelmesinin tesadüfi olmadığını her defasında dile getiriyoruz.
Kürt kadın hareketinin uzun yılları bulan mücadelesinin en somut kazanımlarından birini oluşturan bu modelin sadece belediyelerde değil, tüm örgütlü olduğumuz kurumlarda hayat bulmuş olmasından duyulan rahatsızlık, bugün kayyımın açtığımız kadın daire başkanlıklarına, müdürlüklerine, kurumlarına saldırısını beraberinde getiriyor. İşte bu yüzden örgütlü gücümüze yönelik yürütülen sistematik erkek-devlet aklına karşı bulunduğumuz tüm kentlerde, alanlarda bu sistemi sahiplenmek gerekiyor.
Eşbaşkanlığı sahiplenmek demek, kamusal alanda erkek işi diye görülen iş yaşamında emek sömürüsüne karşı çıkmak demek; eşbaşkanlığa sahip çıkmak demek, ailecilik ile, aşiretçilik ile baskılanarak yaratılmak istenen “makul kadın” olmayı reddetmek demek; cins kırıma evrilen kadın katliamlarına, kadına yönelik her türlü şiddete dur demek; yaşam alanları işgal edilerek ekolojik yıkıma uğratılan kadınların itirazı demek; eşbaşkanlığa sahip çıkmak demek, iradesi yok sayılan bir halkın güçlü ve onurlu direnişi demek…
Bu nedenledir ki Kürt kadınlarının yerel yönetimlerdeki pratiği, kentlerini daha güvenilir ve yaşanabilir kılmanın pratiğidir. Açtıkları kadın, genç ve çocuk kurumlarıyla yaşama ısrarla tutunmanın pratiğidir. Bu ısrarı gören aklın devreye koyduğu pratiğin adı ise kayyımdır…
Kayyım politikasındaki ısrarın bir diğer nedeni de ekonominin yokuş aşağı gittiği, hukukun işlevsiz kılındığı, toplumsal çürümenin sınır tanımaz bir hal aldığı ve tüm siyasi kanalların tıkanıklık göstermesi… Bunlara paralel iktidarın ayakta kalabilme çabası olarak gördüğü kayyım anlayışı, aynı zamanda tüm bu karanlık tabloyu gündemden düşürme çabasıdır. Bütün toplumu manipüle ederek siyaset ömrün uzatma çabasıdır. Elbette bizler bu anlayışı nasıl ki daha önce kabul etmediysek şimdi de kabul etmiyor, atanan kayyımı tanımıyoruz. Kentlerimiz de renklerimiz de kimliklerimiz de bizimdir…
İktidarın bir çare olarak gördüğü kayyım anlayışının aynı zamanda, Batman’da kadın kimliğine, Mardin’de kadın direngenliğine, halkların yüz yıllardır tüm renkleri, dilleri, kültürleri ve inançlarıyla birarada yaşama pratiğine, Halfeti’de ortak yönetim pratiğine tahammül edememesinden kaynaklandığını biliyoruz. Biliyoruz ve bu aklı teşhir ediyoruz.
Bu yüzdendir ki yıllardır iktidarın kadınlar ve çocuklara yönelik düzenlemelerle yeniden dizayn etmeye çalıştığı topluma inat, eşit ve özgür yaşamdaki ısrarımız bir o kadar güçlü. Bu nedenle; kentlerimize, belediyelerimize, kazanılmış haklarımıza, irademize sahip çıkmaya devam etmeli ve direnmeliyiz. Direneceğiz. Direnişimizi tam da 25 Kasım’a giderken “Jin, Jiyan, Azadi” felsefesi etrafında daha da büyütmeliyiz ve büyüteceğiz.
Ayrıca bu vesileyle Kürdistan başta olmak üzere bugün Ortadoğu’da ve dünyada direnen tüm kadınlara dayanışma duygularımı iletiyorum.
(DD/RT)