Bu yıl, Karaburun Bilim Kongresi’nin 18.’si 31 Ağustos-3 Eylül tarihleri arasında “faşizm” ana konusunda gerçekleştirildi. Kongre yoğunluğu nedeniyle, geçtiğimiz hafta ara vermek zorunda kalınan “Belediyelerde sağlık ve sağlık hizmeti” başlıklı yazı dizisine, bu yazıyla birlikte, bırakılan yerden devam edilecektir.
Bu yazı dizisinin ilkinde yer alan “neoliberal belediyecilik” ve “kent rantı” ilişkisine örnek bir vaka, geçtiğimiz günlerde medyada yer aldı. Öyle ki bu ilişki, İstanbul Boğazı’nın bir ilçe belediyesinin yetki ve sorumluluk alanında bulunan, “en kıymetli” yerlerinden birinde, Vaniköy’de görünür oldu. Dönemler farklı, partiler farklı ancak belediye, konu ve tutum ortak. Hatta, neredeyse birbirinin aynısı. Kent rantı üretmenin, belediye yönetiminin dindar, muhafazakâr parti ile sosyal demokrat parti arasında herhangi bir ayrım özelliği taşımadığı bir defa daha ortaya çıktı. Kötü; ancak, her açıdan önemli bir örnek.
Günümüzde, kent rantı üretiminde belediyenin konumlanışı, “toplumcu belediye” olup olmamasının en önemli göstergesi olma özelliğini koruyor. Çünkü, kentin olanaklarını kendine oy vermiş ya da vermemiş olmasına bakmadan, kentin halkları yerine, yabancı ve/veya yerli sermaye sahiplerine peşkeş çekip çekmediğinin ayrımını yaptırıyor. Böyle olunca, belediye yönetimlerinin gerçek yüzü ve ilişkileri de ortaya çıkabiliyor.
Yukarıda paylaşılan yeni, çarpıcı ve can sıkıcı örnekten sonra, bu yazı dizisinin bu ve bundan sonraki bölümlerinde, doğrudan ilgilisi olanların dışında kalan okurun “sıkılmasını göze alarak”, üretim biçiminin-toplum biçiminin belirleyiciliğinde sağlık, sağlıklı olma, sağlık tanımı, sağlık kavramı, sağlık hizmeti vb. başlıkları olabildiğince özetlenerek ele alınacaktır. Her bir yazının sonuna, daha kapsamlı okuma yapmak isteyenlerin kolayca ulaşılabileceği kaynakça bölümü de eklenecektir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 1948 yılında yayımlanmış olan sağlık tanımı, sağlık emekçilerinin yanı sıra, toplumun geniş kesimleri tarafından da yaygın olarak biliniyor. Öyle ki bu tanıma; bir hakkın kazanımı anlamı da yüklendiği için olsa gerek, birkaç istisna dışında hem akademik hem mesleki hem de siyasi çevrelerde yıllardır tartışmasız bir biçimde sahip çıkılmıştır. Bunun da bir sonucu olsa gerek, içeriğine yönelik yeterli düzeyde tartışma yürütülmemiştir. Söz konusu tartışmanın işlevsel ve kapsamlı bir biçimde yürütebilmesine katkı sunabilmek amacıyla, yazının bundan sonraki bölümüne, toplum biçimi ve sağlık arasındaki ilişki sınırlı bir biçimde de olsa ele alınarak başlanacaktır.
Toplum biçimi ve insan
İnsanlık tarihinde toplu yaşamın, başlangıçta insansıların güvenlikleri amacıyla başladığı, zaman içerisinde de refah ve mutluluğun da toplu yaşamanın temel amaçları arasına eklendiği tahmin ediliyor. Öyle ki toplu yaşamla birlikte ortaya çıkmaya ve gelişmeye başlayan toplumsal ilişkiler de insan-toplum, insan-doğa etkileşimi kapsamında nitelik kazanmıştır. İşte, tam da bu nedenle toplum biçimini, toplum-doğa ve toplum-insan ilişkileri içerisinde ele almak daha uygun olacaktır.
İnsanın gereksinimleri karşılamak için doğaya yönelmesiyle toplum-doğa ilişkisi ortaya çıkmış ve belirli bir yapılanma olarak somutlaşmıştır. Bununla birlikte, toplum-insan ilişkisinin de bu ilişkilerden bağımsız olmadığını binlerce yılın deneyimleriyle biliyoruz. Benzer biçimde, toplum-insan, insan-insan ilişkilerini ve bu ilişkiler içinden ortaya çıkan kurumsal düzeni, nihayetinde de toplum biçimini yapılandıran temel öğenin toplum-doğa ilişkisinin niteliğinin olduğu ifade edilebilir.
Bilindiği gibi, insanın “gereksinim”lerini karşılamak amacıyla doğayı dönüştürmesi, başlangıçta doğrudan insanın çıplak eliyle, çıplak emeğiyle sağlanırken, daha sonra tarihsel süreç içinde geliştirilen üretim araçlarıyla gerçekleştirilmiştir. İnsanlık tarihinde “tarımcı ve hayvancı toplum biçimi” olarak da adlandırılan bu dönem “zorunlu” toplumsal eşitliğin de yaşandığı, sınıfsız toplumsal yaşantının var olduğu dönem olarak kabul edilmektedir. Süreç içerisinde üretim araçları, önceleri toplumsal mülkiyet kapsamında kullanılmaya başlanmış olmakla birlikte, zamanla üzerlerinde özel mülkiyetin gelişmesi, toplumlarda üretim araçlarının mülkiyetine sahip olanlar ve olmayanlar olarak temelde iki karşıt sınıfı ortaya çıkarmıştır. Böylece, sınıflı toplumsal yaşantının ilk örneği “köleci toplum biçimi” ile başlamış daha sonra üretici güçler ve üretim ilişkilerindeki gelişmelerle birlikte, “feodal toplum biçimi”, ardından “kapitalist toplum biçimi” yaşanmış ve yaşanmaya devam etmektedir. Bununla birlikte, kısa süreli de olsa insanlık tarihinde sınıfsız toplum biçiminin yeniden yaşanabileceğinin de bir işareti, umudu olarak kabul edilebilecek “sosyalist toplum biçimi” gerçekleşmiştir.
Toplumsal kurumlar ve sağlık
Toplumlarda yer alan bütün kurumlar (sağlık, ekonomi, eğitim, hukuk, siyaset, kültür, ahlak, inanç vb.) da özünde hâkim üretim ilişkilerinin ve üretim güçlerinin varlığında ortaya çıkmaktadır. Başka bir ifadeyle, hâkim toplum biçiminin ürünüdür. Diyalektik olarak, üretim ilişkileri diğer kurumları belirlerken, diğer kurumlar da hem birbirlerini hem de üretim ilişkilerini etkilemektedir. Bu nedenle, toplumsal kurumların her biri ayrı ayrı iç bütünlüğe sahip olmalarına karşın, tek bir kurum olarak amacına ulaşamaz. Zorunlu olarak diğer kurumlarla işlevsel dayanışma içindedir. Yanı sıra, her bir kurum, toplumun bir alt sistemi olmakla birlikte, kendi içinde de alt sistemlere sahiptir.
Bu nedenle, belirli bir anda, belirli bir toplumda, belirli koşulları ya da belirli olguları anlayabilmek ve açıklayabilmek için, toplumsal iş bölümünü; mülkiyet, üretim, bölüşüm ve tüketim ilişkilerini; ekonomi, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi kurumların yapı ve ilişkileriyle siyasal yapıyı, geçirdikleri tarihsel değişimle birlikte değerlendirerek bütün sorunların birlikte ele alınması önemlidir.
Özetle, insanı insan yapanın doğa, geliştirenin ise oluşturabildiği toplum biçimidir. İnsan bilincinin, düşüncesinin ve davranışlarının insanın oluşturabildiği üretici güçler ve üretim ilişkilerinin tarihsel süreciyle paralellik göstermesinin temel nedeni de budur.
Artık günümüzde insan, öncelikle toplumsal bir varlık olarak kabul edilmektedir. Ve sağlık kavramının sınırlarının genişliği de insanın toplumsal ilişkiler ağı içinde yer alması gerçeğine dayanmaktadır. Bu nedenle, sağlık kurumunun içerik olarak doğrudan insana yönelik etkinliklerden oluşan, hem kendisi bir alt sistem hem de kendi içinde alt sistemlere sahip olduğu için hâkim toplum biçimiyle birlikte ele alınıp değerlendirilmesi gerektiği ifade edebilir.
Bu ilişkiler bütünü bir yöntem olarak ele alınıp hayata geçirilebildiğinde-kullanıldığında, örneğin, herhangi bir ülkede sağlıkla ilgili yaşanmakta olanların nedeninin sağlık bakanı ve/veya hükümetin-iktidarın niyeti ve tutumunun çok da ötesinde olduğu görülebilecektir.
Haftaya sağlık bir fenomen olarak ele alınacak ve sağlıklı olmak nedir sorusuna yanıt aranacaktır. (OH/TY)
Kaynakça
Şenel A. (2014), "Toplum Biçimleri Boyunca Eşitlik-Eşitsizlik Kavgası", Toplum ve Hekim, 29 (1), 5-23.
Nalçacı E., Hamzaoğlu O. (2003), "Üretim İlişkileri ve Sağlık", Toplum ve Hekim, 18 (3), 164-168.
Hamzaoğlu O. (2010), “Sağlık nedir? Nasıl tanımlanmalıdır?”, Toplum ve Hekim, 25 (6), 403-410.