Ülke genelinde sağlık hizmetlerinin nasıl örgütlenerek sunulacağına yönelik tartışmadan önce, belediyede-yerel yönetimde “muhtariyet-otonomi-özerklik” başlığının ele alınması gerekliliği kendisini adeta dayatıyor. Bu nedenle, konuyla ilgili kavramlar ve bazı örnekler tarihsel süreç de dikkate alınarak paylaşılacaktır. Sağlık, sağlık hizmetleri ve bu başlıklarda belediyenin rolü daha sonraki yazılarda ele alınacaktır.
Yunancada birleşik bir kelime olan “autonomos”, kendi yasalarını koyan anlamındadır ve “auto” (öz, kendi kendine) ile “nomos” (kural, yasa) kelimelerinden oluşmuştur. Bu kelimeden köken aldığı haliyle Fransızcada “autonomie” olarak kullanılmaktadır. Türkçede (eski) “muhtar” sözcüğünden türetilmiş olan “muhtariyet”, günümüzde “özerk” kelimesinden türetilmiş “özerklik” ile aynı anlamdadır. Bu kelimelerin hepsi, başka bir kişi ya da durumdan bağımsız karar verme, kendi kendini yönetebilme özelliğine sahip olma demektir.
Özerklik, muhtariyet, otonomi
Siyaset bilimde özerklik; genel olarak yönetsel, siyasal ve ekonomik olmak üzere, üç farklı alanda ifade edilmektedir. Özerklik, bunlardan üçünün, herhangi ikisinin ya da birinin varlığıyla hayata geçebilmektedir. Tüzellik denetimi dışında karar serbestliğine sahip olma ile kamu tüzel kişiliğine sahip, yürütme ve karar organlarının seçimle iş başına gelmesi “yönetsel özerklik”, egemenlik hakkı olmamakla birlikte, yasa çıkarma ve siyasi karar alma hakkına sahip olmak “siyasal özerklik” ve merkezi yönetime bağlı olmaksızın, serbestçe toplanan ve halkın gereksinimine göre serbestçe harcanabilen gelir kaynaklarına sahip olmak ise “ekonomik özerklik” olarak tanımlanmaktadır.
Ekonomik özerklik kazanım olabilir mi?
Günümüz koşulları devam ediyorken, ekonomik özerklik talebi bölgesel eşitsizliklerin daha da derinleşmesinin nedenine ve gerekçesine dönüşme riski taşımaktadır. Bir önceki yazıda kısaca belirtildiği gibi, günümüzden yaklaşık 400 yıl evvelinde fabrikaların kurulduğu yerlerde önce işçiler, hemen ardından ailelerinin yerleşmesiyle yeni kentler oluşmaya başlamıştı. Sanayinin gelişi ile oluşan o kentler, günümüze gelene kadar, ülkelerindeki diğer kentlerden daha fazla ekonomik ve sosyal olanaklara sahip hale gelmiştir.
Bu nedenle, günümüzde ekonomik özerkliğin, özü itibariyle, kapitalizmde sanayi patronlarının tercihine dayalı kentleşmeyle başlayan ve son 40 yılda daha da artan bölgeler arasındaki eşitsizliklerin varlığının kabul edilmesi ve daha da derinleşmesinin önünün açılması anlamına geleceği gözden kaçırılmamalıdır. Özetle, günümüz koşullarında, ekonomik özerklik talebinin-uygulamasının bölgesel eşitsizliklere bir meşruiyet sağlama ve daha da derinleşmesinin önündeki engellerin kalkmasının koşullarını yaratma riskine sahip olduğu gözden kaçmamalıdır.
Kapitalizmin krizine merhem: Yerelleşme, belediyeler ve özerklik
Yaklaşık olarak son 50-55 yılda, belediyeler ve belediyelerde özerklik iki ayrı dönemde gündeme geldi. İlki, sınıf hareketinin ve toplumsal muhalefetin yükseldiği bir grup ülkede 1970’li yıllarda hayata geçirildi. “Kentsel toplum kalkınması” ve “belediye sosyalizmi hareketi” adları verilen bu uygulamalar, geniş toplum kesimleri nezdinde belediyelerin toplumsal çıkarlar için bir olanak olarak görülmesini sağladı. Çünkü, bu dönemde “toplum kalkınması”nın kentsel uygulamaları eliyle ‘kentsel toplumsal hareketler’ yaratılmış ve halk yığınları/geniş emekçi kesimleri belediye yönetimlerinde ve uygulamalarında yer alarak ağırlığını koyabilmiştir. Sistem muhalifleri bu uygulamalarla, belediyelerin merkezi yönetimle karşılaştırıldığında, “toplum katılımına” daha açık olabileceğini bir kez daha görmüş ve deneyimlemiş oldular.
İkincisi, sermaye birikim döneminde yerel yönetimleri merkezin gücünü artırıcı bir araç̧ olarak kullanan kapitalist sistemin, 1970'lerde içine girdiği yapısal krizine yanıt olarak bulduğu araçlardan birisi de yerelleşme-belediyeler oldu. Ve 1980’li yıllardan itibaren, kapitalizmin yeniden yapılanması sürecinde küreselleşme ve yerelleşme söylemleri içinde belediyeler yeniden ön plana çıkarıldı. “Büyük olan her şey kötüdür”, “aşırı bürokratik merkeziyetçi yapılardan kurtulmak gerekir”, “belediyeler güçlendirilmelidir” hâkim söylem haline getirildi.
Sosyalizme giden yolda belediyelerin özerkliği
“Neoliberal belediyecilik” uygulamaları ve sonuçları dikkate alındığında, söz konusu dönemin hedefini özel olarak belirtmek gerekiyor. Günümüz dünyası ve Türkiye’sinde yaşananlar, bu sürece içkin iki temel hedefi gözler önüne sermektedir. İlki, ulus devletin ya da belediyelerin küçük ve yerli sermaye yararına kentsel rantlara el koymasını önlemektir. İkinci olarak da belediyelerin ulusötesi sermayenin kent rantlarına el koymasını sağlayacak yeni odaklar-araçlar haline getirilmesi, bu hedefe uygun olarak yapılandırılmasıdır.
Belediye uygulamalarının sosyalizm hedefi ve kapitalizmle mücadele için de dikkate alındığına yönelik örneklere sahibiz. Tarihsel olarak, belediyelerin özerkliği ve özellikle yerelleşme ile demokratikleşme ve sosyalizme giden yol arasında doğrusal ve pozitif bir ilişki arayışlarının ilk örnekleri İtalyan ve Fransız Komünist Partileri’nin deneyimleridir. Ardından İngiltere’de yaşama geçirilen Glasgow ve Birmingham belediye deneyimleri ile 18 Mart-28 Mayıs 1871 tarihleri arasında hayata geçirilen Paris Komünü’nü belirtmek gerekir. Günümüze en yakın örnekler olarak ise yukarıdaki bölümde yer verilen 1970’li yıllardaki “belediye sosyalizmi hareketi” ve uygulamaları kabul edilebilir. (OH/TY)