Kızılay’da Güven Parkı durağında otobüs bekliyoruz. Kimi hatlar vızır vızır işliyor, kimilerini beklerken yaşlanıyorsun. Durağımızda birbirimizi yandan keserek, sıraya kaynak olmasın diye hiza kontrolü yaparak bekliyoruz. Elbette homurdanıyoruz, mırıldanıyoruz. Malum, Can Yücel’in dediği gibi biz söylemeyiz, söyleniriz.
Duraklar da yerine göre değişiyor tabii. Adına kent mobilyası denilen üstü kapalı olanları kimi yerlerde var. Neden her durakta yok, neden Sıhhiye’ye doğru azalıyor, neden oralarda teneke durak levhasıyla idare ediliyor, bilemiyoruz. Durakların bazılarında “otobüsüm nerede” uygulaması var, gelmesine şu kadar dakika kaldı yazıyor, ama teneke levhaya dijital altyapı da olmuyor tabii. Bunları kafamda döndürüp dururken peş peşe otobüsler gelmeye başlıyor. İnsan ömrü boyunca aynı cama baksa da, bir gün o camı başka türlü görebiliyor ya benim de belediye otobüsü ile halk otobüsü meselesi bireden gözüme görünüyor.
Büyükşehirler büsbütün, topyekûn şehir olduğundan beri köyler mahalle olduğundan oralarda işler biraz karıştı gerçi, ama toplu taşıma hep çok ilginçtir malum. Fayton veya anneannemin demesine göre paytonlardan beri bu işler her yerin kendi adetlerine göre çözülmeye çalışılmış. Ama çözülemiyor bir türlü, onu da kavimler göçü gibi şehrin bir ucundan bir ucuna gidip gelmeye çabalayanlar biliyor. Toplu taşıma araçlarının ne zaman geleceğini de ne müneccimler ne dijital tabelalar bilir. Ancak o duraklarda bekleyenler bilir.
Gelelim kısa süren aydınlanma anıma. Bizde belediyelere, yani kamuya dolayısıyla halka ait olan otobüslere biz belediye otobüsü diyoruz. Aynı güzergahta yolcu taşıma imtiyazı almış, gelir elde etme amacıyla belediye hizmetine katılmış kişilerin işlettikleri otobüslere ise halk otobüsü diyoruz. Bu çok fiyakalı bir numara değil mi? Adam kendi cebi için iş yapıyor, ama biz onu sanki daha bizden sayıyoruz. Diğeri öz hakiki halkın ama onu halktan gayrı bir kuruma ait olarak görüyoruz. Tabii halk otobüsleri eskiden bir de biletçi istihdam ederdi, o kişi sayesinde mi daha sempatik geliyordu bilemiyorum. Ama şimdi kartlar var, biletçi dönemi de bitti.
Aradaki farkı iki otobüsün şoförleri ile yolcularının hallerine bakarak da anlayabiliriz. Bir kere belediye otobüsü şoförü kravatlı falan oluyor. Durağa geliyor, yolcusunu alıyor. Otobüse doğru uzaktan depara kalkıp arka kapıya vurmayı veya kendini dikiz aynasında göstermeyi başaranı bekliyor ve devam ediyor. Oysa halk otobüsü hele de yolcusu bol durağa girdi mi yolculardan en cesuru “Kaptan daha ne kadar bekleyeceğiz?” diye bağırdıktan en az üç dakika sonra ve yavaşça hareket eder. Üstelik halk otobüsleri duraklara genelde verevine yanaşır. Çıkması rahat olsun diye yaptığını düşünmeniz mümkündür, ama ben iyice kontrol ettim. Bu durağa yanaşma yöntemi rakipleri püskürtmeye yarıyor.
Belediye otobüsleri durakta bekleyen otobüs varsa, yolcuyu da alan var demek ki deyip ısrar etmez, devam eder. Oysa halk otobüsü durakta bekleyen otobüse uzun uzun korna ile hitap eder. İkinci sıra yapar, durağa burnunu sokar.
Belediye otobüsü şoförüne soru sorulabilir, halk otobüsü şoförü sol ayağının altında levye varmış gibi oturduğundan ona pek soru sorulmaz. Uzun uzun durakta beklerken cesaret gösterip itiraz eden yolcuyu dikiz aynasından şöyle bir süzer, endamına bakar, sonra gözünü uzaklara diker. Halk otobüsü şoförü yeter sayıda yolcu homurdanana, homurtusu bağırtıya, bağıranların bir kısmı bilet parasını da yakıp otobüsten atlayana kadar bekleyebilir. Çünkü o, bilet ücretlerinde anlaşmazlık çıktığında otobüslere “bu işi babamızın hayrına yapmıyoruz” tabelası astıran patrona çalışır. Tüm bunları onun adına göğüsleyecek adamlar da halk otobüsü şoförü olur. Halk otobüsünün, halktan şoförü, kendi gibileri taşırken, kendi gibilerle didişir. Sonra o yüzünü görmediğimiz dükkanın sahibi “sizi hayrına taşımıyoruz” diye yazılar asar otobüse. Şoföre çok kızan cesur vatandaşlar olarak biz de okuruz yazıyı, cık cık der kafamızı çeviririz. Olmadı otobüste başımıza gelenleri, bütün otobüsün duyacağı şekilde telefonda başkalarına anlatırız, yazının fotoğrafını çeker sosyal medyada paylaşırız. Halk otobüsünün patronunu bulup “en azından haftada bir gün halk günü yap da alem şenlensin” demek de mümkün olmaz. Homurdananlar ile kulaklığı sayesinde şehrin tüm uğultusunu susturanlar olarak duraklarda bekleşmeye devam ederiz.
Bu vesileyle yeni yılın homurdanmak suretiyle hayatın değişmesi ihtimalini güçlendirmesini dilerim. (ÖE/TY)







