İslamifobi, yani genel olarak bir kişi veya kişi topluluğuna, sadece Müslüman olmasından dolayı, belli önyargılarla yaklaşma ve buna bağlı olarak bu kişilere karşı ayrımcılık yapma pratiği, 11 Eylül 2001'den (ABD'de ikiz kulelerin yıkılmasından) bu yana yaygınlaşıyor.
Daha önce sorun olarak görülmeyen, hatta oryantal bir motif şeklinde algılanan İslami kılık kıyafet veya ibadet biçimleri de bu bağlamda yeni tehdit algısının bir parçası olarak görülüyor. İslamifobinin Avrupa gibi Müslümanların azınlıkta olduğu mekanlarda, daha çok alt sınıflarda yer alan göçmen ve dışlanmış kişilerin katmerli biçimde ayrımcılık görmesinin önünü açtığı son derece net.
Öte yandan bu tarz pratikler, Müslüman çoğunluklu ülkelerde ise zaten yaygın olan yabancı/batı düşmanlığının "buna tepki" adı altında haklılaştırmasına neden oluyor. Bu vesileyle Türkiye gibi ara modellerde -bu ara modellere özgü kurnazlıkla- İslamofobiye karşıt bir pozisyon almak adı altında, Müslüman olmayanlara veya İslamı eleştirenlere yönelik baskı ve sansürün önünün açıldığını atlamamak gerekiyor. (Güncel olarak bkz. son dönemdeki İslam'ı korumak için nefret söylemi/sansür yasası çıkartma isteği, Sevan Nişanyan'a yönelik linç harekatı vb.)
Bu bakımdan dini inançlara yönelik sınırlandırmaların çoğunluktakiler ve azınlıkta kalanlar dikkate alınarak çözümlenmesi son derece önemli. Bu yöndeki ayrımın yapılamadığı Avrupa örneklerinden birisi de Belçika Anayasa Mahkemesi'nin kıyafet özgürlüğüne ilişkin olarak verdiği son kararı. Neresinden bakılırsa bakılsın Türkiye'deki başörtüsü tartışmaları bağlamında oldukça önemli haber değeri taşıyan bu karar, nedense ulusal medyada ıskalandı. Bu kararı nakletmek önemli. Karar özetini aktarıyorum.
Belçika Anayasa Mahkemesi kararı
Belçika parlamentosu geçtiğimiz yıl Temmuz ayında yeni bir yasa kabul etmişti. Söz konusu yasa, kamuya açık alanlarda kişinin yüzünü tamamen örten burka veya çarşaf giyilmesi halinde 15 ila 25 Euro para cezası veya 1 ila 7 gün hapis cezası verilmesini öngörüyordu. Yasa yürürlüğe girdikten bir süre sonra çeşitli insan hakları örgütleri ile iki Müslüman kadınlar, konuyu Anayasa Mahkemesi önüne taşımışlardı. Anayasa Mahkemesi, bu konudaki kararını geçtiğimiz hafta açıkladı. Mahkeme'ye göre bu yasak, kamu güvenliği, kadın ve erkek arasındaki eşitlik ile demokratik toplumda bir arada yaşama gereği bakımından anayasaya uygun bulundu.
Mahkeme'nin kararındaki temel tespitler şu şekilde özetlenebilir;
* Kişilerin yüzlerinin kapalı olması kimliğinin tespit edilmesi ve kontrolü açısından bir sorun teşkil edecektir. Bu durumun yaygınlaşması, gerçek bir tehlikeye neden olabilir. Hal böyleyken yasak, kamu düzeni ve kamu güvenliği açısından haklıdır. Bu bakımdan, insan onurunu zedelemiş sayılmaz.
* Hak özenesi kişilerin bir arada yaşayabilmeleri için birbirlerinin yüzlerini görebilmeleri gereklidir. Bu bakımdan yasama organının kişisel ilişkileri koruma amacı meşrudur ve toplumsal bir gerekliliktir.
* Anayasa her ne kadar kişilerin dini tercihlerini seçme ve istediği şekilde dışa vurmalarını güvencelemiş olsa da bu hak, kadın erkek eşitliği ilkesini ve kadınların kişiliğini ortadan kaldıramaz. Bu bakımdan da anılan yasak, sosyal yaşam ve sosyal ilişkiler bakımından gerekli sayılabilir.
* Yasa ayrımcı değildir, zira orantılı ve demokratik toplum düzeni açısından gerekli niteliktedir.
* Başvurucuların, yasanın, kendileri için dini vecibelerini yerine getirmek ile yasaya saygı göstermek arasında bir tercihe zorladığı ve yasaya saygı göstermeleri durumunda eve hapsolacakları, bunun ise kişi özgürlükleri ile kişisel ve aile yaşamı hakkının ihlali olacağı yönündeki sav ise evde kalmak konusundaki pratiklerinin kişisel bir tercih olacağı ve yasayı gayri meşru kılmayacağı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Karar, başta Avrupa'daki Müslüman toplumu olmak üzere birçok insan hakları örgütü tarafından büyük bir tepkiyle karşılandı. Bu konudaki temel eleştiriler ise Belçika'da çoğunluk inancına sahip olan kişilerin kendi değer yargılarını azınlıklar üzerinde dayattığı, yukarıdan bir dayatma olarak görülebilecek söz konusu yasanın ayrımcılığı derinleştirdiği ve bu yolla asıl Müslümanlarla bir arada yaşamanın mümkün olmaktan çıkartılacağı, anılan yasağın "kadının evden dışarı çıkmaması gerektiğini" salık veren erkek egemen zihniyeti yeniden ürettiği, devletin, kamu güvenliği ve düzeni konusunda kendi başarısızlık ve yetersizliklerinin, özgürlük kısıtlaması nedeni olamayacağı noktalarında toplandığı görülüyor.
Üzerinde uzun uzadıya düşünmeye değer. (TŞ/NV)
* Kararın özeti ve Saïla Ouald Chaib tarafından yapılan eleştirisi için tıklayınız.