"Durun.
Bekleyin biraz!
Didar Şensoy geçiyor sokağınızdan.
Bakın!
Pencerenizin tam altından,
sarmaşıklara sürünerek.
Tarayın saçlarınızı, gömleğinizin yakasını düzeltin
ve dik durun.
Maltanızdan, avlunuzdan geçiyor
Didar Şensoy..."
İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) kurucu üyelerinden Didar Şensoy'un ölüm yıldönümü bugün.
1 Eylül 1987 yılında hayata gözlerini yumdu, "Didar Abla".
1934 yılında Yugoslavya'da (dönemin Kosovası'nın Gilan kentinde) doğdu.
Gilan, "Türkiyelilerin köyü" olarak da anılan Doburçan'a sadece 15 kilometre uzaklıkta. Şensoy, burada öğretmenlik ve spikerlik yaparken zamanla Türkiye'ye gelip gitmeye başladı. Kardeşi ve MLSPB (Marksist-Leninist Silahlı Propaganda Birliği) davası sanıklarından Hasan Şensoy'un anlatımına göre 1963-64 yıllarında İstanbul'a geldi. Şensoy'un devrimcilerle tanışması da hemen hemen aynı döneme denk geliyor.
"Hiç tek kişilik yemekle gitmedi"
Muhalif bir ailenin zaten muhalif olan "kızı" olsa da, Şensoy asıl kırılmayı kardeşi Hasan Şensoy'un 1972 yılında bir öğle vakti kapıdan çıkarken, "Ben biraz sonra geliyorum," deyip, ancak bir sene sonra eve dönmesiyle yaşadı.
Hasan Şensoy'un 12 Mart dönemindeki bu bir senelik yokluğu, Didar Şensoy'u derinden sarstı. Ancak bir sene sonra gördüğü kardeşine tek bir kızgınlık belirtisi göstermedi. Gazeteci ve yazar Gökçer Tahincioğlu, şöyle anlatıyor bu dönemi: "Didar ablası sadece sımsıkı sarılıverdi, başka kelime etmedi. Özlemin kızgınlıktan daha öte bir duygu olduğunu bilirdi. Kardeşi, 1976'da tutuklandığında artık ikinci evi cezaeviydi. Cezaevine hiç tek kişilik yemekle, tek kişilik kıyafetle gitmedi."
Benim Didar Şensoy ile tanışmam ise 2008 senesine denk geliyor. Barikat Yayıncılık'tan çıkan "Didar Abla: Yaşayacaksın, Yaşanacaksın" kitabıyla.
Kitapta okuduğum ve hafızama kazınan en önemli bilgilerden biri I. Ordu Merkezi'nde "Çocuklarımızı, kardeşlerimizi geri verin!" diye bağırdığı an. Mahpus ailelerinin sembol isimleri arasında yer almasının tarihi de buraya dayanıyor. Tutuklanan kardeşi ve tanımadığı diğer kardeşleri, arkadaşları için zamanla daha çok mücadele etmeye başlıyor.
"Savaş halinde düşmana yardım etmek"
Şensoy, cezaevine sadece kardeşi için değil, diğer mahpuslar için de yanına aldığı çanta çanta ihtiyaç malzemesiyle gidiyor. Bir süre sonra İstanbul'a gelen genç devrimcilerin ilk durağı, Şensoy'un evi oluyor. Şensoy gözaltına alınıyor, işkence görüyor, "Savaş halinde düşmana yardım etmek" suçlamasıyla baskı görüyor. Takip ediliyor, trenden yaka paça atılmak isteniyor, ölümle tehdit ediliyor.
Ancak mücadeleden asla imtina etmiyor ve üstelik bunları, devlet şiddetinin her geçen gün daha da arttığı 80'lerde yapıyor. Cezaevi önünde nöbetlerini sürdürmeye, basın açıklamaları yapmaya devam ediyor. Cezaevi müdürleri ondan yaka silkiyor, kardeşine "Ablanı al yoksa tutuklayacağız," deseler de Şensoy barış ve hak savunuculuğundan geri adım atmıyor.
Öğrenci grevlerine, kadın eylemlerine, işçi yürüyüşlerine katılıyor. Beyaz eşarbına işlenen kırmızı karanfillerle bir dönemin simgesi haline geliyor.
"Çocuklarımı serbest bırakın"
1987 yılına gelindiğinde ise mahpus aileleri, Meclis önünde eylem yapmak için Ankara'ya doğru yola çıkıyorlar. Çocuklarının talebi, cezaevlerinin sivil yönetime geçmesi ve mahspular bu nedenle açlık grevindeler. Ailelerin arasında Didar Abla da var ve Meclis'in önünden şöyle sesleniyor: "Çocuklarımı serbest bırakmazsanız buradan ancak ölümü kaldırabilirsiniz."
Bu eylemde gerçekleşen polis saldırısında diğer mahpus yakınları gibi Didar Abla da pek çok darbe aldı. Zaten şeker hastası olan Didar Şensoy'un şekeri ve tansiyonu, polis saldırısından sonra asla düşmedi. Şensoy, orada hayata gözlerini yumdu.
"Çocukların dönmesine daha çok var"
2011'de Gülizar Çağlayan, Hasan Ocak ve Didar Şensoy'a ithafla kısa bir film çekildi: "Karanlığın İçinde Kireç Badanalı Ev". Emirhan Oğuz'un dizelerinden ilham alınarak çekilen ve yönetmenliğini Alper Yılmaz'ın üstlendiği film şu dizelerle bitiyor: "Yedi yıl geçer, dokuz yıl sıradadır: Çocukların dönmesine daha çok var."
Didar Şensoy bir barış savunucusuydu ve 1 Eylül Barış Günü'nde yaşamını yitirdi. Verdiği mücadele hiç unutulmadı. Öyle ki ismi kendinden sonrakilere ve Rojava'da IŞİD'e karşı savaşan bir birliğe verildi. Bugün mezarının başında yine en sevdiği türkü söylenecek ve bizler de her sene olduğu gibi sevgiyle anacağız onu.
Her 1 Eylül'de siz de pencerenizin tam altına bakın, çünkü muhtemelen Didar Şensoy geçiyor sokağınızdan.
(TY)