Ne zaman kadınların siyasetteki yeri, temsiliyeti gündemleştirilse; erkek egemen politikanın erkek aktörleri ehliyetten-liyakattan söz ediyor. Pozitif ayrımcılık ve kota sistemine karşı savunularını da, yine liyakat ve ehliyet üzerinden oluşturmaya çalışıyorlar.
Akif Beki de, "Kabineye seksist bakış" başlıklı, 9 Temmuz'daki yazısının sonunda aynı bakış açısını paylaşmış. 26 kişilik 61. hükümetin kabinesinde tek kadın bakana yer verilmesini eleştirenlere karşı savunusunda;
"Yeni kabinede bir bakan yer alıyor. Öncekinde iki kadın vardı. Sayısal olarak yüzde 50 azaldılar ama niteliksel olarak da öyle mi? Kadınlık ya da erkeklik yerine liyakat açısından bakmak, soruyu böyle sormaya götürür sizi" demiş.
Elbette Beki'nin erkek aklının ortaya koyduğu bu savunuda, Çubukçu ve Kavaf'ın toplam kapasitesinin, Fatma Şahin'in kapasitesine ancak denk geldiğine...
Hatta Fatma Şahin'i daha bakanlık koltuğuna oturmadan peşin peşin başarılı saymasına...
Ve kabineden yüzde 50 azalmayı eleştirenlere bu noktada karşı çıkıp eleştirmesine şaşırmadık...
Beki'nin yazısının sonunda tüm erkek siyasetçilerin sıkıştıklarında sığındıkları; liyakat-ehliyet limanına demir atmış olmasını da normal karşıladık...
Öyle ya... Ortalama bir erkek aklı bu tür sorunları böyle tartışır.
Zaten Beki ve zihindaşlarının 26 kişilik kabinede neden 25'inin erkek olduğunu...
AKP sıralarında oturan kadın milletvekillerinin pekâlâ kabinenin yarısını doldurabilecek kapasitede olduklarını tartışmalarını beklemiyorduk.
Erkek siyasetin limanı: Liyakat-Ehliyet...
Erkek politikacıların ağızlarına sakız ettikleri, kadınlarda aranması gerektiğini ileri sürdükleri liyakat ve ehliyet meselesine ilişkin ikiyüzlü cinsiyetçi politikalara dair somut bazı gerçekleri/örnekleri paylaşacağım.
Ancak öncelikle Beki ve zihindaşlarının kabul etmeye yanaşmadıkları bazı tarihsel gerçeklerin altını çizmek istiyorum...(*)
Sınıflı toplumlar, kadına dayattıkları aile kurumu başta gelmek üzere; eğitimi, ahlakı, gelenekleri, sanatı ve bilimi kadın cinsinin tarihsel yenilgisini ebedileştirmek, erkeğin erk'ini güçlendirmek için kullanmıştır.
Bütün dünyada erkekler, çocuk bakımı ve ev işlerini kadınların omuzlarına yüklerken; ideolojik olarak da yine bu kaynaklardan beslenirler, güç alırlar.
Karşılıksız bir hizmet düzeyine çıkarılan çocuk bakımı ve ev işleri, kadını erkeğe bağlayan bir prangaya dönüşür. Bütün bu işler, kadınların toplumsal-siyasal yaşamın dışına savrulmasının da kutsal gerçekleri olurlar.
Kadınların tarihsel olarak kendilerine dayatılan bu yazgıya karşı çıkışı ise, baskı ve şiddetle, yasaklarla karşılaşır.
Bu baskı ve şiddete anneliğin kutsallığı, ailenin dokunulmazlığı argümanları eşik eder.
"Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır" türünden demagojilerle öğretilmiş kadınlık duyguları okşanır. Ve bütün bunlar, iki cins arasındaki çelişkiyi gizlemek, erkeğin egemenliğini korumak içindir...
Erkeğin egemenliğini korumasının temel araçlarından biridir politika ve devlet aracılığıyla, toplumun yönetilmesinin araçlarını da oluşturmuştur.
Bu araçların başında; sınıfların politik bakımdan en bilinçli ve örgütlü kesimleri olan partiler gelir.
Siyasi partiler sınıfları temsil ettikleri gibi, sınıfların büyük kitlesini, toplumu etkileme, sürükleme ve yönetme yeteneğine de sahiptiler.
Uygarlığa geçişte üretim araçlarına el koyanların erkekler olması, bin yıllardır süregelen erkek egemenliğini garanti altına almakla kalmamış; aynı zamanda bunun koşullarını/araçlarını da erkeğe sunmuştur.
Bu nedenle; devlet, iktidar, siyasi partiler erkektir... Bütün üst yapı kurumlarında egemenlik erkeğin elindedir. Ve genel olarak bu alanlar ya kadınlara kapatılmıştır ya da kadınların buralarda var olabilmesi için çok fazla şey istenir kadınlardan...
Ayrıca bütün bu olanlardan kadınların var olması/yer alması da, yine kadınların mücadeleleriyle elde edilmiştir. Erkeklerle eşit koşullarda var olabilmek de, yine kadınların örgütlü mücadelesini zorunlu kılar.
Burjuva siyasette bütün zorluklar kadınlar için
Beki'nin savunduğu liyakat-ehliyet gerektiğine ilişkin siyasetteki erkek egemen cinsiyetçi zihniyetin ürünü bazı örneklere bakacak olursak...
Kadınların siyasal yaşama katılımlarına ilişkin sorgulama ve taleplerin yükseldiği her zaman; sermeye egemenliğine sırtını dayamış erkek siyasetçiler koro halinde:
"... Kadınlar siyasete ilgi göstermiyorlar, bilinç düzeyleri eksik, çağırıyoruz gelmiyorlar, hakları için yeterince mücadele etmiyorlar, kendi sorunlarına sahip çıkmazlarsa, bundan erkekler, devlet ve kurumlar sorumlu tutulamaz; kadınlar politikada yeterli deneyime sahip değiller, bu nedenle kota politikası eşitliğe ters düşer; kadın sorunlarının kaynağı az gelişmişliktir, eğitim düzeyinin düşüklüğüdür, bizim yapacağımız bir şey yoktur"(**) diye hep bir ağızdan çığırmaya başlıyorlar.
Erkek siyasetçiler kadınların politikaya katılımındaki geriliğe dair durumu böyle izah ediyorlar. Bir kez daha en iyi savunma saldırıdır taktiğine sarılarak, kadınlara saldırarak, kadınları suçluyorlar.
Ancak bize çok tanıdık gelen bu iddiaların her birinin başı başına tartışmayı /eleştiriyi hak ettiği kesin...
Burjuva siyasetçi erkeklerin iddiasına göre; "Kadınlar siyasete ilgi göstermiyor"muş!
Gerçekten de öyle mi? Her şey bir yana, bu iddia; kadınların siyasete ilgisizliğinin nedenleri yok sayarak, sonuç üzerinden bir genelleme yaptığı için yanlış.
Erkek egemen sermaye düzeni, siyasetin gerektirdiği zamanı kadından fiilen çalıyor. Kadını çocuk bakımı, ev işleri ve erkeğe hizmet gibi dünyasını küçülten işlere mahkûm ederek yapıyor bunu...
Annelik ve ev köleliği, kadınların siyasal alnın gerektirdiği formasyona sahip olmasını önlüyor.
Dolayısıyla burjuva siyasetçi erkeklerin bu iddiası; siyasette erkek egemenliğini gizlemenin ya da flulaştırmanın bir yolu olarak sarıldıkları kocaman bir yalan olarak karşımıza çıkıyor.
"Bilinç düzeyleri eksik, çağırıyoruz, gelmiyorlar" iddiası da ilk iddiaları gibi kendi sorumluluklarının gizlemeye yönelik bir başka yalanlarıdır erkek siyasetçilerin...
Burjuva siyaset erkeğe temsiliyet hakkını verirken, kadına da eğitimli olmasını dayatır. Sanki bu memlekette ilkokul mezunu erkeklerin milletvekili seçildikleri, bakanlık yaptıkları gerçeği yokmuş gibi...
Yapılan araştırmalara göre hayatın her alanında olduğu gibi; eğitim hakkından kadın ve erkeklerin eşit düzeyde yararlanamadıkları rakamlarla ortaya konulmaktadır.
Ve çok açık ki erkek egemen sistemin belirlediği kültür, gelenek-göreneklerdir kadınların eğitim hakkında erkelerle eşit düzeyde yararlanamamalarının nedeni.
Ayrıca önüne konulan bütün engelleri aşarak eğitim hakkını kullanan kadınların çalışma yaşamında karşılarına çıkan erkek egemen cinsiyetçi engellerle de savaşması gerekir.
Valilik, kaymakamlık, emniyet müdürlüğü, hâkimlik, savcılık, müsteşarlık ve genel müdürlük gibi siyasetle iç içe olan mesleklerde kadınların ya hiç ya da çok sınırlı sayıda yer almaları elbette tesadüf değildir.
Bu veriler ve eklenebilecekler, esasında kadınları siyasal alanın, iktidarın dışında tutulmalarının da somut verileridirler.
Ve bütün bu verilere rağmen Beki ve zihindaşı erkek siyasetçiler, kadınların siyasal alandaki temsiliyetinin azlığını, kadınların "bilinç düzeyi'yle açıklamakta (!) ısrar ediyorlar.
Bu alanda var olan toplumsal gerçekleri çirkin bir şekilde kullanarak, sorunların gerçek kaynağını gizlemekte, sıkıştıkları yerde yalana başvurmakta hiçbir sakınca görmedikleri gibi... Her fırsatta kadınları suçlamakta da geri kalmıyorlar...
Evet! Kadınlar kendi hakları için yeterince mücadele etmiyorlar. Çünkü erkek egemen sermaye düzeni, kadınları hep sorunlu özne olarak görüyor. Bastırıyor, eziyor, nesneleştiriyor, eve kapatarak cehalete itiyor. Dünyasını küçültüp, erkeğe bağımlı hale getiriyor. Toplumsal ve siyasal yaşamda özneleşmesini engelleyerek, erkek siyasetine kadın erleri haline getiriyor. Kendine olan güvenini sarsıyor bitiriyor.
Siyasal alanda kadınların hakları, talepleri için mücadele eden kadınlara yaşama hakkı tanımıyor. Kendi ayakları üzerinde duran kadın siyasetçi yerine, erkeğin kanatları altında sığınmış, erkeğe bağımlı hale getirilmiş siyasetçi kadınları tercih ediyor. Sıkıştığı her yerde kadınlara karşı anneliği kullanıyor vs...
"Kadınlar hakları için yeterince mücadele etmiyorlar" hatta Beki'nin iddia ettiği; "Kadının erkek bakışı tarafından nesneleştirildiği fikri gerçeğin tamamını açıklamıyor ayrıca. Aralarında, kadının edilgen ya da kurban olduğu tek taraflı bir bakış ilişkisi yaşandığına katılmıyorum en azından. Erkek bakışı, kadının kendini görmek için kullandığı bir ayna. Bakan-bakılandan ibaret değil, bakan-baktıran boyutu da var aralarında" gibi insana "pes" dedirten bu iddiaların bir yanını bunlar oluşturuyor. Ancak erkek egemen sistemin de, zihniyetin de bu kadarla yetindiğini/yetineceğini düşünmek büyük bir saflık olur...
Çünkü cins bilincine sahip, hakları için mücadele eden kadınların karşısına, erkek egemen sistemin bekçisi devlet ve askeri, polisi, mahkemeleri çıkar...
Bu coğrafyada en basit hak alma mücadelesinin talebinin bütün ezilenler/ kadınlar için devletin ordusuyla, polisiyle, özel güvenlik birimleriyle, mahkeme ve hapishaneleriyle nasıl engellendiğini, cezalandırıldığını iddia sahibi Beki ve erkek siyasetçiler bilmiyor olamaz...
O baskıcı, anti-demokratik, gerici, faşist yasaları Meclis'ten geçiren bizzat kendileridir...
Bir gazeteci olan ve yıllarca Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın danışmanlığını yapmış Beki de bunları çok iyi biliyor olmalı...
Ayrıca günde üç kadının katledildiği bu coğrafyada haklarını arayan kadınların karşılaştığı toplumsal baskılar da devletin baskı ve şiddetine eşlik ediyor.
Hukukuyla, ahlakıyla, kültürüyle, eğitimiyle, bilimiyle, sanatıyla, politikasıyla, devletiyle ve tüm kurumlarıyla erkek korunup kollanıyor.
Evdeki erkeğin şiddeti, toplumsal baskılar da devletin baskı ve şiddetine eşlik ediyor.
Siyasetçi erkekler de bütün bunlardan yararlanırken; Beki ve zihindaşları kadınların siyasal alanda temsiliyet zaafına işaret edip eleştirenlerin karşısına; liyakat-ehliyet demagojisiyle çıkıyorlar.
Siyasal alanda kadınların erkeklerle eşit düzeyde temsiliyetini sağlamanın yollarından pozitif ayrımcılık, kota talepleri de; olmayan eşitliğin kotayla bozulacağı iddiasına geçerli bir gerekçe bulamasalar da...
"Kadınlar politikada yeterli deneyime sahip değiller, bu nedenle kota politikası eşitliğe ters düşer!" "gerekçesi" ne sıkı sıkıya sarılıyorlar.
Kadınlar bakımından bir dizi zorlukla kaplı burjuva siyasetin yollarında kadınlar daha başka neler yaşarlar, bir de onlardan dinlemeli...
Bir dokun bin ah işit!
20. Dönem (1995-1999) kadın milletvekilleriyle yapılan bir mülakat, burjuva siyasette kadınların kendilerini var edebilmelerinin ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
Bugün meclise girmeyi başaran kadınlarla röportaj yapılsa, eminim sonuca dair verilerin pek değişmediği görülecektir.
Dolayısıyla 20. dönem kadın milletvekillerinin değerlendirmelerini paylaşmamın tartışmalar bakımından bir sakıncası olmayacaktır...(***)
Mülakata CHP'den Oya Araslı, Birgen Keleş, DSP'den Sema Pişkinsüt, ANAP'tan İmren Aykut, Işılay Saygın, Lale Aytaman, DTP'den Gencay Gürün, Ayseli Göksoy ve DYP'den Ayfer Yılmaz katılmış.
Bu görüşmede, kadın milletvekillerinin siyasal alanda yaşadıkları sorunlara dair anlattıklarını özetle sıralayacak olursam.
Kadın milletvekillerinin genellikle partilerinin tabanında siyasete başlamadıkları, genel başkanlarca tepeden listelere konuldukları... Dolayısıyla listelerde yer alabilmenin yolunun genel başkanlara yakınlıktan geçtiği...
Meclise girmeyi başaran kadınların mesleklerinde, bulundukları alanda başarılı olmaları yetmez. Çok başarılı olmaları gerekir. Ayrıca, siyasete etkin ve varlıklı ailelerden gelmeleri de tercih gerekçeleriymiş.
Parti genel başkanı ve kurmaylarına, hiç değilse başkanın eşine yakın olmak bir diğer koşuldur. Fakat bu yolla meclise girmeyi başaran kadınların şansının da, sadece bir dönemlik şans olduğu...
Siyasette kadınlara ayrılan çok sınırlı kontenjanda yer alabilmek için, eğitim düzeyinin yüksek olması yetmez. Üniversite diplomasının yanında başka akademik unvanlar olması, en az bir yabancı dil bilmeleri istenir kadınlardan.
Siyasetin kadın ve erkeklere karşı farklı uygulamalarının olup olmadığı sorusuna da bütün katılımcılar "Evet" yanıtını vermişler.
Işılay Saygın hariç, tüm kadın vekiller seçim kampanyalarında ve genel olarak Meclis'te kadınlara bakış açısının cinsiyetçi olduğu fikrinde birleşmişler.
Siyasetin pratikteki araçlarının, biçimlerinin erkeğe göre belirlendiğini; bunun seçim kampanyaları da dahil olmak üzere siyasete yarışında kadınların eşit koşullarda çalışma yürütmelerine engel teşkil ettiği bir başka gerçeğini oluşturuyor Ankara siyasetinin...
Çok genel hatlarıyla paylaştığım bu mülakata kadın vekillerin verdikleri yanıtlar Beki ve zihindaşlarının liyakat-ehliyet diye sarıldıkları demagojinin ipliğini pazara çıkarmaya fazlasıyla yeter aslında...
Akif Beki'nin aynı yazıda algıda seçici davrananları, bizzat kadınları cinsiyetçilikle suçlaması...
Kadınlara akıl vermeye kalkması da esasında klasik erkek davranışı denilip geçilecek türden davranışlar, saldırılar...
Fakat Beki'nin Oral Çalışlar'ı yanıtlarken, Çalışlar'ın yazısını da türbanlı kadınların bu defa da mecliste temsil edilmemelerine yönelik eleştirisini görmezden gelmesi; AKP'nin türbanlı kadınların omuzlarına basarak siyasette kendisine böyle bir yer edinmesindeki pragmatizmi ve AKP'yi savunarak bunlara ortak olan Beki'nin oportünizminin gözden kaçmadığını yazımı noktalarken belirtmiş olayım... (FE/AS)
(*) Bu bölümde ve devamında sosyalist Kadın Dergisi Bahar 2009 2. sayısında Aynur Özgür imzasıyla dosya olarak yayımlanan "Kadın ve Siyaset/ Söyleyecek Sözümüz Değiştirecek Gücümüz Var!" başlıklı yazımdan bazı pasajları kullandım...
(**) Yerli Bir Feminizme Doğru, Derleyen: Aynur İlyasoğlu-Necla Akgökçe, Sel yay. Makale: Serpil Çakır, Bir'in nostaljisinden kurtulmak; Siyaset teorisine ve pratiğine cinsiyet açısından bakış, sf. 405-406
(***) Bu bölümde yararlandığım ve kullandığım röportaja dair bilgiler Yerli Bir Feminizme Doğru derlemelerden; Çağlayan Kovanlıkaya'ya ait "Erkek parlamentonun kadın siyasetçileri" başlıklı makaleden yararlanarak derledim.
* 3 Ağustos 2011, Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishanesi