61. Hükümet'in kabinesinde yer alacak bakanların listesi açıklandığında, kabinede yalnızca bir kadın milletvekiline yer verilmiş olması haklı eleştiriler aldı.
8 Temmuz 2011 tarihli Radikal Gazetesi'nde Oral Çalışlar da "Hükümetteki kadın sayısı: 1" başlıklı yazısıyla bu durumu eleştirdi.
Çalışlar yazısında haklı olarak:
Tarihinde ilk defa Meclis'te kadın temsiliyetinin 78 milletvekiliyle yüzde 14'e çıktığını...
Kabinede 60. Dönem iki kadın milletvekiliyle temsil edilen kadınların bire indirilmesinin yüzde 4'e bile tekabül etmediğini...
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) sıralarında oturan ve bakanlık yapabilecek donanıma sahip birçok kadının olduğuna inandığını...
Ve böyle bir hükümetin neredeyse tümüyle erkeklerden oluşmasının ciddi bir zaaf olduğunu belirterek eleştirmişti...
Çalışlar'ın yazısına yanıt Radikal Gazetesi yazarlarından Akif Beki'den geldi.
Beki, 9 Temmuz 2011 tarihinden başlayarak bir "dizi" yayımladı köşesinde!.. Onun bu çıkışı elbette şaşırtıcı değil.
"Kabineye seksist bakış" başlıklı yazısıyla feminizm konusunda derin (?) analizlerine başlayan Beki'nin diğer yazıları: "Oral Çalışlar'ın feminist şakası", "feminizmin boş klişeleri", "feministlerden mektup var" başlıklarını taşıyor.
Çalışlar ve Beki arasında süren bu polemiğe 24 Temmuz'da "Erkek egemenliği bir klişe midir?" başlıklı yazısıyla Bülent Somay da katılınca, bu tartışmayı noktaladığını söyleyen Beki 26 Temmuz'da "Feministe feminist beğendirmek" başlıklı bir yazı daha yazdı.
Öncelikle, Akif Beki'nin anti-feminist, cinsiyetçi fikirlerindeki eleştiriyi hak eden her bir noktaya değinmemin yazımın hacmini zorlayacağından, mümkün olduğunca kendimi sınırlamaya çalışacağımı belirtmeliyim.
Ayrıca Beki'nin anti-feminist, cinsiyetçi görüşlerine referans olarak feminist ilan ettiği, fakat gerçekte anti-feminist kaynak ve yazarlara dair basit kurnazlıklarını Oral Çalışlar ve Ayşe Düzkan yeterince açığa çıkardığından ve onlara katıldığımdan tekrar etmeyeceğim.
Bu arada Akif Beki ile böyle bir tartışmaya girmek çok mu gerekli diye düşünenler olabilir. Erkek egemen cinsiyetçi zihniyet ve pratiklerin böylesine güçlü olduğu bu coğrafyada erkek egemenliğine karşı mücadelenin her alanda sürdürülmesinin kadın özgürlük mücadelesi bakımından önemli bir görev olduğunu düşünüyorum. Ve Akif Beki'nin yayımladığı "dizi"de iyi bir kobay!..
Bir de, feminizm ve tarihi konusunda bırakalım Beki ve o zihniyetteki toplulukları, kadın-erkek eşitliğinin gerekliliğine inandıklarını, hatta bu doğrultuda mücadele yürüttüklerini söyleyen kişi ve siyasi öznelerde bile cehaletin getirdiği ön yargılı yaklaşım ve pratiklerin oldukça etkin ve de yaygın olduğu gerçeği... bu meseleleri daha fazla tartışmak, güncelleştirmek gerektiğini söylüyor bana.
Dolayısıyla Akif Beki ya da bir başkası; kim olursa olsun erkek egemenliğini savunan, cinsiyetçi fikirleriyle ortaya çıka her kişi ve kuruma karşı ideolojik mücadele yürütmek gerektiğine inanıyorum.
En iyi savunma saldırıdır
Akif Beki, AKP hükümetindeki erkek egemen cinsiyetçi zihniyet ve pratiği savunduğu "Kabineye seksist bakış" başlıklı yazısına;
"Deniliyor ki; Nimet Çubukçu ile Selma Aliye Kavaf çıktı ama bir tek Fatma Şahin girdi kabineye. İki kadın bakanın yerine sadece bir kadına bakanlık koltuğu verildi. Dolayısıyla; kabinedeki kadın bakan sayısı yarı yarıya azaldı. Oransal olarak yüzde 50'lik bir düşüşe tekabül eder o da.
"Bu hesaba itiraz ediyorum çünkü bakış açısı cinsiyetçi..."
(9 Temmuz 2011 Radikal Gazetesi) sözleriyle giriş yapmış.
Kadın bakan sayısının 60. Hükümet'te iki iken 61. Hükümet'te bire indirilmesi somut bir durumdur.
Ancak Akif Beki bu somut duruma itiraz ederek, bayağı bir demagojiye sarılarak, cinsiyetçiliği savunmak adına gerçekleri çarpıtıyor.
Çok basit tek haneli bir matematik işlemini bu yolla karatması mümkün olmadığı gibi kendisini de madara ediyor...
Durum gayet açık olsa da Beki gerçekleri karartmak adına olmadık şeylerden medet ummuş! En çürük dallara bile tutunmuş!..
Ama ne çare?!..
İşine geldiği yerde kestirmeden giderek oldu bittiyle AKP hükümetini ve kendisini aklamak, haklı çıkarmak için hayli efor sarf etmiş.
Bakmış ki olmuyor, çarpıtmadan medet ummuş!.. İnkâra sığınmış!..
Yine olmayınca; en iyi savunma saldırıdır taktiğine sarılmış!..
Ve 61. Hükümet'te kadın sayısının bire indirilmesini haklı olarak eleştirenlere şıpın işi seksist yaftasını yapıştırmakta hiçbir sakınca görmemiş.
Siyasette kadınların erkeklerle eşit temsiliyetini savunanlara böylesine absürt eleştiriler yönelten Beki'nin toplumsal cinsiyetin kadın ve erkeklere biçtiği rolleri büyük bir hassasiyetle savunması elbette şaşırtıcı değil.
"Samimi" bir itiraf ya da erkek siyasette gerçekler
Beki'nin 26 kişilik kabinede bakanlıkların 25'ini erkeklerin işgal etmesine dair bırakalım eleştiri yöneltmesini, en küçük bir imada bile bulunmaması onun cinsiyetçiliğinde ulaştığı düzeyi gösterir elbette!..
Bu konuda savunması da hazır!..
Beki diyor ki;
"... Çünkü normal şartlarda bir erkek aklı, herhangi bir dış uyarı olmaksızın kabine listesini bu gözle değerlendirmez. Böyle bir soruya muhatap olmadan önce benim de aklıma gelmezdi. Mesela listeyi elime alıp kadın başı saymak. Cinsiyetçi anlayış sahipleri eminin farkındalık meselesi diyeceklerdir; fakat benim için algıda seksist seçicilik sorunu."
"Samimi" bir ikrar, müthiş bir savunu öyle değil mi?
Üstelik dili de kaba... Utanmasa "kelle saymak" diyecek.
Beki ya da benzer zihniyet sahipleri, kabinede ya da herhangi bir kamusal alanda kadınların ne kadar yer aldığıyla, temsiliyetiyle uğraşmazlar.
Egemen cins olarak kendilerine verilen hakları kullanmakla meşgul olduklarından; bu halleri eleştirilmedikçe kadınlar bizzat hak mücadelesi yürütmedikçe, onları sorgulamadıkça bu türden sorunlar onların gündemleri arasında yer almaz.
Zira bu zihniyeti paylaşan kişi ve siyasi partiler, kendi çıkarları doğrultusunda kadın kitleleriyle ilişkilenirler. Bu ilişkide aslolan, burjuva partilerin (ki bu konuda devrimci, yurtsever, sosyalist siyasi partiler bire bir aynı olmasa da benzer eleştirilerin muhatabıdır) iktidar olma ya da iktidarlarını sağlamlaştırma ihtiyacıdır. Bu nedenle, özellikle seçim zamanlarında kadınları hatırlayıp, en geniş kadın kitlelerini kendi saflarında kalmalarını isterler. Bu doğrultuda çaba harcarlar. Ancak, kadınların burjuva partilerde yönetim organlarında temsiliyeti, milletvekilliği, bakanlığı, belediye başkanlığı gibi sorunlara sıra geldiğinde işler anında değişir. (*)
Çünkü, siyasi partilerde hakimiyet/egemenlik sarsılmaz biçimde erkeklerin tekelindedir. Burjuva partilerde, siyaset de erkektir. Kadınlara açılacak yeri de yine erkeğin çıkarları belirler. Ve kadınlar, ancak burjuva partilerin vitrinlerinde kendilerine yer bulabilirler. Hayatın bütün alanlarında olduğu gibi siyasette de erkeğe bağımlı kılınan kadınların talepleri de, erkekler kabul ettiği kadarıyla kabul görür. Ya da, kadınların mücadelesi geliştiği ve bir baskı oluşturacak siyasi partileri zorladığı oranda dikkate alınırlar.
Yani bütün her şey, erkeklerin belirlediği koşullar, çizdiği sınırlar çerçevesinde olur, yaşanır. Ve bu alanda kadın siyasetçi yerine siyasetçi kadına yer açılır.
Burjuva sınıf politikası erkek egemenliğini özel olarak kutsadığı için erkek gibi kadın politikacılar yetiştirilir. Fakat, erkeğin çıkar ve amaçlarına hizmet etmesi, onun koyduğu sınırlar içerisinde hareket etmesi istenir. Erkek iktidarını kadınlarla paylaşmaya asla yanaşmaz. Bu nedenle, siyasi partilerin yönetim kadroları istisnalar dışında erkeğin tekelindedir.
Siyasal alanda var olmak isteyen kadınlara da, erkeklerin aldıkları kararları, belirledikleri politikaları kitlelere taşımak, kitle desteği için çalışmak, kadınların oylarını bu partilere kanalize etmek düşer. Yine seçim dönemlerinde, burjuva partilerin ihtiyaç duyduğu vitrin dizaynında kadına biçilen rolü oynamak düşer kadınlara...
Kısacası, erkeklerin tekelinde olan siyasal alan, kadının evdeki hamallığını, evin dışında kamusal alanda da sürdürülmesini ister, dikte eder, dayatır.
Çünkü onlara göre kadınlar korunmaya muhtaç, karar alabilecek kapasiteden yoksun kendi ayakları üzerinde duramayan varlıklardır.
Kendi ayakları üzerinde durmayı başaran, cins bilincine sahip kişilikli kadınlardan ise hiç hoşlanmazlar.
Bu tip kadınlar sürekli kendilerine konulan sınırları sorgulayıp, aşmaya çalıştıklarından bir süre sonra haber istenmeyen, başarısız, sorunlu siyasetçiler olarak addedilip; ya kızağa çekilirler ya da tasfiye edilirler.
Yani Simone de Beauvoir'in dediği gibi, "burjuva erkeği kadında tamamlayıcısını arar, eşitini değil" kuralı geçerlidir erkek siyasette!..
Akif Beki'nin AKP hükümetini ve paylaştığı erkek egemen cinsiyetçi zihniyetini savunmak adına yayımladığı bu tefrikaların temel dayanağı da burjuva siyasetin kadına bakış açısıdır.
Bu ısrar neden?
AKP hükümetindeki erkek egemen cinsiyetçi zaafı eleştiren Oral Çalışlar bu tartışmayı Selma Aliye Kavaf üzerinden yapmıyor. Zaten eleştirini mantığı açısından da böyle bir ihtiyaç söz konusu değil.
Ancak nedense Beki bu duruma rağmen tartışmayı/savunusunu Kavaf üzerinden yürüyor. Ve b tutumuyla 12 Haziran seçimleri öncesinde kaldığı izlenimini veriyor.
Beki'nin bu çabasının Kavaf'ın başarısızlığını tüm kadınlara malederek meseleyi ehliyet/yeterlilik noktasına çekme çabası da... Bu yolla cinsiyetçiliklerini haklı çıkarmanın peşinde olduğu da elbette, dikkatlerden kaçmıyor.
Beki'nin bu çabaları öyle bir noktaya ulaşıyor ki, elmalarla armutları toplamakta hiçbir sakınca görmüyor. Bakanlığı döneminde cinsiyetçi olduğu kadar homofobik ucube açıklamalarıyla dikkat çeken...
Buna rağmen erkek partisince başarısız bulunarak milletvekili listesine alınmayan Kavaf'ın yanına yine AKP'ce başarısız bulunan Prof. Mehmet Aydın'ı da ekleyerek saçma-sapan bir kıyaslama yapmakta hiçbir sakınca görmüyor Beki.
"... ona bakarsanız, yeni kabinede Profesör Mehmet Aydın da yok. Ama kabinedeki akademisyen sayısı şu kadar eksildi, profesör oranı bu kadar düştü şeklinde yorumlayana rastlamadım..." diyebiliyor!..
Beki bu bayağı göz boyama çabasını güçlendirmek içinde, şöyle esaslı (!) bir fikirle "güçlendirmeye" çalışıyor.
"Kadınlık ve erkeklik, siyasi alanın değil, başka alanların hüviyetleri. Orada geçerli olmaması gerekirken cinsel kimlikler üzerine siyasi analiz kurmak seksist bir bakışın ürünüdür."
Keşke Akif Beki kadınlık ve erkekliğin hangi alanların hüviyetleri olduğunu açık açık belirtseydi. O zaman Beki'nin sorunla ilişkilenişindeki erkek egemen cinsiyetçi zihniyet tüm yönleriyle daha açık bir hale gelirdi. Zira o da bu durumunun farkında olmalı ki, durumu idare etme, flulaştırma, saptırmanın yanı sıra, orada bir bildik klişe cümlelerle de kendince durumu "kabullenilir" hale getirmeye çalışmış. Ve yazısında ki; "siyasette, meclis'te, hükümette kadın sayısının artmasına karşı çıkmıyorum. Bilakis kadınların siyasette aktif katılımının daha çok teşvik edilmesinden yanayım" cümleleri de onun tümüyle erkek egemen cinsiyetçi bir zihniyete, fikirler toplamına sahip olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor.
Sadece fikirlerin toplamında bir doldu maddesi olarak kullandığı eğreti bir yama olarak sırıtıyor!.. Diyelim ve haftaya kaldığımız yerden bu konuya devam edelim...
(*) Bu yazımda tek tek belirtme ihtiyacı duymasam da, Sosyalist Kadın Dergisi'nin bahar 2009 2.sayısında Aynur Özgür imzasıyla dosya olarak yayımlanan " Kadın ve Siyaset/ Söyleyecek Sözümüz değiştirecek Gücümüz var!" başlıklı yazımdan bazı pasajları kullandığımı belirtmeliyim.
* 30 Temmuz 2011, Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishanesi